(...)
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
(...)
Edip Cansever
Mendilimde kan sesleri
Okuldan Haber Odasına (OHO) 2010 geride kaldı. Onlarca kişinin yollarının kesiştiği yerden yeniden onlarca yol açıldı. O çocuklar şimdi o yollardan yürümeye devam edecekler. Bizim için ufkumuzu etkileyebilecek eleştirel bir okul muydu OHO; yoksa gelip geçici bir heves, daha sonra CV'lerimize eklenti olacak bir kağıt parçası mı?
Bence OHO bir okuldu(r). Bir dönemi bir haftaya tekabül etse de -yapılan işi niceliği ile değil niteliği ile ölçelim- yine de OHO onlarca insan için çekim gücü olan ve onları "başka bir iletişim mümkün" şiarı zemininde bir araya getirmeyi başaran bir okuldur!
Başka türlü bir iletişimi mümkün kılmayı dert edinen, bu anlamda "bir derdim var bin dermana değişmem" diyenlerin okulu! Öyle ki bianet'i ve OHO'yu BİA kitaplığı ile birlikte, bütünlüklü bir çerçeve içerisinde görecek olursak, karşımıza kapsamlı ve derin bir entelektüel birikim, bilgi ve değerler bütünü çıkacaktır.
Fakat en önemlisi tüm bu bilgi ve değerlerin yaşamsal bir noktaya işaret ediyor oluşudur; yaşamı ve medyayı dönüştürme noktasına! İşte bianet'i veya OHO'yu bu iradenin kurucu bir öznesi olarak görmeliyiz bence.
OHO 2010'da birçok tartışma yaşandı. Sınıfımız oldukça meraklı, sorgulayıcı ve asi idi. Kuşkusuz o tartışmaları -Nadire Mater'in de yerinde önerisiyle- yazıya dökmek hem beş gün boyunca yaptığımız tartışmaları diri tutacaktır hem de bilgilerimizi ve düşüncelerimizi daha çok paylaşma ve yenileme olanağı yaratacaktır. Fakat burada o tartışmaların ayrıntısından ziyade daha genel bir mevzuya dikkat çekmek niyetindeyim.
OHO'da temel bir soruya, "kimin için - nasıl bir gazetecilik?"sorusuna cevap aradık. Bulduğumuz cevapların altını doldurmaya çalıştık. Bırakın sadece medyayı, tüm insan ilişkilerini hızın, rekabetin ve kâr-çıkar tutkusunun belirlediği bir çağda, ezilenlerden ve ötekileştirilenlerden yana alternatif medyanın, başka türlü bir iletişimin imkanlarını ve olasılıklarını aradık, değerlendirdik.
Ana akım medyanın ölü sevici, çatışmacı, ırkçı ve eril habercilik anlayışını barış gazeteciliği bağlamında değerlendirdik; hak haberciliğini doğru haberciliğin zemini olarak gördük. Ve daha derinlemesine yazılması gereken birçok konuyla ya ilk kez orada karşılaştık ya da bilgilerimizi yeniledik.
Başka türlü bir iletişimi beşinci kuvvet olarak medyayı, sesleri bastırılanların medyasını yaratarak mümkün kılabiliriz. Sermaye kodamanlarının, askeri sivil bürokrasinin, dev tekellerin medyaya egemen olduğu bir ortamda bağımsız gazeteciliğin icracısı olmak, sessizleştirilenlerin sesi olmak sadece basit bir deneyim değildir.
Aynı zamanda bu yaşamsal bir ilkeye, varoluşsal etik bir tercihe de tekabül eder. Kadınların, LGBTT'lerin, anti-militaristlerin, vicdani retçilerin, emekçilerin, çocukların, ekolojistlerin, göçmenlerin yani bir bütün olarak aşağıdakilerin, sesi bastırılan "yeryüzünün lanetlilerinin" sesi olabilmek yaşamı dönüştürebilme istencini ve iradesini sergileyebilmektir.
OHO'nun bizlere sunduğu değerleri ve anlamları, yukarıda kısaca sayılan toplumsal kesimlerin sıkıntıları ve sorunları anlaşılmadan, onların kaygılarını paylaşmadan fiiliyata dökmek olanaksız. "Ötekilerin" derdinin ve acısının farkına varmak ve bunu hayatın dönüştürülmesi gerekliliği bağlamında kendisine dert edinerek işlemek söz konusu etik-varoluşsal sorumlulukların ölçeği olacaktır. Çünkü "başka bir iletişim mümkün" şiarı bir derdi sırtlanmak demektir ve yaşamı dönüştürmek ancak bin dermana rağmen yine de sırt ağrılarından feragat etmeyerek mümkün kılınabilir.
bianet'in varlığı, icracısı olduğu hak odaklı, bağımsız gazetecilik anlayışı ile Noam Chomsky'nin bahsettiği küçük bağımsız adacıkları anımsatmaktadır. Bunun dışında OHO'dan yolu geçenler bu işin ana akım medya içinde de bir nebze de olsa yapılabileceğini ve küçük adaların dev ana karaları etkileyebileceğini gördüler.
OHO 2010 geride kaldı. Onlarca insan "kim için, nasıl bir gazetecilik" kaygısı ile bir araya geldi. Şimdi bu sorulara verilen cevaplar ve bu cevapların taşıdığı değerler bağlamında yeni yollar açmaya geldi sıra.
Yollarımız boyunca başka bir iletişimin imkanlarını zorlamaya, görünenin değil görünmeyenin izini sürmeye, yaşamın pasif bir nesnesi değil kurucu bir öznesi olabilmeye...
Doğrusu OHO başlamadan önce kendime sorduklarım arasında, nasıl insanlarla bir arada olacağım, sorusu da vardı. Şimdi durduğum yerden geriye bakıyorum da her biri ile aynı kaygıları paylaştığım, karanfil düşlü, ufuk bakışlı, ateş fikirli dostlarım için şunu diyorum: "O çocuklar büyüyecek." (HY/TK)
* Hasan Yıkıcı, OHO 2010 katılımcısı, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs.