Numara çevirmeli bordo telefonun vintage tonun da çınlayan sesi, insanın kulağına delecek gibi çığlık attığında odada yalnızdım. Ahizeyi kaldırdığımda cızırtılı derinden gelen kısık, öfkeli, heyecanlı ses Diyarbakır’dan ……
Bu sabah biraz önce Zübeyir ve Ramazan hocalarımız okul önünde silahlı saldırı ile katledildi.
İstanbul Aksaray’da bulunan Genel merkeze telefonla bu haber iletildiğinde, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı yeni başlamıştı.
Kötü haberi MYK üyesi Mustafa Avcı’ya ilettiğimde toplantı salonundaki hararetli tartışma sessizliğe büründü.
Eğitim emekçilerinin özlük hakları, ek ders ücretlerinin yetersizliği, Toplu sözleşme ve grev hakkı talebi gibi, sendikal mücadeleye ait bütün gündemlerin bir anda donduğu andır.
1992 -1993 yılları arasında Katledilen ve ağır yaralanan Eğit-Sen Üyeleri
|
Bölgede öğretmenlere yönelik çok sayıda silahlı saldırının olduğu bir dönemdi. Bir yıl içinde 10 Eğit-Sen üyesi öğretmen öldürülmüş, sekiz öğretmen ağır yaralanmıştı.
Eğit-Sen için; yaşam hakkı mücadelesi ile hak arama mücadelesi artık ayrılmaz bir insan hakları ve demokrasi mücadelesini ifade etmekteydi.
Eğit-Sen "Akıtılan kan durdurulmalıdır" başlıklı bir bildiri yayınlayarak yöneticiler düzeyinde tarihinde ilk iş bırakma eylem kararını kamuoyuna açıklamış oldu.
Yeni kurulmuş sendikanın ilk iş bırakma eylemi, üyelerinin yetersiz ücretleri, öğretmenlerin özlük hakları maalesef olamadı.
Okula yakın bir yerde vurulmuştu...
Yıl 13 Ocak 1993, Hürriyet ilkokulunun giriş bahçesinde Eğit-Sen üyesi iki öğretmen Zübeyir Akkoç ve Ramazan Aydın Bilge öğrencilerinin gözü önünde silahlı saldırı sonucu katledilmişlerdi. Eğit-Sen iki gün sonra 15 Ocak 1993’de iş bıraktı.
Katledilen Öğretmen arkadaşımız Zübeyir Akkoç’un eşi, Nebahat Akkoç Eğit-Sen Diyarbakır şube başkanı görevini yürütüyordu.
O günleri Zübeyir Akkoç’un Eşi Nebahat Akkoç’la konuştum.
- Zübeyir öldürüldüğünde ben Diyarbakır'da evdeydim. Saat 07:00'de okula gitmek için evden çıktı. Ben onu geçirdikten sonra yeniden uyumaya çalıştım. Uyur uyanık durumdayken bir kaç el silah sesi geldi. Sonra da hem kapı çaldı hem de telefon. Daha telefonu açmadan anladım
- Çünkü o zaman Eğit-Sen Şube Başkanı idim. Sabah çalan telefonlar hep kötü haber veriyordu.
- Önce kapıyı açtım. Binamızın altındaki markette çalışan genç çocuktu. Perişan görünüyordu. Zübeyir Hoca'yı vurdular. Yere düştü, ben başına gidince de 'Nebahat'a haber ver' dedi, diye anlattı.
- Okul evimize yakındı. Okula yakın bir yerde vurulmuştu. Olay yerine doğru koştum ama kimse yoktu. Ambulans gelip almış. Sonra hastaneye gittim.
- Zübeyir olay yerinde hayatını kaybetmiş. Ama Ramazan hastaneye kadar yaşıyormuş. Hastanede kaybetmiş hayatını.’’
Aynı gün; aynı okulda katledilen Ramazan Aydın Bilge’nin eşi Ayşe Bilgen ile görüştüm katliam sabahını şöyle anlattı.
- "Ramazan sabah erken kalkmış kahvaltı hazırlamıştı, Birlikte kahvaltı yapmak için haber verdi. Ben biraz daha uyumak istiyordum, yaklaşık beş dakika sonra kalktım. Ramazan derse yetişmek için acele ediyordu. Ramazan evden çıktıktan on dakika sonra evin telefonu çaldı. Acele hastaneye gelmem söylendi.
- O dönem köy yakma ve boşaltma olayları çok yaşanıyordu, köylerden hastaneye çok sayıda yaralı köylü gelirdi. Bende hemşire olduğum için öyle bir haber sandım. Hastaneye gittiğimde Ramazan’ın öğretmen arkadaşlarını görünce olayın Ramazan'la ilgili olduğunu anladım..’’
- Nebahat Akkoç
Zübeyir ile 1971 yazında Diyarbakır'ın ilçesi Dicle'de tanıştım.
Dicle benim ilk görev yerimdi. Zübeyir ise Dicleli.
Bir iki yıl arkadaşlıktan sonra 1974'te evlendik.
Zübeyir katledildiğinde biri 17 diğeri 12 yaşında iki çocuğum vardı.
- Ayşe Bilgen
Ramazan katledildiğinde Jiyan Deniz iki buçuk yaşındaydı. Bugün 30 yaşında Endüstri mühendisi.
2004 yılında İstanbul’a yerleştik, geçen yılda emekli oldum.
- Nebahat Akkoç
Çocuklar eğitimlerini tamamladılar. Şimdi 40'lı yaşlarındalar. Biri bir üniversitede öğretim üyesi, diğeri avukat. Kendi hayatlarını kurdular. Üç güzel torun da verdiler bana.
Sanırım Eğit-Sen şube başkanlığını üç yıl yaptım. Çok zor üç yıl. 26 öğretmen vuruldu benim dönemimde. Neyse ki hepsi hayatını kaybetmedi.
Nebahat Akkoç sordum; Zübeyir ve Ramazan öğretmenin katliamından sorumlu hiç kimse tutuklandı mı?
Hayır, hiç kimse tutuklanmadı. Görgü tanıklarının bir kısmı ifade vermeye niyetlendi ama başlarına gelmeyen kalmadı. Dövüldüler, korkutuldular, hatta başka bir yere göçen oldu.
Bırakın tutuklanmayı gözaltına alınan bile olmadı.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bir yerel gazetede Zübeyir ve Ramazan'ın katili olan iki Hizbullahçı gencin yakalandığına dair bir haber çıktı. Elbette ki bu haber doğru değildi.
Hatta bu iki Hizbullahçı çocuğun ilk duruşmalarını izledim.
"Zübeyir Akkoç ile ilgili devam eden bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) davası var. Bu nedenle cinayeti bize yıkmaya çalışıyorlar" diye ifade verdi bu iki genç.
İç hukukta yürütülen dava "faili meçhul" olarak kabul edildi ve öyle arşivlendi.
Tehditler alıyorduk...
Ama ben Zübeyir'in öldürülmesinden hemen sonra, zaten daha önce bir başvuru yaptığım AİHM'e başvurdum. AİHM'de görülen davada çıkan karar sadece vatandaşlarını yeterince koruyamamaktan kaynaklanan bir sorumluluk yükledi devlete.
Olayın ayrıntıları ile ilgili bir bilgi verilmedi AİHM'e. Sadece biz ailece koruma istemiştik ama işleme konulmamıştı.
Tehditler alıyorduk. Bunlar dayanak alındı.
Akkoç Davası olarak bilinen bir davayı kazandım ama o dosya üç ayrı başvurunun birleştirildiği bir dosya idi.
İfade özgürlüğü, Faili meçhul cinayet ve benim gözaltında yaşadığım işkenceler ile ilgili bir davaydı.
Daha sonraki yıllarda sizi kadın mücadelesi içinde gördük, şimdi yine devam ediyor mu?
Evet, KAMER'i 1997 yılında kurmuştuk. O zaman küçük bir şirket olarak başlamıştık.
Ama kadınlar KAMER'e güvenip ilgi gösterince işler çoğaldı. 2005 yılında KAMER Vakfı'nı kurduk. Binlerce gönüllümüz var. Çok iyi yetişen, çalışan genç bir kadromuz var. Ben de hala elimden geleni yapıyorum.
Zübeyir Akkoç'u kısaca bize tanıtın desem bir kaç cümle ile ne söylersiniz?
Tek kelime ile uzatmadan cevap vermek isterim. Yiğit adamdı Zübeyir Akkoç
Siyasi cinayetler dönemi
O dönemki siyasi ortamı hatırlamakta fayda var. 1991 erken genel seçimlerinin ardından, Doğru Yol Partisi (DYP) ve Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) koalisyon hükümeti kuruldu.
Başbakan Süleyman Demirel'in 16 Mayıs'ta (1993) cumhurbaşkanı seçilmesiyle beraber hükûmet sonlandı. Tansu Çiller'in başbakanlığında DYP ve SHP koalisyonu 25 Haziran 1993'de kuruldu. Bu koalisyon hükümeti daha sonra 1. Tansu Çiller hükümeti olarak adlandırıldı.
- NOT: 1993 Temmuz'un da Emniyet Genel Müdürlüğüne Mehmet Ağar atandı.
1993’te Uğur Mumcu’nun (24 Ocak 1993) öldürülmesiyle başlayan seri cinayetler Eşref Bitlis (17 Şubat 1993), Cem Ersever, (Ekim1993) ve Bahtiyar Aydın’ın (22 Ekim 1993) öldürülmeleriyle devam etti.
Madımak Katliamı 2 Temmuz 1993. Adapazarı-Hendek-Sapanca arasındaki bölge '’Devlet üçgeni* olarak tanımlandığı yıllarda çok sayıda Kürt iş insanı katledildi.
10 Ekim, gar katliamında yaşamını kaybeden öğretmenler
|
Olağanüstü hal (OHAL) bölgesindeki durumun anlaşılması açısından Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) yayınladığı 1993 yılı raporunda not edilen bu bilgiler her şeyi ifade ediyor sanırım.
Olağanüstü Hal Bölgesi 'ndeki şiddet ortamı, eğitim ve öğrenim alanında da olumsuz sonuçlar doğurdu. Bölgedeki çok sayıda okul göçler, güvenlik görevlilerinin baskıları ya da PKK militanlarının tehdit ve saldırıları nedeniyle kapandı. Pek çok okulda öğrenci sayısında büyük düşüşler oldu. Örneğin; 1992 yılında yaklaşık 600 öğrencinin öğrenim gördüğü Silvan Lisesi'ndeki öğrenci sayısı 1993 yılında 55'e kadar düştü.
Bölgede son iki üç yıl içinde çeşitli nedenlerle toplam 1157 ilk ve orta dereceli okul kapandı. Okullardan 166'sının güvenlik nedeniyle, 214'ünün öğretmenlerin göreve başlamaması, 363'ünün öğrennen atanmaması, 8'inin öğrencilerin okula gitmemesi, 122'sinin onarım, 53 'ünün köylerin boşaltılması,13 'ünün PKK militanları tarafından yakılması, 194'ünün öğrenci azlığı, geride kalanlarının ise araçgereç yokluğu, toprak kayması ve yıkılma gibi gerekçelerle kapandığı öğrenildi.
Öğretmen hareketinin tarihi
- Türkiye Öğretmenleri Sendikası (TÖS)
- Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER)
- Eğitimciler Derneği (Eğit-Der)
- Eğitimciler Sendikası (Eğit-Sen)
- Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş)
- Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen)
Bu altı örgüt eğitim emekçilerinin mücadele tarihine damga vuran örgütlerdir. Bu örgütlerin tarihinde Türkiye siyasi tarihinin yansımasını görürüz.
ÖNEMLİ NOT: TÖB-DER döneminde 12 Eylül darbesine kadar yaklaşık 170‘den fazla TÖB-DER üyesi eğitimci katledildi. 1990 -1994 döneminde kirli savaş sarmalında aralarında Eğit-Sen üyelerinin de bulunduğu 120‘den fazla öğretmen öldürüldü.
- Ankara Tren Garı önünde 10 Ekim 2015'te KESK’in de düzenlediği Barış mitingine yapılan saldırıda birçoğu kamu emekçisi 103 kişi öldürüldü. Katliamda Eğit-Sen, Eğitim Sen kurucuları ve üyeleri de hayatını kaybetti.
Her bir canımız bugün aramızda yoklar, Her birinin hayat hikâyesi başka, geride kalanların yaşama tutunması, başlı başına sessiz sedasız onurlu bir direnci temsil eder.
Katliamlar ülkesinde demokrat öğretmen olmak o kadar da ucuz değildir. Çeyrek asırdır mücadelesini aralıksız sürdüren Eğitim Sen’e sahip çıkmanın anlamı tarihin derinliklerine not düşülmüş demokrasi mücadelesine sahip çıkmaktır.
Eğitim hakkı verilmeyenlerin sesi
Toplumun aydınlık yüzünü temsil eden demokratik öğretmen hareketine sahip çıkmaktır. Milyonlarca öğrencinin bilimsel, kamusal, nitelikli eğitim hakkına sahip çıkmaktır.
Milyonlarca öğrencinin ötekileştirildiği, ayrımcılığa uğradığı, asimile edildiği, sisteme karşı, anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin güvencesi, laik eğitim programından asla vazgeçmeyen, örgütün bugün için adı Eğitim Sen’dir.
13 Kasım 1990’da kurulan Eğit-Sen, Eğitim-İş sendikasıyla birleşerek 23 Ocak 1995‘de Eğitim Sen‘e dönüştü. 23 Ocak Eğitim Sen’in 26. kuruluş yıldönümü.
Bir dönem üye sayısı 200 binlere yaklaşmıştı, siyasi iktidarların baskısı, yandaş sendikaların hükümetler tarafından desteklenmesi, emek hareketinin kendini yeniden güncelleyememesi gibi sorunlarda eklenince epey bir üye kaybı yaşandı. Bugün için 74 bin üyeye sahip. (SE/APA/PT)
* Yeni şafak Yazarı Yusuf Ziya Cömert, köşe yazısında Adapazarı-Hendek-Sapanca ölüm üçgenini şöyle yazmıştı: "Fakat, Adapazarı-Hendek-Sapanca arasındaki 'şeytan üçgeni’ ‘efsane' değildir. Şeytan üçgeni' veya 'Devlet üçgeni.' Hadi rötuşlayalım, olsun 'derin devlet üçgeni.' Devletin cehennemi gibi...Gerçektir. Ayniyle vakidir. Devlet, Kürt işadamlarını kafasına kurşun sıkıp, sıkıp öldürdü o üçgende. Sene 1994. Öldürülen Kürt işadamı sayısı 20.Ben demiyorum, kitapta okudum.’’
- NOT: Bu makaledeki bazı verilere Eğitim emekçileri tarihi Encümeni Muallimden Eğitim Sen’e (Sami Evren-Siyami Erdem-Cafer Yıldırım) kitabı kaynaklık etti.