Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) kitlesel öğrenci hareketin ivme kazanmaya başlaması bundan yaklaşık iki ay öncesine denk geliyor. Özellikle Batı Yurtlar Bölgesi’nde kalan arkadaşlarımızın şikayetçi olduğu yüksek yemek ve barınma ücretleri, mücadele etme gereksinimi doğurdu.
Bir dizi toplantı sonucunda kantinleri boykot kararı alındı. Heyecan verici olan yapılan toplantılara ilginin ve katılımın oldukça yüksek olması ve daha önce “suya sabuna bulaşmayan” kesimin bile gelip fikirlerini beyan etmesi ve mücadele etmek için hazır olmasıydı.
Boykotlar ve Gökçek
Hızla diğer yurtlara yayılmasıyla geniş yankı uyandıran boykotlar, birçok yurdun kantinini elinde bulunduran kantin sahiplerini fiyatları indirmeye zorladı. Kepçeyle alıp kaşıkla vermeye alışık olan kantin sahibi ne de olsa bir kapitalistti ama bu defa sert kayaya çarpmıştı, çünkü öğrenciler kendi belirledikleri fiyatların olmaması durumunda bir adım bile geri çekilmeyeceklerini söylüyorlardı.
Hareket kazandı, öğrencilerin belirledikleri fiyatlar yazıyordu artık menü tabelalarında. Bu süreçten bize geriye kalan, asgari düzeyde anlaştığımız bir konu etrafında yürüyen tartışmaların öğrencileri hızla militanlaştırması oldu. Yan yana gelmeye alışık olmayan gruplar, bağımsızlar hep beraber dönüp rektörün politikalarını eleştirmeye, tartışmaya ve önümüzdeki süreçte neler yapabileceklerini tartışmaya başladılar.
Hemen ardından gelen bir açıklama ODTÜ’lüleri yakından ilgilendiriyordu. Ankara Büyükşehir Belediyesinin 45 binanın imar izni olmadığı gerekçesiyle ODTÜ’ye 1,8 milyon YTL tutarında ceza kesilmesi açıklaması üniversite çalışanları ve öğrencilerinin tepkisini uyandırmıştı.
Bir kesim bunun ODTÜ’nün Ankara suyuyla ilgili araştırma raporu dolayısıyla yapılan bir misilleme olduğunu düşünüyor, bir kesim ise Adalet ve Kalkınma Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi kutuplaşmasının bir uzantısı olduğunu savunuyordu.
Tartışmalar
Belediye başkanı Melih Gökçek’e tepki göstermek gerekirdi, fakat “ODTÜ’nün kapısına dozerler geldiğinde ben de orada bekliyor olacağım” açıklamasında bulunan rektör Ural Akbulut, arkasında bulacağından emin olduğu öğrenci kitlesiyle ne zamandan beri yan yana saf tutmuş, onlara her fırsatta soruşturma açmaktan, onları okuldan atmaktan vazgeçmişti; ne zamandan beri öğrenciden yana tutum almayı benimsemişti?
Temel yaşam ve eğitim alanımızı savunurken bunu hayatımızın diğer alanlarından soyutlamak pek mümkün değil. Bir yandan Gökçek karşıtı eylem planlarken, bir taraftan Türk bayraklarına sarınıp gelen, Gökçek’i "gerici, şeriatçı" olarak nitelendirenlerle aynı safta olmak birkaç grup dışında ODTÜ’lüleri memnun etmiyordu.
Bir tarafta ODTÜ’ye ceza keseceğini hatta yıkacağını açıklayan, uyguladığı neo-liberal politikalar yüzünden, 15 senedir herkese yaka silktiren, özelleştirmelerin yanı sıra su ve çevre politikaları yüzünden insanlara cefa çektiren, tüccar, baskıcı belediye başkanı; bir tarafta ise okulun yeşil alanlarını "yeşil para" olarak gören, adı yolsuzluğa karışan, ihtiyaca göre değil alacağı reklama göre bina diktiren, barış için yükselen sesleri soruşturmalarla kısmaya çalışan, faşist parti liderlerinin okulumuz yollarında elini kolunu sallaya sallaya gezmesini jandarmalar aracılığıyla sağlama alan rektörümüz var.
Mücadele şeklimiz, kimlerin ekmeğine yağ sürdüğümüzün bilincinde, ne o, ne bu diyerek bertaraf olmadan tepkimizi ortaya koyma hattını izlemelidir.
Eylem
Eylem öncesi yapılan toplantıda yürütülen tartışmalarda, yıl içinde “Barış Yürüyüşü”nde dahi rektöre yüklenen bir hat çizen,”apoletli rektör istemiyoruz” sloganları atan ODTÜ’lüler için sürece yayılan bir mücadeledir.
Diğer taraftan dumanı üstünde tüten açıklamalarla ODTÜ’nün arazisinde gözü olduğunu açıktan ifade eden başkana tepki göstermemek, temel eğitim hakkımızı savunmamak, rektörle aynı safa düşme korkusu içinde "ne o ne bu" demek dolayısıyla tepkisiz kalmak öğrencileri mücadeleden uzaklaştırmaktan başka elde edebileceğimiz kazanımlardan vazgeçmek anlamı taşıyacaktır.
Tüm bu tartışmaların ardından eylem gerçekleşti. Türk bayrağına sarınıp gelen "biz kaç kişiyiz"ciler ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri rant kokusu almış olacaklardı ki eylemde ön sıralarda saf tutmaya çalışıyorlardı. Yapılan sayısız eylemde "acaba soruşturma alır mıyım" korkusuyla rektörlük önünden geçmeyen öğrenciler, bu defa alkışlar eşliğinde yürüdüler.
Mücadeleyi ortaklaştırmak
Kampanyaların bizlere öğrettiği çok önemli bir deneyim var: asgari müşterekte anlaşmak.
"Küresel ısınma" kampanyasında yan yana geldiğimiz insanların çoğu yalnızca Kyoto Protokolü’nün imzalanması konusunda hemfikir. Önemli olan yan yana durduğumuz insanlara hükümetlerin neden bu protokolü imzalamadığını, petrol şirketlerinin bu pazardan beslendiklerini, anti-kapitalizm ekseninde insanlarla tartışmak ve onları ikna etmek.
Aynı şekilde darbeye karşı yürüttüğümüz kampanyada birlikte mücadele yürüttüğümüz insanların birçoğu ile eşcinsellerin örgütlenmesi veya Kürt meselesi üzerinde hemfikir değiliz. ODTÜ mücadelesinde de neo-liberal politikaların eğitimimiz ve yaşamımız üzerindeki yıkıcı etkilerini afişe etmek esas olmalıdır. Rektör bunu günlük yaşantımızın bir parçası haline getirmeyi kendine zaten iş edindi.
Durdurulması gereken, mücadele etmemiz gereken iki başlı dev var şimdi. Gökçek karşıtı mücadelede ortaklaşmışken, rektöre saldırmak ve tartışmaların öznesi haline gelen öğrencilerin dönüp özgür ve parasız üniversiteleri savunmak için yine özne olmasını sağlamak hareket içinde mümkün olacaktır. (ÖD/EÜ)
* Özlem Değirmenci, ODTÜ-Siyaset Bilimi öğrencisi, Küresel Eylem Grubu aktivisti