Oktay Ekşi, gazeteci ve akademisyenlerin İçişleri Bakanı Beşir Atalay'la Kürt sorununun konuştuğu sırada Hürriyet'te yazdığı yazısında, "demokratikleşelim derken" aslında karşımızda "ülkeyi bölme" önerilerinin olduğunu savunuyor.
Görüşmeye girenlere "ver kurtulcular" diyor, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) derlediği anayasal vatandaşlığın etnisiteye dayandırılmaması, dil hakları, demokratik özerklik çözüm önerilerinin bölücü öneriler , saptamalarının da "kuyruklu iftiralar" olduğunu yazıyor.
"Doğrusu Demokratik Toplum Partisi (DTP) ileri gelenleriyle Abdullah Öcalan'ın avukatlarını da çağırsalardı, öyle fazla vakit kaybetmeden "demokratik çözüm"ü bulur ortaya koyarlardı. Böyle bir kompozisyonda PKK zaten yeterince güçlü şekilde temsil edilmiş olurdu" diyor.
Ekşi'ye savlarının yanlışlığı konusunda birçok karşılık, dünyadan anayasal düzenleme ve silahlı ihtilafların (uzlaşmazlıkların) çözümüne dair örnekler verilebilir. Ama bu yazının konusu bu değil.
Ekşi, Basın Konseyi'nin, -işleyişini ve ilkelerini beğenirsiniz, beğenmezsiniz- bir gazetecilik örgütünün başkanı. Bu anlamda, mesleki sorumluluğu, "yazımı yazdım, görüşümü sundum" demenin ötesinde.
Ekşi savaş gazeteciliği yapıyor
Peki Ekşi'nin yazısı neden sorunlu? Uzlaşmalıklarla ilgili çözüm süreçlerinde en temel noktalardan biri, süreçte toplumsal desteğin, güvenin sağlanması. Bunun en önemli aracı da medya. Ekşi'nin yazısı, bize çözümün konuşulmasında sınır dayatıyor, yani ifade özgürlüğümüzü kısıtlamaya, ayrıca kiminle hangi konuların görüşülebileceğini sınırlandırmaya çalışıyor. Özetle, "savaş gazeteciliği" yapıyor.
Önce, Nobel Barış Ödülü sahibi, uluslararası sorunların deneyimli müzakerecisi Martti Ahtisaari'nin bianet'ten Ertuğrul Kürkçü'ye söylediklerini anımsatalım:
"Bütün meslek hayatım, şu ya da bu zaman 'terörist' diye damgalanmış gruplarla müzakere yürütmekle geçti."
Ekşi için yeni açılım: Barış gazeteciliği
Ekşi'ye barış gazeteciliğini önermekte yarar var.
"Barış Gazeteciliği" terimini ilk kullanan Profesör Johan Galtung "gazeteciliğin içine barış katmanın" yollarını ararken dört odaktan söz ediyor: "Barış odaklı, gerçek odaklı, halk odaklı, çözüm odaklı bir gazetecilik yapmak." Galtung, bir konuşmasında, "ulusal medya"yla, "ulus-devlet" arasındaki ideolojik bağa da dikkati çekiyor.
Galtung, "savaş gazeteciliği"nin "spor gazeteciliği"yle aynı varsayımlara dayandığını görmüştü. İki tarafın toplamdaki sonucu sıfıra denk gelen, "elde var sıfır" diye çevirebileceğimiz oyununda "kazanmanın yegane şey olmasına" odaklanılıyordu.
Barış gazeteciliğininse sağlık gazeteciliği gibi olmasını öneriyordu. "İyi bir sağlık muhabiri hastanın vücudu yiyip bitiren kanserli hücrelerle mücadelesini anlatacaktır. Ama aynı zamanda kanserin nedenlerinin -yaşam tarzı, çevre, genetik yapı gibi- yanı sıra olası çarelerin tamamını ve koruyucu önlemleri de anlatacaktır."
Barış gazeteciliği üzerine çalışan ve gazetecilere eğitim veren Annabel McGoldrick ve Jake Lynch'in, Galtung'un modeli üzerine kurduğu kılavuzdan birkaç önemli maddeyi de anımsatalım:
"Biz" ve "öteki" arasında kestirme ayrımları kabul etmekten kaçının. Bunlar diğer tarafın bir "tehdit" ya da uygar davranışın sınırlarından çok uzak olduğu hissini yaratmak için kullanılabilir. İkisi de şiddeti haklı çıkarmak için anahtar yollardır. Bunun yerine "biz"deki "öteki"ni ve "öteki"ndeki "biz"i arayın. Bir taraf kendini "iyiler" olarak sunuyorsa, davranışının "kötüler"e atfettiklerinden gerçekten ne kadar farklı olduğuna dair sorular sorun -kendinden utanmıyor mu?
Tarafları neyin ayırdığına, isteklerine dair söyledikleri arasındaki farka yoğunlaşmaktan kaçının. Bunun yerine ortak esasları ortaya çıkarabilecek, haberinizi bazı hedeflerin paylaşılabileceğini ya da en azından uyumlu olabileceğini gösteren yanıtlarla ilerletecek sorular sorun.
"Terörist", "aşırılıkçı", "fanatik" ya da "köktenci" gibi kötücülleştirici etiketlerden kaçının. Bunlar her zaman "onlar"a, "biz"im tarafımızdan verilen adlardır. Kimse bunları kendini adlandırmak için kullanmaz. Öyleyse bunları kullanmak, bir gazeteci için yan tutmak demektir. Bunlar, o kişinin makul olmadığı, dolayısıyla onunla görüşmenin (müzakere etmenin) anlamsız olduğu anlamına gelir.
Bir görüşü ya da iddiayı kanıtlanmış bir doğruymuş gibi göstermekten kaçının. (Doğu Timor'daki bir katliamın sorumlusu olduğu söylenen Eurico Guiterres...) Bunun yerine okurlarınıza veya izleyicilerinize kimin ne dediğini söyleyin. (Birleşmiş Miletler yetkilisinin Doğu Timor'da katliam emrini vermekle suçladığı Eurico Guiterres...) Böylece kendinizi ve haberinizi anlaşmazlıktaki bir tarafın diğerine yönelik iddialarına hizmet etmekten korumuş olursunuz.
"Bizim" tarafımızdaki liderlerin çözüm teklif etmesini veya önermesini beklemekten kaçının. Bunun yerine barış girişimlerini -nereden gelirlerse gelsin- alıp keşfedin. Barış yaklaşımlarını tarafların gerçekten işaret ettikleri konulara dair bildiklerinizle karşılaştırarak değerlendirin. Barış yaklaşımlarını mevcut kurulu konumlarla uyuşmuyor diye görmezden gelmeyin. (TK)