İlk kez oğlum 15 yaşına bastığında, takımıyla sahaya çıkacağı basketbol maçını izlemek için gittiğimiz spor salonunda pek hayati bir mesele olarak karşıma çıkmıştı "erkeklik".
Maç öncesinde, sırasında ve dahi sonrasında oğlum benim tanıdığım insan olmaktan çıkmış, başka bir dille konuşan, anlam veremediğim espriler yapan, bedenini farklı kullanan bir yabancıya dönüşüvermişti.
Oğlumun kullandığı argo dile, kadınları aşağılayan esprilerine, kız arkadaşına üstten bakan tutumuna bozulduğumu gören arkadaşımsa "Eeee, o artık erkek oluyor" deyip, bu dünyanın en doğal durumuymuş gibi köşesine çekilivermişti .
Eşitlikçi ve saygılı bir oğlan çocuğunun büyüyüp "gerçek bir erkeğe" dönüşümündeki sancılı sürecin izlerini sürmeye sanırım ilk kez o dakikalarda başlamıştım, çok da farkında olmadan...
Feminizmle ve kadın hareketiyle teorik olarak ilişkilenmemiştim o günlerde ama üç erkek kardeş, hep öfkeli bir baba ve hep kaygılı bir anne ile büyümüş olmanın getirdiği deneyim, beni "kadınların ezilmişliği" konusunda oldukça "uyanık" kılmıştı sanırım. Oğlumu kızkardeşiyle eşit koşullarda yetiştirmeye, cinsiyet eşitliğini mümkün olduğunca gözetmeye çalışmıştık. Oyuncakları da işbölümü de hakları ve yasaklar listesi de ortaktı.
Ama o gün ilk kez oğlumun sesinde, sözünde, tavırlarında gördüğüm ve arkadaşımın adına "erkeklik" deyiverdiği bir durum zamanla oğlumla aramıza duvarlar örmeye başladı. Didişme ve mücadeleyle geçen yıllar sırasında biz oğlumla aramızı düzelttik ama "erkeklik" mevzuu kişisel gündemimden hiç düşmedi.
Çokça kızdırıyor, kimi kez güldürüyor ama oğlumla yaşadığım deneyim bana hep "cinsiyet eşitliğinden ya da ayrımcılığından söz ederken kadınlık halleri kadar erkeklik halleri de konuşulmaya muhtaç" diye fısıldıyor. Konuşmaya ve tartışmaya minik bir katkı da benden...