Newroz alanına kutlamalar başladıktan sonra yetişiyoruz. Arkadaşım arabasına park yeri bulunca doğrusu kaygılanıyorum:
“Yoksa katılım az mı?”
Hızla güvenlik kabinlerine yöneliyoruz. Hava parçalı bulutlu… Arama noktaları öğle saati olmasına karşın çok fazla kalabalık. Deyim yerindeyse insanlar istif gibi üst üste…
Arama kuyruğunda kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler bil cümle Amed’liler bir bayramda olmanın getirdiği anlayış kadar; engellenme çabalarına karşı sabırlı bir aldırmazlıkla bekliyor. Özellikle kadınların çocukların olduğu bölümler de büyük kuyruklar olmasına karşın ilerleme yavaş.
Bebek arabasıyla arama noktasında bekleyen kadına soruyorum:
“Neden bu kadar büyük kuyruk var?”
“Yüzbinlerin geleceği bir Newroz’a üç kabinlik arama kurarlarsa böyle olur!” diyor.
Kras û Xeftan giymiş genç bir kadın “Mahsus yapıyorlar abla, sanki biz bilmiyor muyuz… Az kabin ve yavaş aramayla bizi yıldırmak istiyorlar… Yılmıyoruz, gitmiyoruz” diyor. Sonra yanındaki genç kadınlarla neşeli bir sohbete tutuşuyor.
Arama kabinlerinin kenarından gruplar halinde gençler söylenerek dışarı çıkıyor:
“Bizi almadılar, gidiyoruz. Sonra yine geleceğiz” diyor.
“Neden?” diyorum. Üstlerindeki geleneksel kıyafeti ve başlarındaki “Kesk û sor û zer”li [Yeşil, kırmızı, sarı] bandanayı gösteriyor. “Abla sabah zaten bayrak ve flama var diye milletin üzerine gaz sıktılar” diyor.
Geleneksel kıyafet ve geleneksel renklerin yasak ilan edildiği Newroz alanına hızla girmenin yolunu arıyorum. Tamam, itiraf ediyorum; sıradakiler beni affetsin ama kalabalığın arasına kaynak yapıp erkenden kabine geçiyorum!… Kadın polislerin agresifliği arasından alana yöneliyorum.
Karşılaştığım bir arkadaşa arama kabinlerindeki durumdan bahsediyorum.
“Sabahtan beri böyle… Oyalayıp geriyorlar milleti. Şimdilik insanlar sakin, aldırmıyor. Geleneksel renkler konusunda çok sorun çıkarıyorlar. Bir Newroz düşün; Kesk û Sor û Zer’siz olsun mümkün mü? İnsanlarda renklerini bırakmak istemiyor. Sabah yaşlıca bir ana kabinin dışına oturdu, ne içeri girdi ne gitti. Neyi beklediğini sorduğumda; bende bayrak var, renklerimiz var. Onlara vermem de gitmem de, dedi. Halkımızın hali meali bu” diyor.
Alana girdiğimde geçen yılı kat kat aşan bir kitleyle karşılaşıyorum. Kras u Xeftanlı kadınlar, HDP bayrakları ve “Na” yazılı flamalar Newroz alanını renk cümbüşüne çevirmiş. Katılımcılar içinde gençlerin fazlalığı dikkatimi çekiyor. Az önceki kaygımın yersizliğine seviniyorum. Her şeye rağmen Newroz meydanı Newroz ruhuyla dolu.
Geçen yıl İŞID’ın intihar eylemleri ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle bu meydan, ölümüne Newroz kutlamayı göze alan kalabalıkları ağırlamıştı. Bu yıl ise adeta “boyun eğmeyiz” diyen kalabalıkları ağırlıyor. Zira alanda en çok duyduğumuz alanı saran üç sözcük bulunuyor: “Na” [Hayır], “Em serê xwe na tewinin [Baş eğmeyiz], “Mutlaka Kazanacağız”
Geçmişten farklarını anlamaya çalışıyorum. Davetlilerin ve tertip komitesinin de yer aldığı protokol ve platformun sadeliği ilk dikkat çekenlerden. Sağ üstte, geçen yıl Cizre bodrumlarında yakılan Mehmet Tunç’un posteri dışında fotoğraf yok gibi. Bir ara meydan hareketleniyor. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ve Sur direnişinin sembol isimlerinden YPS’li Cihat Türkan’ın (Çiyager) posterleri asılıyor. Platform yönünden posterlere doğru slogan, alkış sesleri eşliğinde kalabalık yön değiştiriyor. Büyük ilgi ve sloganlar üzerine tertip komitesinin uyarıları yükseliyor. Bir ara komite ısrarla, belirlenen sloganlar dışında slogan atılır ve posterler kaldırılmazsa programı yarım bırakacaklarını duyuruyor. Daha önceki etkinlikler de de belirlenen dışında slogan ve flamalar olurdu ama uyarılar bu denli sert olur muydu, diye hafızamı yokluyorum. Sonra platforma yoğun polis baskısının komitenin bu sert uyarısında etkili olduğunu öğreniyorum.
Alan çocuğu, eşi, dostuyla piknik yapanlar, halay çekenler, şarkı söyleyenler, karşılaştıkları dostlarıyla sohbet edenlerle cıvıl cıvıl. Bir kulakları konuşmacılarda insanların, bir kulakları da yanı başlarında… Sohbetlerine katılıyorum. Çoğu sabah saatlerinde yürüyerek Newroz parkına geldiğini anlatıyor; “Güzel bir görüntü oldu. Kentin sokaklarından alana akıyorduk adeta...”
“Eskiden belediyelerimiz bayram vesilesiyle alana rahat ulaşalım diye ek otobüs seferleri koyardı, bazen bedava olurdu. Şimdi kayyum kararıyla otobüsler bile tahsis edilmedi. Biz de yürüdük.”
Kimi içeriye soktuğu flamaları gösterip “Onlar renkleriniz giremez dedi, biz girer dedik, içeriye nasıl soktuğumuzu sorma… Demokrasi de çare tükenmez” diyor. Diğeri “Eskiden çevre illerden ve dışardan yoğun katılımcı gelirdi. Bu defa burada sadece Amedliler, Amed’de yaşayanlar var. Buna rağmen yüzbinleriz” diyor.
Bu arada anaons edilen Ahmet Türk’e yoğun bir tezahürat oluyor.
Ahmet Türk; “…Bedeli ne olursa olsun dik duracağız… Sayın Öcalan’ın 2013 Newrozunda ortaya koyduğu düşünceler çevresinde barış ve diyalog yolunu geliştirin. Bundan başka yol yok” diyor. Referandumda Kürtlerin tavrı ne olur diyenlere yanıtın Newroz Meydanı olduğunu söyleyen Türk’ün ardından Osman Baydemir platforma çağrılıyor; “Ankara’ya, devlet aklına çağrımızdır. İki yıllık müzakere döneminde, Kürt halkıyla diyalog kurduğunuz için ülke; hem içeride hem dışarıda bir umut vahasına dönüştü. Ne zaman ki müzakere masasını devirdiniz, baskı ve şiddetle sonuç almaya çalıştınız, ne zaman ki MHP ve Ergenekon ile ittifak kurdunuz ülkenin her bir yanı yangına döndü yangına” diyor…
Baydemir’in konuşması esnasında bastıran yağmur altında halk sloganlarını, halayını, çağrısını tekrarlayıp duruyor… Meydanın ruhu üç sözcükle örülüyor: “Na”, “Em serê xwe na tewinin”, “Mutlaka Kazanacağız”... (YK/HK)