28 Haziran 2019'da ODTÜ LGBTİQ+ Dayanışmasında ismi geçen altı öğrenci için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca "terör propagandası" iddiasına dayalı olarak, Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 90 ve 91. maddelerine aykırı bir yazılı ve "dört gün süreli", "peşin" gözaltı kararı alındı ve Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğince arama ve el koyma kararı verildi.
Bu kararların ilk "etabı" 30 Haziran 2019'da sabaha karşı, ODTÜ mezuniyet töreninden hemen önce, Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi tarafından uygulandı. İkinci etabı ise müvekkilim Özgür ile ilgili olarak katılamadığı mezuniyet töreni sonrası yine aynı şube tarafından 3 Temmuz 2019 gecesi uygulandı.
İlk gözaltıların ve Özgür'e yapılan ikinci gözaltının kaynağı olarak 155 ihbar hattı ve egm.gov.tr'ye yapılmış. Soyut ve kimden kaynaklandığı belli olmayan bir ihbar ile daha sonra Valiliğin idaresi altındaki 112 Acil Çağrı Merkezi'ne yapılmış ve soyut ve kimden kaynaklandığı bildirilmeyen bir ihbar gösteriliyor.
"Bunlar zaten sorunlu, önlem alınsa..."
Biz, müvekkillerim Melike ile Özgür'ün savunmasını üstlendik ve onların dosyalarını gördük. İhbarda, "Bunlar zaten daha önceden sorun çıkaran tipler, önlem alınsa iyi olur" diyor. Gözaltı metninde "tipler" kelimesi silinmiş, "bunlar zaten sorunlu, önlem alınsa iyi olur" yazılmış.
İhbar şöyle başlıyor: "MLKP terör örgütü üyesi... ve arkadaşları ..." diye gidiyor.
Suçlandırma ise "terör örgütü propagandası." Gözaltılardan sonra gerek Melike'nin gerek Özgür'ün dosyasına bakıyorsunuz, dosyada sadece sosyal medyadan alınmış LGBTİQ+ haklarına ilişkin çıktılar var. Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğince alınan arama ve el koyma kararının, arama kararı için gereken "makul şüphe" yokluğu nedeniyle hukuka aykırılığı bir tarafa Cumhuriyet Savcılığınca alınan "peşin gözaltı" emri de kanuna aykırıdır.
Bir tertip bu. İsimsiz bir kimse sizin hakkınızda 155 Polis İmdat'a veya 112 Acil'e atsın tutsun veya Valilik faks çeksin, insanlar terör örgütü propagandası suçlamasıyla gözaltına alınsın...
Vahim bir olay. Çünkü 155 Polis İmdat'ın devreye sokulması ve Valilikçe soruşturma makamlarına 112'den ihbar geldi diye faks çekmek, kanuni koşullarını taşımayan bir gözaltı zincirini Acil Çağrı Hizmetleri vasıtasıyla yaratmak ve yargı erkine yürütme tarafından gönderilen keyfi bir talimattan başka bir şey değil.
İçi boş ve durum "acil" bir durum bile değil. Acil olmayan, zarar, tehlike ve tehdit oluşturmayan bir durumda, anonim iftira-ihbar sonrası, LGBTİQ+ sosyal medya çıktılarına dayalı ve o nedenle terör propagandası da sayılamayan olguları kötüye kullanarak suç uydurmak gibi bir durum.
Öğrencilere yönelik somut bir suçlama da dosyada bulunmuyor. Hangi eyleminin terör örgütünün propagandası olduğu açıklanmıyor.
Bu durumda verilen gözaltı kararları ve uygulamasının keyfi ve kötü niyetli olduğunu söylemek gerekir. Anayasal özgürlüklerinden, sınırları dahilinde, yararlanmış, yararlanmak isteyen ODTÜ'lü öğrencilere, salt LGBTİQ+ hakları ile ilgili etkinlikleri yüzünden terör suçlaması yönelterek bir soruşturma açmak, hukuk kisvesi altında baskı kurmaktan başka bir şey değildir. Bunun daha net Türkçesi ise keyfi idaredir.
Arka plan: Yasak ne ayol!
ODTÜ Rektörlüğü'nün yasaklaması ve üniversiteye polis çağırması üzerine Özgür, Melike ve diğer öğrenciler aynı zamanda 10 Mayıs ODTÜ Onur Yürüyüşü sırasında da gözaltına alınmışlar ve daha sonra serbest bırakılmışlardı.
Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezi olarak o gün biz de ODTÜ'deydik ancak içeri alınmadık, gözaltı aracında bekletilen müvekkillerimizle görüşmemiz engellendi, onlarla polis merkezinde görüştük ve ifadelerine katıldık. Suçlamalar 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefeti büyük ölçüde.
Öte yandan LGBTİQ+ nefretinin resmi yüzü "aşama" atladı denebilir. 30 Haziran ve 3 Temmuz tarihlerinde aynı öğrenciler "terör örgütü propagandası" suçlamasıyla Terörle Mücadele Şubesi'ne götürüldü.
LGBTİQ+ topluluklarına karşı nefret ve toplantı yasakları uzun bir süreden beri zaten gündemdeydi.
Gazlı Onur Yürüyüşleri...
Pek çok ilde çeşitli Onur Komiteleri, Üniversiteler ve Baro Merkezleri tarafından Mayıs ve Haziran aylarında düzenlenmesi planlanan Onur Yürüyüşleri ile basın açıklamaları valiliklerce yasaklanıyor, idare mahkemelerinden yürütmeyi durdurma kararları bir türlü alınamıyordu.
Çünkü valilikler yasakları ya son dakika açıklayarak yargı yoluna bir an önce erişilmesine imkân vermiyor ya da bir gün içinde yürütmeyi durdurma kararı alabilseniz dahi bu kararlar, "idarenin savunmasının alınması" veya savunma için 24 saat süre verilmiş olup da savunma ulaşmış olsa bile "talebin reddi" biçiminde oluyordu.
Ankara Barosu LGBTİQ+ Hakları Merkezimiz tarafından da 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtı Gün'de adliye önünde yapılması planlanan basın açıklamasından bir gün önce Valilikçe yasaklanmış, bir gün içinde yürütmeyi durdurma kararı almamıza karşın karar yine "red" yönünde olmuştu.
Buna rağmen barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğümüze dayanarak Ankara Barosu Eğitim Merkezi önünde toplanarak açıklamamızı okumaya çalışmış, yine polis müdahalesi ile karşılaşmıştık.
Haziran ayında yapılan gözaltılarla durum yeni bir boyut kazandı.
İstanbul yerel seçimlerinde LGBTİQ+ nefretinin iktidarca seçim malzemesi yapılması, seçim sonrası ise LGBTİQ+ nefreti körükleyen belediyeler ile Onur Yürüyüşünü tebrik eden ve "Aşk Kazanacak" diyen belediyelerin twitter mesajları ile ortaya çıkan kamuoyu hareketliliği içinde İzmir (biber gazlı) ve İstanbul Onur Yürüyüşlerine (biber gazlı ve plastik mermili) polis müdahalesi gecikmedi, İzmir'de 20 kişi gözaltına alındı, İstanbul'da da farklı farklı ortamlarda kişiler gözaltına alındı. Mayıs ve Haziran toplantı ve gösterilerinin lolipop pankartları da bunu vurgulamıştı: "Yasak Ne Ayol!"
155 Polis İmdat! 112 Acil! Dersimiz Gözaltı Hukuku 101
155 Polis İmdat olarak bilinen bu hat nedir? 112 ne içindir? Bu hatların, bu gözaltıların dayanağı olmak bakımından özelliği nedir diye bakıldığında karşımıza Elektronik Haberleşme Sektöründe Acil Yardım Çağrı Hizmetlerine İlişkin Yönetmelik ve 112 Acil Çağrı Merkezleri Görev ve Çalışma Yönetmeliği çıkıyor. Adı üzerinde "Acil Çağrı", acil olacak yani. Yönetmelik "ani" tehditlerden söz ediyor.
Pek çok kimse 155'i herhangi bir ciddi saldırı o an gerçekleşmekte iken polis çağırmakta, 112'yi ise ambulans çağırmakta filan kullanır biliyorsunuz.
155 bir tarafa Şimdi 112 de "Terör Propagandası" İhbarı yapma yeri de olmuş! Her an baskının yeni ve yaratıcı usulleriyle karşı karşıyayız!
Savcılık, mezuniyet töreni öncesi, işlenmiş bir eylemden değil, işlenmesi "hayal" olan eylemlere dayalı gözaltı kararı verirken Sulh Ceza Hakimliği de gece/gündüz ev araması, evin içinde telefon, bilgisayar, dijital veya değil ne var ne yok el koyma veriyor. "İmdat LGBTİQ+ Öğrenciler 'terör propagandası' yapacak.
"İhbarların Türkçesi bu. Fakat niçin imdat, neye imdat? LGBTİQ+ ile terörü; propaganda ile 'imdat'ı birleştirmek bu "tertip"in kurgusal araçları.
Soyut, gelecekte gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen ve aslen LGBTİQ+ haklarını savunmaktan başka bir etkinliği olmayan bir grup ODTÜ'lü öğrenci, mezuniyet törenine katılacak, ortalığı karıştıracaklar diye ihbar olmaz ve bu ciddiye alınmaz.
Propaganda var ise bu terör örgütünden ziyade "LGBTİQ+ Haklarının" ve "Homofobik, Transfobik ve Bifobik Nefrete Karşı" bir propaganda.
Gerek 155 gerek 112 anlık ve somut zararlarla, tehditlerle, açık ve yakın tehlike ile ilgilidir, daha da somut ifade edeyim: Bu olsa olsa suçüstü halleriyle ilgili olabilir, suçüstü hali olmayan ve "terör propagandası" olarak sınıflanan cezai soruşturma konusu işlerle değil.
Ceza Muhakemesi 101! Peşin Gözaltı! Valilik 112!
CMK; gözaltı ve yakalamaya ilişkin 90. ve 91. ayrıca 98. maddelerinde düzenleme getirmektedir. Burada 98. Maddeye göre Sulh Ceza Hakiminin kararı yok.
Öyleyse 90 ve 91. Maddeye göre "yakalama" yapılmış. Ancak bu da koşullarına uymalı: Öncelikle kişiye suç işlerken rastlanılması gerekir. Bu durumda kolluğun, hatta "herkes"in yakalama yetkisi vardır. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısına başvurulur.
Cumhuriyet Savcısı yakalananın gözaltına alınması kararına varabilir (Madde 91). Ve fakat 90. Madde ve 91. Madde birlikte okunduğunda Cumhuriyet Savcısının bu karara varabilmesi için gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır (m. 91/2).
28 Haziran tarihli gözaltı emri öncesinde ODTÜ öğrencileriyle ilgili nasıl bir suçüstü vardı ve suçu işlediklerini gösteren somut deliller var mıydı? Ortada ne suçüstü hali var ne de somut deliller.
Şu halde karar ve uygulaması kanuna aykırı. Şimdi ODTÜ LGBTİQ+ dayanışmasına da "peşin gözaltı" kararı verilmiş oluyor. Bu usul CMK'na açıkça aykırıdır ve özellikle burada keyfi gözaltı anlamına da gelmektedir.
Dosya "derme çatma"! Sadece LGBTİQ+ konusundaki sosyal medya paylaşımları var. Özgür'ün sosyal medyasından birkaç ODTÜ kent ve çevre, kavaklık paylaşımı da çıkarılmış ve soyutça Gezi'ye bağlanmış.
Yani yapılmış bir şeyle ilgili bir soru yok. Zaten yapılmış bir şey de yok. Geleceğe yönelik sorular soruluyor.
Öte yandan LGBTİQ+ Dayanışmasının terör örgütü propagandası ile hiçbir ilgisi yok. Olay, bir düşünceyi kaynağında boğmak için, yani mezuniyet töreninde bu öğrenciler herhalde LGBTİQ+ ile ilgili bir şey demesin diye, onlara önden keyfi gözaltı yapmak.
Zorbalığın Ağırlığı, "Keyfi Gözaltı İbaresi'nin "Hafif"liği
Zorba deyince aklınıza dehşet uyandırıcı bir veya birkaç kimse veya aparat gelebilir ama keyfi idare ibaresinde bu tını yumuşak ve "hafif"tir dilsel olarak.
Bilinmeli ki "keyfi idare", "keyfi gözaltı" ibarelerinin sadece tınısı yumuşaktır ve anlattığı zorbalık belki zorbalık sözcüğünün anlattığından dahi ciddidir. Çünkü keyfi idare "hukuk kisvesidir."
Ve hukuk kisvesini giydikten sonra zorbaca muamelelere girişmek sıradan bir zorbalıktan daha kolaydır. Öğrencinin ailesiyle oturduğu evini yirmi polis memuru marifetiyle bastırmak; aileleri, işitme engelli ana-babayı iki ayrı kere dehşete düşürtmek, mahalleyi terörize etmek, bütün bu eziyet, bu emek, bu kamu kaynağı ve insan israfının sorumlularını vicdana davet ediyorum.
Terörle Mücadele Şubesi'nin ülkemizin güvenliğini, kamu esenliğini ilgilendiren yüksek derecede tehlikeli işleri soruşturmakta kullanılması lazım. O memurları sabahlara kadar kim yoruyorsa, -hep emir kuluyuz denir çünkü- bunun hesabını vermesi lazım.
Bu seneki Onur Yürüyüşünün teması "Ekonomi de Ne Ayol"du. Şimdi ben de bu boş işlerle LGBTİQ+ ve nefrete karşı dayanışan öğrencileri terörize edenlere soruyorum: "Terör de Ne Ayol!" İfadeler sırasında, uzun uzun ve yerine göre canhıraş bir ısrarla yazdırdığımız beyanları dinlerken bir polis memuru dedi ki:
"Avrupa'da ne güzel felsefe eğitimi var, üstüne çok düşüyorlar. Siz de felsefe, sosyoloji diyorsunuz. Keşke bizde de daha çok olsa."
Etraflı düşündüğünüzde bu memurun çağrısı da "acil bir çağrı"dır. Felsefeden, sosyolojiden, tarihten, etikten, edebiyattan, bütün bir toplumsal cinsiyet çalışmalarından ve büyük bir birikime dayanan LGBTİQ+ Hak Mücadelesinden bir şeyler öğrenecek olan otoriteler bu çağrıya da kulak versinler! Ceza Muhakemesinin kötüye kullanılmasına, keyfi gözaltılara karşı 112 Acil Çağrımız var! (ÖDA/PT)