Sözleşme maddelerini okurken sıkılmayın.
Çünkü haklarınızı bilmediğiniz için sıkıntı içinde geçirdiğiniz yüzlerce saati, ancak bu şekilde daha faydalı ya da eğlenceli işlere ayırabilirsiniz.
Örneğin, şu sizin de okumanız için can attığım sözleşme maddelerini, çocukken bilseydim her şey çok farklı olabilirdi.
Ailemi ikna edip "Din ve Ahlak Bilgisi dersleri seçmeli olmalı" talebimi 10 yaşındayken AİHM'e götürmüş olurdum.
Böylece, din ve özellikle de ahlak bilgisinin okuldaki din hocalarından alınamayacağını düşünen çocukların hayatı daha kolay olurdu; Yıldırım Türker'in oğlu Ali Yunus gibi çocukların.
Yıldırım Türker'in açtığı dava zorunlu din dersinin sonu olabilir
Neyse ki Yıldırım Türker, gerekli adımı attı.
Nüfus kağıdında din hanesi boş olan çocuğunun din ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tutulması için açtığı dava, Danıştay'a gidiyor. En kötü ihtimalle AİHM'de olması gerektiği gibi sonuçlanacak.
Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni 1995'te uygulamaya başladı. "Taraf Devlet" konumunda bulunuyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi şöyle:
"Taraf devletler, bu sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa;
Kendilerinin, anne babalarının, yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler."
Peki taraf devlet, bu sözleşmede yazılı hangi hakları kendi yetki alanlarındaki çocuklara uygulamakla yükümlü?
Sözleşmenin 14. maddesi;
"Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler."
Dahası var.
Zorunlu din dersi, sözleşmeye aykırı
"Taraf devletler, anne, babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin, çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler."
"Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü, kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliği, düzeni, sağlık ya da ahlakı ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir."
Şimdi, Ankara Barosu'ndan Çocuk Hakları Uzmanı Avukat Türkay Asma bu maddeleri hepimizin rahatça anlaması için yorumlayacak.
Asma kısaca, "Herhangi bir dine mensup olmayan bir çocuğu din eğitimine zorlamak ona ayrımcılık yapmak anlamına gelir" diyor.
Bu, sözleşmenin temeline aykırı.
"14. madde çok açıktır: Taraf devlet, çocuğun düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne saygı göstermelidir."
Yani,
"Benim dinim yok" diyen bir çocuk, adı ister din dersi, ister ahlak dersi olsun, "Derse zorla gireceksin" diye zorlanamaz.
"Bu zorlama devletin altında imzası bulunan sözleşmedeki din, düşünce ve vicdan özgürlüğüne saygısızlığın ötesinde saldırı oluşturur."
Aile yönlendirebilir, devlet yapamaz
Ancak ebeveynlerin, kendi çocuklarının din ya da ahlak dersine girip girmemesi konusunda yönlendirme yapmaya hakkı vardır ama onlar da çocuğu zorlayamaz.
Yine sözleşmenin temel haklarından biri de bizim "katılım hakkı" dediğimiz çocuğun kendisini ilgilendiren konularda görüşlerini serbestçe ifade edebilme ve bu görüşe özen gösterip saygı duyma hakkıdır.
"Devlet, sözleşmenin 12. maddesindeki bu hakkı, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip her çocuğa tanımak zorundadır."
"Çocuk, din dersi almayı düşüncelerine ve görüşlerine aykırı buluyorsa devlet ve okul, bu görüşe saygı göstermek durumundadır."
Konuyu bir de sözleşmenin "eğitim hakkı" maddesiyle irdeleyelim.
Okul disiplininin, çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde ve bu sözleşmeye uygun olarak yürütülmesi için gerekli önlemlerin alınmasıyla ilgili husus 28. maddenin 2. bendinde açıkça var.
"Dini olmayan bir çocuğu, din ve ahlak dersi adı altında din, vicdan ve düşünce özgürlüğüne aykırı biçimde derse girmeye zorlamak bu şekilde arkadaşları arasında ayrımcılığa tabi tutmak, insan onuru ve sözleşmenin hükümleri ile bağdaşır bir tavır değildir."
29. maddenin 1.fıkrası d bendi, "Çocuğun anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde eğitilmesi" ilkesini ortaya koyuyor.
Aynı haklar, TC Anayasası'nda da var
Sonuç itibariyla,
"Sözleşmede 'Senin dinin yok, ben sana öğretmekle yükümlüyüm, eğitim hakkı budur' diyen hiçbir hak mevcut değildir."
Dolayısıyla talep etmeyen çocuğu, adı zorunlu din ya da ahlak dersi olsun, bu derse tabi tutamayız.
Asma, aynı hakların Türkiye Anayasası'nda "Ayrımcılık yasağı, din ve vicdan özgürlüğü" adı altında yer aldığını da bilmekte fayda olduğunu söylüyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesi uyarınca, uyulması zorunlu bir iç hukuk normu. O yüzden Türker'in açtığı davada İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği "Bu ders din eğitimi dersi değil, ahlak kültürü dersidir. Vazgeçilemezdir" kararını anlamak hayli zor.
Ayrıca Danıştay 8. Dairesi 2008'de, "İlk ve ortaöğretim kurumlarında verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin, bu içeriğiyle zorunlu tutulmasını hukuka aykırıdır" kararı vermişti. Demek ki Danıştay dahi, 2. İdare Mahkemesi'ne yol gösterememiş. Umarım bu kez daha net bir karar çıkar ve bir daha dava açılmasına gerek kalmaz.
Şahsen çocuğum olunca hala bu işlerle uğraşıyor olursam hem üzülürüm, hem de utanırım. (IC)