Gazetecilik yahut medyanın bir parçası olma zanaatı zor. Öyle ki medyada var olmanızın ön koşulu olarak ekonomik, kimliksel, politik kimi gruplara angaje olmanız gerekiyor ya da bu bize böyle öğretiliyor. Bildiğinizi yazmak, haberleştirmek değil; bildiklerinizin ya da düşündüklerinizin hangisini otosansüre tabi tutacağınız önemli hale geliyor.
Zamanında bir konferansta Mahmut Övür şöyle demişti: Patronun değişmesiyle otosansür mekanizması da patrona göre değişti. Gazeteciliğin haysiyetinin ne kadar mühim ve sahibinin sesinin ne kadar darp edici olduğunu görmek için bugünkü medyadaki ekonomik yapılanmayı ve muktedirle kurulan apaçık bağları incelemekte fayda var.
Ve bu medya yapılanmasına karşı bir şeyler yapmaya çalışanları görmek bunun için atılabilecek ilk adım niteliğini taşıyor.
Aslında medyanın toplumdaki cinsiyet politikaları, emek hareketleri gibi temel tansiyonların temsilini yerine getirmek gibi elimize aldığımız gazetelerde ya da dergilerde pek de göremediğimiz bir fonksiyonu var.
Geçtiğimiz yılın Temmuz ayında tam da bu karşılanmayan işlevi tekrar hareketli kılmak adına Okuldan Haber Odasına (OHO) 2010 programında birçok gazeteci adayı, öğrenci ve kimilerine göre sektör kimilerine göre meslekte olan insanlar bir eğitim amacı altında bir araya geldiğinde hepimizde uyanan heyecanın adı bugünkü anlamıyla bir meslek olarak 'gazetecilik' değil, onun nasıl yapılacağıydı.
OHO'nun bize öğrettikleri konusunda örnekler vermeye gerek yok, bugün benim ve birçok arkadaşımın açılış sayfası haline gelmiş bianet.org'u ortaya koyan anlayışı ve bianet'in bakış açısına yakın bakış açılarının sadece tamamen özgür medya olmayan alanlarda da yaygınlaştırılabileceğine dair inancı kazançlarımız arasında sayabilirim.
Bilmeyenler için OHO'nun programının içinde pür bir gazetecilik dersleri yumağı anlayışı olmadığını anlatmakta fayda var. Kadın ve LGBT mücadelesinden sendikal mücadeleye kadar birçok farklı mücadele tipinin unsurlarıyla gazeteci olarak ilk görüşmemiz OHO sayesinde oldu.
Plaza gazetelerinin muhabirlerinin geçmişte uğramaktan kaçındıkları LAMBDA ya da toptan komünist ilan edip haklarında gazetede yeterince reklam oldukça haber yapmadıkları sendikacılar karşımızda otururken hissettiğim şey öyle sıradan bir konferans havası değil, bir süre sonra karşımda haber yapmak için göreceğim insanların benle ilk kez temas ediyor oluşuydu.
Açıkçası öyle de oldu. OHO'nun sonunda Ahmet Tulgar'la birlikte çıkardığımız Jiyan-Hayat isimli gazete zamanı geldi ve bir online haber-yorum portalı olan Jiyan Hayat Gyank'a evrildi.
O gazeteyi çıkaran Ahmet Tulgar bugün bizle birlikte düşünsel alana katkıda bulunuyor, bize hala rehberlik ediyor. Burada aslında gördüğümüz şey şu oldu ki OHO bir gazeteci için bir sonuç programı değil. Aksine bir başlangıç buluşması.
Peki sahiden başka bir iletişim ya da gazetecilik mümkün mü?
Elbette "başka bir gazetecilik" mümkün; ama bu "başka gazetecilik"in maddi hayattaki karşılığı Türkiye gibi bir ülkedeyseniz yüksek değil ve bu "başka gazetecilik"i nereye taşıyacağınız büyük önem arz ediyor.
OHO sonrası dönemde Evrensel'in medya servisinde emek verirken anladığım şey şu oldu ki bu ülkede basılı halde sunulan medyada da hâlâ umudunu yitirmemiş insanlar vardı.
Evrensel'in plaza gazetelerini kapsayan kategorinin dışında kaldığını söyleyenler için Akşam'dan Cumhuriyet'e birçok OHO mezununun oralarda yaptıklarını örnek göstermek mümkün.
Başka bir gazetecilik mümkün ve bu imkanı yaratırken cesur olmak şart. Bu cesaretin ne olduğunu tam olarak hatırlamak için OHO'da bizim olduğumuz sene başka bir grupla birlikte gazete çıkaran Ahmet Şık'ı hatırlamakta fayda var.
Özetle o gün bizimle gazete çıkaranların bugün plaza koridorlarında fazla dolaştırılmamasının nedenini bize öğreten OHO deneyiminin ta kendisi oldu. Malum, bu ülkede vakanüvislik gazeteciliğin yerini alalı çok uzun zaman oluyor. (SU/EKN)