Delillerin selameti insanların temel özgürlüklerine galebe çalıyor ve Türkiye'de adalet sistemi delilleri karartabilecekleri iddiasıyla gençlerin hayatını karartıyor. Ama asıl önemlisi; onları içeride tutarak ülkenin, dışarıdakilerin ruhunu, ufkunu ve gökyüzünü karartmayı deniyor. Başaramaz elbette...
Bundan on bir ay önce 5 Ocak 2011 günü Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) A1 kapısı önünde yaşanan öğrenci eylemi bir yanıyla son derece yaratıcı bir enstalasyondu. Ankara'nın dört bir yanından öğrenciler ellerinde rengarenk suntadan kalkanlarla bir barikat oluşturmuşlardı. Kampüs kapısında bekleyen ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Merkez Binası'na yürümek isteyen öğrencilerden biri megafonla polisi uyarıyordu: "Lütfen zorluk çıkarmayın. Size zarar vermek istemiyoruz", "Sizi son kez uyarıyoruz! Yolu açın!"
Hikayenin sonunu biliyoruz: Polis "sanattan anlamadı". O gün "Başkaldırıyoruz" eyleminde yaratıcı bir enstalasyonla polise ayna tutan öğrenciler tazyikli su ve biber gazı marifetiyle dağıtıldı, haklarında açılan davalar sürüyor...
Bu eylemden 15 gün sonra Ankara Demetevler'de neredeyse karşı-enstalasyon olarak adlandırabileceğimiz bir şey yaşandı. 20 Ocak 2011'de Demetevler Parkı'nda bir parkta oturan dört üniversite öğrencisi ülkücü bir öğrenci hakkında bilgi toplayıp dövmeyi planlamaktan gözaltına alınıp tutuklandılar. Ertesi gün bir arkadaşları daha eklendi onlara.
Öğrenci hareketlerine aşina olanlar, "bazı zihniyetler" için dört beş tip bir araya gelip bir öğrenciyi takip ederek tenhada sıkıştırıp saldırmanın yaygın bir spor olduğunu bilirler. Bu tiplerin yaptığı bir başka milli spor da satır ve bıçaklarla fakülteleri basıp terör estirmektir ama o şimdilik gündem dışı.
Bir de şöyle bir söz vardır: "Dervişin fikri neyse zikri de odur" derler. Beş sol görüşlü öğrencinin birleşip dövmek için ülkücü öğrencileri takip etmesi, haklarında bilgi toplaması, mahallelerinde keşif yapması tek başına ziyadesiyle yaratıcı. Hikayeyi kim kurduysa "karşıt görüşlü" öğrencileri iyi tanıyor. Böyle bir hikaye kurmak altyapı gerektirir.
Hikayenin gerisi karışık. Beş öğrenci var. Dört örgüt var. Kaos timi var. "Büyük Ankara Operasyonu" var. Polisin zamanında müdahalesiyle engellenen saldırılar var. Korkudan okula gidemeyen, mağdur ülkücü öğrenciler var. Kaçma şüphesi var. Karartılabilecek meçhul deliller var.
Ya da bunların hiçbiri yok da, şunlar var: Beş öğrenci var. Öğrenci dernekleri var. Legal politik faaliyetler var. Devam edilememiş bir okul var. Helak edilmiş bir yıl var. Dışarıdakilere gözdağı çabası var. Çocuklarına suçlu gözüyle bakan bir devlet var. Öğrencilerin çiğnenen onuru var. Karartmaya tenezzül etmeyecekleri, onur duyacakları şöyle deliller var:
Yusufcan Yıldırım; "Kapitalizm ve Kriz" üzerine notlar almıştı, "Savaş ve Barış"ı okuyordu.
Ali Haydar Yıldız; kitap listesi hazırlamıştı, neredeyse kitap okuyacaktı.
Uğurcan Soybelli; zafer işareti yaptı.
Rıdvan Akbaş;"Yaşasın halkların kardeşliği" diye bağırdı.
Didem Ezgi Serap; cezaevindeki arkadaşlarına para gönderdi.
Yusufcan'ın tutuklanmasaydı şimdiye çoktan bitirmiş olacağı Savaş ve Barış'ın yazarı Tolstoy'a atfedilen çok sevdiğim bir cümle vardır: "Bütün büyük edebiyatlar şu iki hikayeden birini anlatırlar; ya birisi seyahate çıkar ya da şehre bir yabancı gelir."
Baskı dönemlerinin de buna çok benzer, özünde hiç değişmeyen klasik bir hikayesi vardır: Önce bütün özgürlükler muktedirlerin zoruyla seyahate çıkarılır, sonra ülkeye bir hayalet gelir: Bir özgürlük hayaleti. Bundan 160 küsur yıl evvel Avrupa'da dolaşan hayaletin soyundan.
Hep böyle gelişir bu hikaye; hiç şaşmaz.
Not: "Tutuklanışlarından 320 gün sonra, bugün (6 Aralık) saat 14.00'da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ilk kez hâkim karşısına çıkarılacaklar. O gün mahkemede yüzlerce de olsak belki "adalet sisteminin" kararını değiştiremeyebiliriz, ama yüzlerce olmak bir umutsa kardeşim ve arkadaşları için herkesi 6 Aralık'ta onlara destek olmaya çağırıyorum." diye yazıyor Yusufcan Yıldırım'ın ablası Açelya Yıldırım tüm öğrencilerin yakınları ve arkadaşları adına. Ankara'daki okurların hatırında olsun; hatırın bütün anlamlarıyla...