sağlık hakkı ve hasta hakları platformu’na başvuran bir hastanın mesajında şunlar yazılıydı:
“emekli erkek hastayım, bir psikiyatri uzmanı profesör tarafından yazılan bir ilacın bedelini sosyal güvenlik kurumu ödemiyor. parasını kendim vererek kullanıyorum. aylık tutarı neredeyse maaşımın üçte biri. bu durumda ne yapabilirim.”
artık bir çok insan astarı yüzünden pahalıya geldiği için kullandığı ilaçların bedelini ceplerinden ödüyor. ama gerekli ilacın bedeli, burada belirtildiği gibi, toplam gelirin üçte biri olursa ne sağlık hakkı kalıyor, ne hasta hakkı!
bu durumda“hasta” ne yapsın, ilacın karşılığını sgk ödemiyorsa “hekim” ne yapsın?
ilacın değeri
ilaçların kullanıldığı durumlar (endikasyonlar), etkileri, yan etkileri ve kullanılacak kişilerin özellikleri yapılan bilimsel araştırmalar çerçevesinde belirlenir ve ilacın ruhsatına eklenir.
hekimlerin görevleri arasında ilaçların etki mekanizmaları ve kullanım alanlarını sürekli olarak araştırmak da vardır. üstelik bu hizmet sırasında da gerçekleştirilebilir. ilaçları üreten şirketler ve bilimsel kurumlar uzun yıllar süren çalışmalar yaparlar. sonuçları kesinleşince bunları da bildirirler. bu ilaçlarla ilgili karar – onay süreçleri gerçekleşir. sonuçta hepsi hastaların tedavisi ve iyileşmesi içindir.
bu ilacın bedeli, bir heyet raporu varsa, yalnız belirli bir yaş grubu için sgk tarafından ödeniyor.
başvurudan anlaşılan o ki sgk’nın bedelini ödediği grup dışındakilerin bu ilacı kullanımı için sağlık bakanlığı’na özel bir başvuru yapılarak gerekli “onay” alınmamış.
yanlışlar bir değil çok
hastanın ifade ettiği mağduriyetinin nedenleri, sorumluları ve yapılan yanlışlar ne yazık ki “çok”!
“ilk yanlış” bir tedavinin kararını, onunla ilgili sorumluluğu alması gereken hekime bırakılmaması ve ilacın bedeli üzerinden bir dayatmayla, hekimin mesleğini ve bilgisini özgür olarak ve hiçbir baskı altında olmadan uygulamasını sağlanmaması.
para kazanmanın sağlıktan daha önemli hale geldiği bir sağlık hizmet ve finans sisteminde bu yanlış hem yapılıyor, hem kabul görüyor, hem de kimsenin itirazı söz konusu olmuyor, ne yazık ki!
bir hekim hastasının iyiliği dışında bir amaçla bir ilacı reçetelemesi ya da böyle bir olasılığın akla geliyor olması “ikinci büyük yanlış”.
dahası bunun sorgulanmaması da yanlışı büyüttüğü gibi, kontrol ve denetim sisteminin sorumlularının da bu yanlışa katılmış olduklarını gösteriyor
yanlışların bir diğeri, bir ilacın kullanım alanının genişletmeye yönelik araştırmaların, ilacın üreticisi tarafından değil de “ortak kamu kaynakları”ndan finanse etmeye çalışılması.
oysa bunun da kuralları belli ve hem uygulanması, hem de izlenmesi ve denetimi devletin görevi.
tüm bunlardan çok daha önemli bir başka yanlış ise hastanın tanı ve tedavi süreciyle ilgili olarak yeterince ve etkin bir şekilde bilgilendirilmemesi, aydınlatılmış onamının alınmaması.
oysa hasta, hekim ve devlet aynı yanda durmalı ve sorunların üzerine hep birlikte gitmeli.
kurban, mağdur ve sorumlusu...
sonuçta ortaya çıkan büyük yanlışın kurbanı ise en uçtaki, en zayıf, en çok ve en olumsuz etkilenen, ancak gerçekleri en az bilen ve sesi en kısık şekilde çıkan hasta ve yakını oluyor.
sağlığa ve sağlık hizmetine hak temelli bakış ve yaklaşım, hizmetin bu temelde sunulması zorunluluğu böyle kurbanların hiç ortaya çıkmaması, mağduriyetlerin yaşanmaması için gerekli.
ama mevcut sağlık yöneticileri ifade ettiğimiz bu hak temelli hizmeti savunmak ve uygulamak bir yana, dillerinden düşürmedikleri “tanrıya inançlarının gereğini” bile yerine getirmeyerek, insanların acı ve sıkıntı çekmelerine, iyi olacakları varsa bile iyi olmamalarına yol açıyorlar.
yanlışlarını ortaya koyarak eleştirsek de, bu gerçekler değişmiyor. çünkü amaç insanların sağlığı ve her zaman iyi kılınması değil. çünkü amaç devletin insanların sağlığı için gereken her şeyi yapması değil. bunların tam tersi: “amaç birilerinin daha çok kazanması, ‘sağlık’ çerçevesinde dönen paranın artması, sermayenin sermayesini büyütmesi ve birilerinin de bundan ‘kendi pay’larını alması.
yine de göstermek, anlatmak, bilgilendirmek ve ısrarla mücadele etmekten başka çare yok.
yaptığımız da bu işte!.. (ms/hk)