“Biz tek tek ya da toplu olarak öldürülenlerin alamadığı nefesleri de alıyoruz, yaşayamadığı aşkları da yaşıyoruz, okuyamadığı şiirleri de okuyoruz, sevemedikleri çocukları da onlar yerine seviyoruz. Algılamamız ve yapmamız gereken bu etik, estetik ve politik vebalin sorumluluğu ile kalan ömrümüzü yanlış yaşamadan ve yanlış yaşlanmadan tamamlamaktır.” (Sezai Sarıoğlu)
Bu yazı, Oktay Etiman’a “Güle güle git arkadaş” demek için yazılmıştır. Sevgili Sarıoğlu’nun yukarıdaki öğüdü de söze başlamama yardımcı oldu. Oktay’la yarım yüzyıla yaklaşan bir süredir tanışırdık. Tamamlanan nöbet ve görev sürelerinden sonra, zaman zaman sohbet etme ve düşünce paylaşma şansımız oldu.
Giderek ağırlaşan ve onu ölüme götüren sağlık sorunları, uzun hapishane yıllarının kötü koşullarının, hapishane sonrası verdiği zor yaşam mücadelesinin yıllar boyu biriktirdiği sorunlardı. Oktay, “Kavgadan sonra da Kartal’da bahçıvan”dı. Bir emekçi olarak yaşadı. Asgari yaşam koşullarını sağlamak için bile çok çaba harcaması gerekiyordu. Yakınmadı ve kimseleri yardıma çağırmadı.
Kendi siyasi hareketi başta olmak üzere tüm grupların siyasal mücadelelerinin “ciddi bir muhasebesi”ni yapması gerektiğine inanıyordu. Bu düşüncesine karşın asla siyasal dedikodu yapmadı; geçmişini karalamadı. Onurlu bir duruş ve susuşla yaşadı.
Son yolculuğunda onu uğurlamaya gelenlerin içinde, 60’lı yıllardan kopup gelen tüm siyasal çizgilerden insanlar vardı. Siyasal Yurdu’nun kantininde başlayan dostluklardan süzülen anılar, mezarlıktan Mülkiyeliler Birliği bahçesine dek her yerde gün boyu anımsandı ve tekrarlandı.
Hazırlandığını duyduğum “Oktay Etiman Kitabı” çıktığında, onunla ilgili daha geniş ve ayrıntılı bilgiler gelecek kuşaklara aktarılmış olacak. Devrimcilik, bir yaşam biçimi, bakış açısı ve ahlâktır. Düzenin sunduğu pek çok olanağa sırt çevirerek bir itirazı ve başkaldırıyı yaşam boyu sürdürebilmektir. Oktay, bunu en iyi becerebilen insanlardan birisiydi. Onu hep özleyeceğiz. (AE/HK)