Yasanın çıkış aşamasında da çeşitli tartışmalarla kamuoyunun gündemine oturan konu, aslında geniş bir perspektifle ele alındığında, üniversitelerin içinde bulunduğu sorunları bir kez daha bize göstermesi açısından önemliydi.
Ne zaman üniversitelere ilişkin bir konu gündeme gelse, artık alışılagelmiş temel bir tartışmaya dönüşen türban konusu, bu kez de gündemi işgal ederek esas sorunların saklanmasına neden oldu; olmaya da devam ediyor.
Bir kere, bu yasa türbanlı öğrencilerin üniversiteye girişine olanak sağlamamakta. Buna karşılık, disiplin soruşturmaları sonucu üniversiteden uzaklaştırılan öğrencilerin ağırlıklı olarak yararlanacağı bir hak.
Buna rağmen, hem hükümet, hem de Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) türban konusunu bilinçli bir şekilde ön plana taşıyarak üniversitelerin temel sorunlarını gizlemeyi başarmaktadırlar.
Bugün üniversitelerin temel sorunu YÖK uygulamaları ve bizzat YÖK'ün kendisidir. Sorunların çözümünde yol kat edilebilmesi için YÖK mevzuatından işe başlamak gerekirken, bu sorunu görmezden gelerek kısmi düzenlemelerle, sözde bazı sorunların çözümüne yönelik uygulamalar, üniversitenin yıllardan beri uğradığı tahribatı telafi edemez. Aksine, sistemin deformasyonunu daha da hızlandırır.
Disiplin yönetmeliği baskısı
Bugün YÖK'ün disiplin yönetmeliği özellikle demokrat, ilerici öğrencilerin üzerinde bir baskı yönetmeliğidir. Bu yönetmelik nedeniyle bugüne kadar binlerce öğrencinin mağdur edilmesi söz konusu olmuştur.
Bu mağduriyetlerin açmış olduğu toplumsal yaralar ortadayken, konunun bunları aşan bir yerden ele alınmak yerine, daha önce dokuz kez çıkarılmış öğrenci affı yasasının bir kez daha çıkarılmaya çalışılması, esas konunun gündeme gelmesini engellemeye yönelik bir çabadan başka bir şey değildir.
YÖK sistemi üniversite bileşenlerini mağdur eden, üniversiter anlayışla bağdaşmayan bir sistemdir. Özerk, demokratik bir üniversitenin önünde bir engel olmakla kalmayıp, bugün YÖK sistemi üniversiteleri piyasacı bir anlayışla yönetmeye yönelik açılımlar peşindedir.
YÖK'ün bu anlayışı hükümet tarafından da desteklenmekte, piyasacı, ticarileşmiş bir üniversite modeli, öğrenciyi müşterileştiren işletmeci bir yaklaşım, demokratik talepleri baskı altına alma çabaları hükümetin ve YÖK'ün örtük uzlaşı alanlarıdır. Burada uzlaşıyı bozan yegane unsur olarak türban ve İHL konusu kendini gösterirken, her iki taraf da bu konuyu siyasi manüpülasyon aracı olarak kullanmaktan geri durmamakta, üniversite sorununu çözümsüzlük içinde bir süreğenliğe terk etmektedirler. Diğer taraftan üniversiter anlayışla bağdaşmayan çeşitli uygulamaları hayata geçirmekten de geri durmamaktadırlar.
Mağduriyet sorunsalı
Öğrenci affı var olan bir mağduriyetin kısmi telafisi olarak yorumlanabilir. Ama bu af bu konuda önümüzdeki dönem ortaya çıkması muhtemel mağduriyetleri önlemeyeceği gibi, yeni mağduriyetleri de çoğaltabilir. Özellikle üniversitedeki öğretim üyelerinin bu öğrencilere ön yargılı yaklaşımı, bu türden af uygulamalarının amacına ulaşmasının önünde ayrı bir engel oluşturmaktadır.
Öğrenci affı konusuna sıkışmadan, üniversite sorununun bir an önce kamuoyunda tartışılmaya başlanması bir zorunluluk olarak kendini dayatmaktadır. Türban ve İHL sorunlarının oynadığı rolden kurtulmuş bir tartışma platformu yaratılmadan sağlıklı çözüm önerilerinin ortaya konması çok olanaklı gözükmemekte.
Bu konunun aşılabilmesi için üniversite bileşenlerinin YÖK ve hükümet dışında, üniversitenin sorunları üzerinden etkin bir inisiyatif oluşturmaları kaçınılmazdır.
Aksi halde bugün yaşanan sorunlardan dolayı esas mağdur olan kesimler görünmemeye devam ederken, yapay bir sorun olan ve hiçbir şekilde bir hak mağduriyetiyle açıklanması mümkün olmayan türbanlı öğrenci sorunu tüm sorunları örten bir araç olarak üniversiteleri işgal etmeye devam edecektir.(ST/EÜ)