“Yeter ki sınıfta bağırmasın, hiçbir şey öğrenmese de olur deniyor. Yani kaynaşmıyorlar, kaynatılıyorlar.”
Böyle anlatıyor Aylin Sezgin. 10 yıldır devlet okulunda kaynaştırma eğitimi gören otizmli oğlunun eğitim hayatını.
Okul sezonu açıldı.
Hem öğrencilerde hem velilerde tatlı bir stres hakim. Ancak bazı veliler için bu stres normalin 10 katı. Çünkü onların çocukları engelli.
Türkiye'de 1997 ve 2000'de kanunlarda yapılan düzenlemelerle kaynaştırma sistemi yaygınlaşmaya başladı.
Nedir bu sistem?
Otizm, işitme engeli, zihinsel yetersizlik gibi özel gereksinimli olan çocukların yaşıtlarıyla aynı okulda aynı eğitimi alarak gelişimini daha rahat gerçekleştirmesini sağlamak. Sadece devlet okullarında zorunlu.
Bu modelin sadece engelli çocuklara faydası yok. Bir o kadar da engeli olmayan çocuklar için gerekli. Çünkü bu sayede çocuklar küçük yaştan itibaren engelli bireylerle yaşamayı öğreniyorlar.
Ancak kaynaştırma sistemi maalesef başarılı ilerlemiyor. Şu anda Türkiye'de kaynaştırmaya giden 4-18 yaş arası 150 bin öğrenci var. Bunun sadece 10 bini ortaöğretimde. Yani öğrenciler ilköğretimden sonra okullara devam edemiyor.
Çünkü sistemin özünde birçok sorun var.
Aylin Sezgin, oğlunun 10 yıl kaynaştırma eğitimi aldığını ancak maddi olanakları sayesinde özel eğitim desteği almasalardı, hiçbir faydasının olmayacağını söylüyor.
Peki neden?
“Sınıf öğretmenleri kaynaştırma dersi eğitimi almadıkları için ilk kez engelli öğrencilerle karşılaşıyorlar. Nasıl bir eğitim vermeleri gerektiğini ve nasıl davranacaklarını bilmiyorlar.
"Öğrencilerin yanına kaynaştırmaya yardımcı olacak öğretmen yardımcısı ya da gölge abla-ağabey konması gerekiyor. Yurtdışında bunu devlet karşılıyor. Biz aileler kendimiz öderiz diyoruz ancak sınıfa öğretmenden başkasının girmesine izin verilmiyor.”
Hal böyle olunca, üstelik 80 kişilik sınıflarda engelli öğrenciler sınıfta bir “sorun” olarak görülüyor.
Sezgin, “Çocuklar kimse ilgilenmediği için bir kenara itilmiş oluyor, yani kaynaşmıyor, kaynatılıyor. Yeter ki sınıfta bağırmasın, hiçbir şey öğrenmese de olur deniyor” diye özetliyor bu durumu.
Kaynaştırma sınıflara gidemeyen öğrenciler için ise geriye sadece rehabilitasyon merkezi seçeneği kalıyor. Ancak Türkiye’de sayıları çok yetersiz.
Sezgin, özel devlet ortaklığındaki bu merkezlere devletin “para yok” diyerek ayda sadece 12 saat destek vermesinin “ayrımcılık” olduğunu düşünüyor.
“Yani çocuk hem kaynaştırmaya hem de merkezlere gidemiyor, sonuçta eve hapsediliyorlar" diye ekliyor.
Şimdi oğlu Cem, özel bir sanat lisesine devam ediyor. Ailesinin maddi imkanları sayesinde diğer engelli öğrencilere göre şanslı olanlardan.
Sistem zaten başlı başına bu kadar sorunu içinde barındırırken, bir de engelli olmayan öğrencilerin velileri sorun yaratıyor.
Veliler çocuklarının engelli öğrencilerle özellikle de otizmli çocuklarla okumasını istemiyor. Genelde önce çocuğun ailesini taciz ediyorlar, sonra okul yönetimine şikayet ediyorlar o da olmazsa kendi aralarında imza toplayıp. Ya çocuğu başka sınıfa gönderiyorlar ya da okuldan attırıyorlar. Ya da artık bezmiş aile çocuğunu okuldan almak zorunda kalıyor.
Ve aileler bunu sırf kendi çocuklarının "mutluğu", "iyi bir eğitim" alması için yaptığını söylüyor. Ancak yanılıyorlar. Yaptıkları sadece "öteki"ne "farklı"ya, "engelli"ye tahammülü olmayan bireyler yetiştirmek.
İşte bu yüzden kaynaştırma sistemi engelli olmayan öğrencilere de gerekli. Yoksa onlar da büyüyünce tıpkı aileleri gibi olacak. Önyargılı ve dışlayıcı.
Tohum Otizm Vakfı'nın Gökkuşağı videosu tam da bunun için hazırlanmış. Hem engelli olmayan öğrencilerin ama daha çok da velilerin izlemesi gerek. Çünkü Tolga bir gün mutlaka günaydın diyecek…(NV)