Yazının İngilizcesi için tıklayın
“Biz Kenan’la sadece bir kez tartıştık. Bir akşam rakı içmiştik. Bir baktım Kenan’ın elinde bir arabadan koparılmış bir anten var. Zenginlerin arabası diye Mercedeslerin birinden koparmış anteni.” Arkadaşı Faik Kubilay
“Akşam öğretmenlik yapıyor, gündüzleri de ek gelir için pazarlama işiyle uğraşıyordu. Çanta şeklinde olan poşetlerden satıyordu mağazalara. 1 Mayıs 1977’de aramızdan ayrılmasaydı o yaz evlenecekti.” Arkadaşı Muammer Başkent
Kenan Çatak TÖB-DER’li öğretmen. Kabataş Ticaret Lisesi’nde öğretmenlik yapıyordu. Taksim’de hayatını kaybettiğinde henüz 31 yaşındaydı.
Akşam okulda ders anlatıyor, gündüzleri ise düğün hazırlıklarına yetişebilmek için ek bir işte daha çalışıyordu.
Kenan Çatak’a dair bilinen sadece Kabataş Akşam Ticaret Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı ve TÖB-DER’li oluşuydu. Bugüne dek ne ailesinden kimse konuşmuş; ne de yakınlarından, arkadaşlarından biri.
Kenan Çatak’la ilgili daha fazlasını öğrenmek için işe koyulduğumda gördüm ki arkadaşları onu mutlaka her sene, farklı şekillerde anıyordu. Onu kaybettikleri günü dün gibi hatırlıyorlardı.
Ve arkadaşlarını anlatmayı, başkalarının da onun hikâyesini bilmesini istiyorlardı. En çok da nasıl bir arkadaş olduğunu, 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybetmeseydi o yaz evleneceğini; onun elinden nelerin alındığının bilinmesini.
1977 yazında evleneceğini öğrendiğimde nişanlısını da sordum arkadaşlarına. Onun bu kaybı nasıl yaşadığını, Kenan Çatak’tan sonra hayatının nasıl değiştiğini, şu an nerede olduğunu öğrenmeye çalıştım; ancak arkadaşlarının da Kenan Çatak’ın gidişinden sonra “nişanlı”yla bağlantılarının koptuğunu öğrendim. Arkadaşları Nişanlı'nın sadece Iğdırlı olduğunu ve Kenan Çatak’la Iğdır’da nişanlandığını biliyor.
Çatak’ı Iğdır’da birlikte büyüdüğü arkadaşı Faik Kubilay ve dostu Muammer Başkent’ten dinliyoruz...
Arkadaşı Faik Kubilay Anlatıyor
Iğdır’da birlikte büyüdük biz Kenan’la. Sonra öğretmen olduk, İstanbul’a geldik. O Kabataş Ticaret'te, ben de Kasımpaşa Lisesi’nde öğretmendim. 1970-75 civarı geldik İstanbul’a. Öğretmenliğimizin ilk yıllarıydı, daha 30’lu yaşlarımızda bile değildik.
Ben Kars’tan gelmiştim, Kars’ta da TÖB-DER üyesiydim. Kenan’ın ilk görev yeri İstanbul olduğu için o İstanbul’da örgütlendi.
Annesi ev hanımıydı Kenan’ın, babası memurdu. Aydın, çalışkan, Iğdır’da sevilen-sayılan bir aileydi Çatak ailesi. Kenan da keza öyleydi. Bir kardeşi vardı, ben onu tanıyordum aileden. Zaman zaman görüşüyorduk ama Kenan’dan sonra izini kaybettim onun da.
Birlikte vakit geçirdiğimizde çok gülerdik biz Kenan’la. TÖB-DER’e gidip gelir, etkinliklere katılırdık. Kitap okuyup şiir gecelerine giderdik.
Heyecanlıydık, ilericiydik, yurtseverdik.
Cüneyt Arkın'la konuştuk
Gün geldi, 1 Mayıs'a da beraber gittik. Ben, Kenan ve Muammer Başkent birlikteydik. O kalabalık içinde birbirimizi kaybedeceğimizi düşünerek ortak bir nokta belirledik, eylem bittikten sonra Çiçek Pasajı’nda buluşalım dedik.
Kol kola yürüdük sonra. Cüneyt Arkın’ı gördük hatta, onunla sohbet ettik. Eylemin sonlarına doğru ben alandan ayrıldım ve Çiçek Pasajı’na doğru yürüdüm, Kenan’la Muammer’i beklemeye koyuldum.
Kaçın, dediler
Olaylardan haberim yoktu. Bize dediler ki, “Aman durmayın, kaçın polisler insanları topluyor”. Sonra çıktım İstiklâl Caddesi’ne baktım, gerçekten polis önüne çıkanı alıp arabaya atıyordu. Bir anlam veremedik buna o zaman.
Eve gidince radyoyu açtım, olaylar olduğunu duydum. Ölenlerin ismini de söylüyorlar; ama o zaman Kenan Çatak değil, değişik başka bir isim söylüyorlardı. Kenan zaten aklımın ucundan geçmedi benim.
Ertesi gün
Ancak gelin görün ki, ertesi gün Kenan’ın şehit düştüğünü öğrendik. Adli Tıp’ın önüne Kenan’ın naaşını almaya gittik. Babası da gelmişti, konuştuk. Kenan’ı alıp Iğdır’a göndermeye karar verdik.
Adli Tıp’ın önünde üç dört kişi eylemi, arkadaşımızın cenazesini konuşurken polislerden biri yanımıza yaklaştı. Nasıl olduysa o konuşmamızı kaydetmişler, bize dinlettiler. “Sakın bir etkinlik, protesto filan düzenlemeyin sizi de içeri alırız,” dediler bize.
Iğdır'da
Sonra babası bana Kenan’ın sağa sola bir borcu var mı, onları öğren dedi. Onu da soruşturduktan sonra naaşımızı gönderdik Iğdır’a.
Iğdır’a gidince oradaki ülkücüler köye almak istememişler cenazeyi. Oysa Melekli Köyü o dönem daha demokrat bilinen bir köydü. Arkadaşlar araya girmiş, “Siz kimsiniz de buna izin vermiyorsunuz,” demişler. Tartışma çıkmış öyle.
Düğün istemiyordu
Kenan bizim eve gelirdi sık sık, en küçük kızımı çok severdi. Okşar, öperdi onu. Kızım çok küçüktü ama, bunları ve Kenan’ı hatırlamıyor maalesef.
Kenan nişanlıydı, evlilik hazırlıkları yapıyordu. O yaz tatilinde evlenecekti, kısmet olmadı. Düğün yapmak istemiyordu, onu hatırlıyorum. Nikâh yapıp o yaz tatilinde tatile bir yerlere gitmek istiyordu.
Öğretmenliği
Her zaman öğrencilerinin yardımına koşan bir öğretmen oldu Kenan. Bizim temel ilkemiz şuydu: Sınıf içinde öğrenci öğretmenin davranışlarına bakar, davranışlarından etkilenir.
Bizim buna ek olarak sınıfta slogan devrimciliği yapmamıza gerek yok. Bir gün gitmiştim çünkü okula, öğrencilerinin onu ne denli sevdiğini gördüm. Arkadaş gibiydi öğrencileriyle.
Kenan’ın kötü bir insan olduğunu iddia edebilecek tek bir arkadaşı dahi yoktur ya da onunla kavga ettiğini söyleyebilecek.
İstanbul, İstiklal caddesindeki Çiçek Pasajı'nda
Anten
Mesela biz Kenan’la sadece bir kez tartıştık. Bir akşam rakı içmiştik. Bir baktım Kenan’ın elinde arabadan koparılmış bir anten var. Zenginlerin arabası diye Mercedeslerin birinden koparmış.
Çok kızdım Kenan’a, niye kopardın da o vatandaşa zarar verdin diye. Ertesi gün başka arkadaşlarla uzun uzadıya tartıştık bunu. Sonra yaptığının yanlış olduğunu, bunun bize bir yarar sağlamayacağını Kenan da kabul etti.
Kenan’ı şöyle kaydettim ben. Şen şakrak, neşeli, bulunduğu yeri aydınlatan, herkesle iyi geçinen bir insan ve çok iyi bir arkadaş...
Arkadaşı Muammer Başkent Anlatıyor
Kenan Çatak’la biz hemşehriyiz. Ortaokul 1’de başladı arkadaşlığımız ve Kenan ölünceye dek sürdü.
İstanbul’da ikimiz de öğretmenlik yapıyor ve aynı evi paylaşıyorduk. Nişantaşı’ndaydı evimiz. Bir daire bulmuştuk, sahibi İtalya’da yaşıyordu, boş kalacağı için bize vermişti daireyi. Hiçbir problemimiz olmadı ev arkadaşlığımız süresince de, çok iyi bir ev arkadaşıydı da Kenan.
Ben 1975’te geldim İstanbul’a, Kenan da sanıyorum aşağı-yukarı bu tarihlerde geldi.
1 Mayıs günü
1977 yılında düğün hazırlıkları yapıyordu. Akşam öğretmenlik yapıyor, gündüzleri de ek gelir için pazarlama işiyle uğraşıyordu. Çanta şeklinde olan poşetlerden satıyordu mağazalara.
1 Mayıs günü geldiğinde evden çıktık, Gümüşsuyu’ndan Beşiktaş’a kadar indik Kenan’la. Beşiktaş’tan Taksim’e yürümeye başladık sonra. Taksim’e vardığımızda ise önümüzde daha coşkulu bir grup vardı.
Bizden ayrıldı
Kenan bizden ayrıldı, “Siz uyuşuksunuz, ben bu gençlere katılacağım,” dedi. Ben TÖB-DER grubuyla kaldım. Herkes çok mutlu ve coşkuluydu. Biz o eylemi sosyalizm adına kazanılmış bir zafer olarak görüyorduk.
Kemal Türkler konuşurken Tarlabaşı’ndan bir grup girmeye başladı Taksim’e. Kazancı Yokuşu’nun oradan silah sesleri gelmeye başladı. Panzerler vardı, hareketlenmeye başladılar ve büyük bir panik yaşandı. Biz dağıldık zaten, böyle bir şeyi asla beklemiyorduk.
Herkes dağılınca Aksaray’da oturduğumuz bir kahve vardı, oraya gittik. Radyodan ölenlerin adı okundu ama sanırım isimler başta farklı okundu. Biz sonrasında öğrendik Kenan’ı kaybettiğimizi.
Babası geldi
Ertesi gün babası geldi, onunla buluştuk. O anı nasıl anlamlandıracağımı hâlâ bilmiyorum. Acı mı, öfke mi hâlâ tarif edemiyorum.
Bize dediler ki morga gideceksiniz. Gittik morga. Fotoğrafları gösterdiler. Kenan’ın fotoğraflarını gördüm, kafasında darbe izleri vardı. Sözün bittiği yer orasıymış ne yazık ki.
Büyük bir sessizlik içinde aldık cenazesini, babası memlekete götürdü.
İyi insan
Kenan iyi bir insandı. Herkesle dosttu. Sosyalistti; ama bir fraksiyona dahil değildi. Sosyalizm uğruna verilen her mücadeleyi saygıdeğer bulur, destekler ve o gruplarla birlikte çalışırdı.
Sosyalist düşünceye katkı sağlayan her hareket saygı görmeyi hak ediyordu ona göre. Hedef aynı olmalıydı. Konuşmalarımızdan en çok aklımda kalan bu oldu benim.
İyi bir insandı demek sıradan bir söz gibi gelebilir size; ama onu tanımlayan tam da iyi bir insan oluşuydu. Velhasıl, karıncayı bile incitmemiştir Kenan, kimseye zarar vermemiştir...(TY/APA)
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları