Aralık ayında dördüncüsü düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali kapsamında, video-eylemden beslenen, dilini video-eylem üzerinden kuran Beş Kırık Kamera (5 Broken Cameras, 2011), Barbarlar (Les barbares, 2010), Ranttan Önce Halk (People Before Profit, 2012), Bilmek İstiyoruz (We Want (U) to Know, 2011) ve Gerçekleri Yazdım: Lice Defteri (Min Rastî Nivîsand - Defterê Lice ye, 2012) gibi belgesellerin gösterimlerinin yanı sıra çeşitli atölyeler de düzenlendi. Video-eylemin tartışıldığı, üretimine katkıda bulunmanın hedeflendiği ve ona farklı açılardan bakıldığı bu atölyelerde temel tartışma video-eylem ile belgesel sinema arasındaki ilişki üzerinden ilerlerken, sokağa çıkan kameranın Dziga Vertov'dan bu yana aldığı yol ve videonun bugün dijital kanallar üzerinden paylaşım biçimleri farklı bakış açılarından yorumlandı.
Video-eylem dendiğinde akla gelen ilk ve en basit fikir eylemin video aracılığıyla belgelenmesi. Ne var ki video-eylem, videonun başlı başına bir eylem halini aldığı, eylemi ürettiği ya da var olan bir eyleme o anda müdahale edip onu beslediği durumlarda asıl anlamını kazanıyor, eylemini ortaya koyuyor. Bunun Türkiye'deki en canlı örneği olan Karahaber'in sloganının net biçimde ifade ettiği gibi: 'Eylemin görüntüsünden görüntünün eylemine.' Dünya çapında kurduğu geniş ağ üzerinden bunu en yaygın biçimde yürüten, insan hakları ihlallerine karşı görüntüyle adalet arayışını, 'değiştirmek için video' sloganıyla sürdüren Witness, video-eylemi neredeyse popülerleştirerek gündemlere taşıdı. Dijital dönemde kameraların ucuzlaması, yaygınlaşması ve 'madun'un eline geçmesiyle birlikte yükselişte olan bu videolar, günümüz belgesel estetiğinin çok da uzağında değiller; farkında olmadan ona teslim oluyor ya da bilerek ve isteyerek onunla yollarını kesiştiriyorlar. Bunun belki de en somut ve organize örneğini birkaç yıl önce Burma VJ (Burma VJ: Reporter i et lukket land, 2008) ile görmüştük. Arap devrimleriyse, eyleme geçirme konusunda hızlandırıcı etkisi tartışmasız kabul edilmiş, önümüzdeki yıllarda farklı belgesellere dönüşme potansiyeli taşıyan sayısız video-eylem üretti.
Cezayir Salon'da 7-9 Aralık tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul ayağında atölye, Karahaber Video-Eylem Atölyesi'nden Oktay İnce, Alper Şen, Özhan Önder ve Özlem Sarıyıldız'ın yanı sıra Özgür Uçkan, Ahmet Soner, Berke Baş, Ersin Çelik ve Jeorgia Tsismetzoglou gibi isimlere yer verdi. Aynı atölye 11-13 Aralık'ta Karahaber ekibine ek olarak İtalyan gazeteci Alberto Tetta ve güncel sanatçı Burak Delier'le birlikte Diyarbakır'a, Cegerxwin Kültür ve Sanat Merkezi'ne taşındı.
Karahaber
Karahaber dendiğinde koskoca bir Ulus Baker külliyatını, bir adım daha ileri gidecek olursak Ulus Baker düşüncesinin oluşmasında en büyük esin kaynaklarından biri olan film kameralı adam Dziga Vertov'u da anmak gerekir. Ankara'da Videa adıyla başlayan video çalışmalarının içinden doğan Karahaber, ilk ürününü 2000 yılı ölüm oruçları döneminde verir. F Tipi hücrelere karşı yürütülen mücadeleyi görüntülemek için 'kamerabaşı yapan' Oktay İnce zamanla bu görüntülerin mücadeledeki rolünü fark ederek eylemleri ve işçi direnişlerini daha sistemli biçimde kaydetmeye başlar. 'Eylemci kamera'sını kimi zaman elinden bırakır, eylemin örgütleyicisi olarak bulur kendini. Karahaber bünyesine aynı amacı güden yeni isimler de eklenince eylemler, alanlarının farklı noktalarına yayılmış videocularla, dört koldan çevrelenir ve eylemcinin gözünden ve bakış açısından belgelenir. Karahaber artık, mesele edindiği eylemler için bir çeşit eylem haritası çıkararak önceden örgütlenir ve eylemin farklı noktalarında kameralarıyla 'konuşlanır'. Cep telefonlarının dahi eylem görüntüleme şansını bulduğu günümüz koşullarında Karahaber, görüntüleme işini belgelemenin önemini kavrayan bazı işçi ve direnişçi gruplara emanet edip aradan çekilir, onlardan artık kameraya kendi gözlerinden bakıp davalarını kendileri izlemelerini, kendi video-eylemlerini üretmelerini önerir.
Üretilen bu videolara sanatsal bir anlam atfedilmesinden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışılsa da bazı durumlarda kaçınılmaz sonuç kendini gösterir. Ankara'da YÖK'ün kuruluş yıldönümünde yapılan öğrenci eylemi, Rendu'nun allak bulak hareketlerden oluşan parlak ışıklı tek planıyla kayda geçer, video burada kaydettikleri arasına yediği biber gazını da ekler. Oktay İnce'nin bu videosu 2007'de 9. İstanbul Bienali'nde, 2009'da Paris'teki Centre Pompidou'da, 2010'da ise Videfesta'10'da gösterilir.
Eylemci kameralar
Video-eylem atölyesinde dijital ortamda eylem örgütlenmesi üzerine nefes kesici bir dünya turu attıran Özgür Uçkan, Arap devrimlerinde videonun rolünün kavranması açısından zihin açıcı ipuçları verdi. 'Dijital aktivizm' kavramına alternatif olarak 'Sokak + iletişim = aktivizm' formülünü önerdi. Bizler video-eylemi dijital çağla özdeşleştirmişken, genç sinemacılarla birlikte daha 70'li yıllarda aynı meseleye kafa yorduğunu söyleyen Ahmet Soner, ödünç aldıkları kameralarla çektikleri eylem görüntülerini, muhabirlikle devam eden serüveni, derken televizyon kanallarından gelen belgesel taleplerini ve çektikleri bir eylem görüntüsünün meclise kadar taşınmasını beraberinde getiren meşruluk kazanma sürecini anlattı. Televizyon üzerinden yaygınlaşan bu görüntüler birçok özelliğiyle video-eylemle farklılık gösterse de, bu iki dönem arasında değişmeyen belki de tek şey, 'eylemci kameralar'ının yakınlarında beliren polis-kameramanlar. Eylem görüntülerken yanında çekim yapan bazı tanımadığı acemi kameramanlar fokus ayarı yapamayıp ondan yardım istediğinde Ahmet Soner, kim olduklarını hemen anlar ve onlara pek de yüz vermezmiş.
Berke Baş video-eylemle belgesel arasındaki farkı birincideki aciliyet ve ikincide bulunan estetik dokuyla özetlerken, Mind the Cam adlı video-eylem grubunun aktif üyelerinden Yunan belgeselci Georgia Tsismetzoglou, 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos'un 2008'de iki polis memuru tarafından öldürülmesinin ardından oluşan toplumsal hareketlilikte, nasıl da belgeseli unutup daha acil olan video-eyleme yoğunlaştıklarını ve bunun örgütlenerek bir çığ gibi büyüdüğünü anlattı. Dijital ortam üzerinden bu videoların yayılma olanakları, dünyanın farklı yerlerinden video-eylemcilerin iletişime geçme yöntemleri konularına pratik çözümler önerdi.
Festivalde de gösterilen Gerçekleri Yazdım: Lice Defteri, Ersin Çelik'in yerel medya arşivi görüntülerini tarayarak belgeselin içinde belgesel yaratacak biçimde kurgulaması ve hikâyeye büyük bir incelikle yedirmesiyle çok güçlü bir hal almış. Lice Defteri, anaakım medyanın sürüklendiği bilinmezlik ortamında yıllar boyu gözlerden uzak tutulan bu yerel kanal görüntülerinin 'egemen imajlar'ın karşısında dikilip nasıl kendiliğinden video-eyleme dönüştüklerinin en güncel örneğini sunuyor. Hâlâ DİHA'da muhabirlik yapan Ersin Çelik, söz konusu görüntüleri bir belgesele taşıma amacını, Georgia Tsismetzoglou'nun aksine, ardı ardına yapılan ama ağırlıklarına rağmen hemen sonrasında unutulan haberleri hafızalara kazımak ve böylece bir bellek yaratmak olduğunu söyledi.
Son iki günü çekim ve kurguya ayrılan atölyede katılımcılar eğitmenleriyle birlikte kentsel dönüşüm, Cumartesi Anneleri, takas kültürü, İstanbul'un underground yaşamı gibi konular seçip belgelemeye ve ardından kurgulanmaya koyuldu.
Tarihe kayıt
İstanbul'un ardından Ortadoğu Sinema Akademisi'nin desteğiyle Diyarbakır'a taşınan atölyede Karahaber'in dışında, İtalyan gazeteci Alberto Tetta dijital medya üzerinden yurttaş gazeteciliği ve bağımsız medya üzerine konuştu. Güncel sanatçı Burak Delier ise 10. İstanbul Bienali'nde sunmuş olduğu eylem parkasını tanıttı. TersYön adlı hayali bir şirketin linç geçirmez, taş, sopa, cop ve yumruk darbelerinden etkilenmez linç parkası Parkalinç adlı bu ürün, o âna kadar Karahaber eylem atölyesinin hayatın olduğu şekliyle belgelenmesine odaklanmış algısına karşılık, kurgusallığıyla yeni bir bakış oluşturdu. Eylemlerde ortaya çıkabilecek diğer olası tehlikelere karşı bu parkaya alternatif yeni hayali ürünler önerildi.
Videosu ve eylemi eksik olmayan Diyarbakır'da, bu iki kelimenin yan yana gelmesi tahmin edileceği üzere pek de zor olmadı. Eldeki malzemenin video-eylem olduğuna dair bir şimşek çaktı kimilerinde. Zaten halihazırda günlerce belgelenmiş açlık grevi eylem görüntülerinden bir belgesel kurgulanmaktaydı. Bazı katılımcılarsa ilk çekimlerini yapıp, küçük bir müdahaleye rağmen işin içinden alınlarının akıyla çıktıktan sonra, Alper Şen ile birlikte girdikleri kurgu odasında taptaze görüntüler üzerine konuşup kolektif biçimde işe koyuldular. Görüntülerin de bu yöntemle, daha organize biçimde tarihe kayıt düşülmesi konusunda hemfikir olundu.
Videoları üzerinde hâlâ çalışılmakta olan bu atölyelerin ürünleri ve paylaşılacakları alanlar Documentarist aracılığıyla takip edilebilir. (NU/YY)
* Fotoğraflar: Öykü Aktulun
* Bu makale Altyazı Dergisi'nin bu ay çıkan sayısından alınmıştır. Altyazı'nın bu sayısında yer alan yazılar arasında Berke Göl ve Ali Deniz Şensöz'ün Michael Nyman'la yaptığı söyleşi ve Anna Karenina, Aşk gibi gösterimdeki filmlerle ilgili makaleler de bulunuyor.