“Söz söylemenin” en zor olduğu dönemlerden birini yaşıyoruz. Bunun en yakın örneğiydi Beyaz Show ve Ayşe Öğretmen olayı.
Çünkü “Çocuklar ölmesin” demek, “Barış istiyorum” demek, bugünün Türkiyesi’nde birilerinin “kanını oluk oluk akıtmak” lafından daha tehlikeli.
Öyle bir tehlike ki yılların “showman”i televizyondaki ana haber bültenine çıkıp devlete bağlılığını, babasının polisliğini anlatmak “Beyaz”lığını kanıtlamak mecburiyetinde hissediyor kendini.
Savaşa zerre karşı çıkanlar en vulgar tehditlere göğüs germek zorunda kalıyor.
Bugünkü gerçekliğimiz bu işte.
İşte, bu gerçekliği yaşarken, yine bir talk show programında Okan Bayülgen’in Dada’sında bir protesto gerçekleşti.
Bir kadın kazağını çıkararak sahneye çıktı.
Öncelikle protestonun niteliğine saygımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, Türkiye’de, hele ki Yeni Türkiye’de canlı yayında sütyenli protesto herkesin göze alabileceği bir eylem değildir. Bu, sadece bu nedenle bile çok değerli.
Stüdyoda, yaşananlar sırasıyla şu şekilde:
* Bayülgen, kadına yaklaşıp “Hayır konuşabilirsin ama soyunma. Çünkü böyle bir şey yaparsan başımı belaya sokabilirsin” dedi.
* Bayülgen, rejiden yayını kesmemelerini, stüdyo çalışanlarından da kadını dışarı çıkarmamalarını istedi.
* Bayülgen, protestocu kadına ne söylemek istiyorsun diye sordu. Kadın “Teşekkür etmek istiyorum AKP vekillerine” demesinin ardından kadının sözünü “Hayır, bunu söyleme” diyerek kesti. Kazağını giyerek stüdyo önüne çağırdı. Bu sırada yayının kesilmemesi konusunda ısrarını sürdürdü.
* “Ben sadece, belki bu eylemi yapmaktan dolayı mutlu olmayabilirsin diye hem seni korumak, hem de...” diyerek kadını stüdyodaki masaya davet etti.
* Masada protestocu kadının Bayülgen’in yerine oturmasının ardından sunucu eylemin amacını anladığını, herkesin konuşmasından yana olduğunu, soyunarak ya da başka türlü protestodan yana olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Ben çalıştığım bu televizyon kanalını korumak zorundayım, ve seni de korumak zorundayım. Bu eylemi yaptıktan sonra başına gelebilecek olanlardan dolayı seni korumak zorundayım, kanalımı korumak zorundayım. Şimdi eğer kabul edersen gerçekten Türkiye’nin sosyal ve siyasal problemlerinden sorumlu olan insanların, yani köşe yazarlarının, siyasi programların, gerçekten siyasi konularla uğraşan gazetecilerin geldikleri yerlerde yap. Bu sadece, çok problemli Türkiye’nin gece 1’inde yayınlanan bir eğlence programı. Ben de bu ülkede yaşıyorum. Ben de bu memleketin sorunlarını biliyorum. Ama benim ödevin insanları eğlendirmek. Sadece ve sadece bu. Ben eylem yapmak isteyen, tepki koymak isteyen tüm gençlerden yanayım. Ama programı, bu kanalı ve seni korumak zorundayım.”
Ardından stüdyo eski haline döndü.
Bayülgen’in bu “kriz yönetimi” aslında nasıl “program yönetilir”in bir cevabı niteliğinde. Çünkü programcı olarak, Bayülgen hem izleyiciye, hem kanalına hem de RTÜK’e hesap veriyor. Ve bu örnekte, bu hesabı kimse – ama kimse- zarar görmeyecek şekilde kapatmasını beceriyor.
Bayülgen’in “açıklama” çabaları bile aslında içinde bulunduğumuz atmosferin bir yansıması.
Star TV’de yapılmış bu protestonun beklenen sonuçları ne olabilirdi?
Protestocu kadının güvenlikçiler tarafından derdest edilip stüdyo dışına taşındığı, daha sonra gözaltına alınıp kim bilir hangi maddeden hakkında iddianame hazırlandığı bir senaryodan başkasını düşünemiyorum.
Çünkü bir izleyicisi “Çocuklar ölmesin” dediği için hedefe oturtulan Beyazıt Öztürk, bir sonraki programında “Hepimiz Ayşe Öğretmeniz” diyen gençlerin derdest edilişini izlemek zorunda kalmıştı.
Ya da Bayülgen protesto üzerine tümüyle yayını kesebilirdi.
Ya da protesto yapılır, kadın dışarı atılır, protestocu kadın, Bayülgen ve program hakkında hem RTÜK hem savcılık işlem başlatırdı.
Ya da kadının protestosuna izleyiciler ve stüdyo konukları da soyunarak katılır, yayın kesilince tüm Türkiye halkı sokağa dökülüp çıplak eylemler yapardı.
Ancak bu formül “en az hasarlı” çözüm oldu.
Bayülgen, eğer yargı bizi daha da şaşırtmazsa, bu yönetimi sayesinde ne bir savcıya ifade vermek zorunda kalacak, ne kanala ceza kesilecek ne de protestocu kadın hakkında bir işlem yapılacak.
Bu, yayında kalakalıp iki gün sonra özür dilemekten daha iyi bir seçenek değil mi? (EA)