“Öğretmenlik Meslek Kanunu” gibi herhangi bir meslek alanına dair bir kanun düzenlemesinin o meslek alanının yapısal eksikleri ile tüm bileşenlerini kapsayacak bütünlükte olması ve iyileştirici yönde değişimler içermesi beklenir.
Siyasi iktidar partisi meclise sunduğu “Öğretmenlik Meslek Kanunu” taslağında, böyle bir kanuna duyulan ihtiyacı açıklarken; Devlet Memurları Kanunu ile genel kurallar bütününde öğretmenlerin sorunlarını çözmenin mümkün görülmediğini, münhasır ortak kurallar ve önlemler gerektiğini belirtmekte.
Devlet Memurları Kanunu’nun öğretmenlik ve tüm meslek alanları için eksikleri ve sorunlu maddeleri üzerine söylenebilecek çok şey var elbette. Aslında söz konusu taslakta siyasi iktidarın kendi eğitim politikaları açısından Devlet Memurları Kanunu’nu yetersiz bulduğu ve öğretmenlik mesleği ve eğitim alanı üzerinden totaliter rejimi inşa etmeye ve kurumsallaştırmayı hedeflediği görülmekte.
Kanun tasarısında yer alan bir diğer gerekçe; gelişmekte olan ülkelerde gelişmekte olan teknoloji ve dijital dünyada eğitimin önemi, eğitimin rolü vurgusu. Demek ki iktidar vekilleri de eğitimin dönüştürücü gücünün farkında! Bakmayınız bu tasarıda veya eğitime ayrılan bütçede ya da Toplu İş Sözleşmesinde eğitim alanının yapısal ve de eğitim bileşenlerinin sorunlarına hiç değinilmediğine. Veyahut yaklaşık iki yıl salgın sürecine aç-kapa yöntemini çözüm gördüğüne. Demek siyasi iktidar eğitim politikasını yeterli buluyor ve bu konulara dair yeni önlemlere ihtiyaç duymuyor.
Çünkü bu politikalar; proje okullarından, güvencesiz çalıştırmaya, neredeyse tüm yöneticilerin yandaş sendika üyesi ve çoğunlukla erkek olmasına, son yıllarda özel okulların öğrenci sayısında hızlı artıştan, personel ve yardımcı hizmetli taşeron çalıştırma sistemine, cemaat protokolleri, ayrımcılık ve eşitsizlik, eleştirel düşünceden uzak ezberci, cinsiyetçi içeriklere kadar büyük oranda etkin zaten. “Öğretmen Meslek Kanunu” ile de öğretmenlerin hakları üzerinden baskıyı ve güvencesizliği yasallaştırmanın, emek ve demokrasiyi otoriterliğe teslim almanın, öğretmenliğin uzun yıllara dayanan birikimini yok etmenin arayışına tanık olmaktayız.
Kendi düşüncesinde olmayanın yaşam ve iş hakkını elinden alan 7315 Sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’ndaki aday öğretmen olarak atanmanın şartı söz konusu taslakta da vurgulanarak; her şeyden önce düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen, yasakçı anlayışın hüküm sürdüğü, fişlemenin yasallaştığı bir hayatın “eğitimcileri” tarif edilmektedir.
Bugün Boğaziçi üniversitesinde demokratik ve özgür üniversiteler için mücadele eden öğrencilerin, herhangi bir üniversitede hak talep eden, barınma hakkı isteyen öğrencinin, belki üniversitesinde yemek ücretlerine itiraz etmiş öğrencinin, hak ve özgürlük talep eden öğrencinin iş bulamayacağını, fişleneceğini, toplumsal olarak dışlanacağını söylerken, farklılıkların olmadığı bir hayat kurgusu sunuyor eğitim alanına.
Erkekler kadınları öldürdüğünde cezasızlık politikaları uygulanırken aday öğretmenlerin adaylığının kaldırılması ön şartında; verilmiş cezanın da cezalandırıldığını, aslında aynı mantık çerçevesinde tüm yaşam alanlarını dizayn eden merkezi, baskıcı ve cezacı aklı görmekteyiz.
Taslaktaki bir diğer başlık da, aylıktan kesme veya kademe durdurma cezası almış adayların öğretmenlikten atılacağı hususunda. Ne olduğunu bilmediğimiz Değerlendirme Komisyonunun başarısız bulma durumunda öğretmenlikten atılma ve üç yıl boyunca başvurma yasağına ilave şartlardan biri olarak gelmiş bu madde tabii.
Tasarının bütünü için aynı garip durum olmakla birlikte bir kanun olarak önerilmiş olması en garip olan maddesi; öğretmenlerin genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon yani meslek bilgisi bakımından aranacak niteliklerinin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmesini öneren madde. Yürütme organı olan Bakanlığa öğretmenlerin niteliğini belirleme yetkisini vermeyi ve bunun kanunlaşmasını öngörüyor! Genel kurallar manzumesinin dışında -bunları yetersiz de bulduğu için!- özelleşmiş, yasama yetkileri olan bir bakanlık.
Eğitimin genel sorunlarını ve eğitim emekçilerinin sorunlarının sorumluluğunu üstlenmeyen ancak bu işi “bazı” daha iyi yapanlar sunan öneri maddesi de kariyer basamakları önerisi. Belirli saatlerde eğitimden ve eğitim sonrası sınavdan -yine sınav!- başarı ile geçip bir miktar daha fazla ücretlendirilecek olan uzman ve baş öğretmen kariyerlerine sahip öğretmenler, öğretmenlerin statü sorununa çözüm olarak önerilmiş bu madde ile. Elbette aylıktan kesme ve kademe durdurma cezası olanlar yine bu statülere baş vurmayı hak etmiş olmaz!
Ayrıştırıcı ve eğitimin kamusal özelliğini yok sayan, meslektaşlık dayanışma ve anlayışını yok edecek ama diğer öneriler ile oldukça uyumlu bir bütünlük oluşturacağını teslim etmemiz gereken bir düzenlemedir kariyere göre basamakları düzenlemesi.
Bu bütünlük ile uyumu en az diyebileceğimiz, burada neden yer aldığını anlamlandırmakta zorlanacağımız konu ise 3600 ek gösterge maddesi. Yıllardır seçim vaatlerinin gündemi oluşuna benzer şekilde 1 sene sonra olmak üzere birinci dereceden emekli olacak öğretmenlerin 3600 ek göstergeden emekli olabileceği müjdesi.
Sonuç olarak bütününe baktığımızda fişleyen, ayrıştıran, cezacı, güvencesiz çalışma diyen ve sadece bu maddelerden ibaret bir kanun önerisi ile ve de kurumların dayanıklılığını yok etme politikalarını; bugünü ile yarını arasında büyük değişiklikler olabilecek dayanıksız yapılar politikalarını besleyen küçük ve tehlikeli maddeler ile karşı karşıyayız.
Tıpkı yargıda, üniversitelerde, hastanelerde, belediyelerde olduğu gibi değil mi?
(AŞ/TP)