Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümü ile Türkiye’nin yapısal ve kültürel demokratikleşmesinin aynı denklem içinde çözümleneceği konusunda hemfikir…
Zira Kürt sorununun çözümü için, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla, PKK’nin silahlı güçlerini Güney’e çekmesiyle devam eden bir süreç işlemeye devam ediyor.
Ancak bu son Taksim Gezi Parkı olaylarıyla birlikte bu süreç biraz gölgede kaldı sanki…
Oysa Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya giden 6. BDP heyetine söyledikleri; bunların basına yansıyan kısmı, KCK, DTK ve BDP yetkililerinin yaptığı açıklamalar, Başbakan Erdoğan’ın Ankara mitinginde Öcalan’dan “terörist başı” olarak bahsetmesi ve en önemlisi (Fırat Haber Ajansı’ndan takip edebildiğimiz) İHA’ların Kandil semalarında gezmesi, yer yer yaşanan sıcak temaslar kaygı verici…
Öcalan son görüşmede BDP’lilere, çözüm sürecinin birinci aşamasının tamamlandığını ancak bu aşamada atılması gereken bazı adımların atılmadığını, bölgede yeni karakolların yapılmasının ve korucu alımlarının devam etmesinin kabul edilemez olduğunu ve sürecin olumlu seyretmesine yüzde 50 pay verdiğini ifade ediyor.
Neden yüzde 50?
Öcalan’ın bu ifadeleri sürecin umulan şekilde sonuçlanmasına dair beklentilere bir nebze kaygı kattığı kanısındayım. Çünkü başta PKK’ye sempati duyan kitle ve geri çekilen PKK’liler ortak bir dille Öcalan’a güvendiklerini, bu yüzden bu sürece destek verdiklerini ifade ediyorlar ve bu da gösteriyor ki onunn açıklamaları süreçte tutunulacak tutumda belirleyici olacak…
O hâlde bu sürecin gerçek barışı getireceğine dair umutları beslemek için devletin de demokratik siyaset imkânlarını yaratması gerekiyor. Daha açık bir ifadeyle devletin söz konusu kaygıları gidermesi gerekiyor.
Ancak AKP’nin esasında demokratikleşme talebin içeren Gezi Park protestolarına yaklaşımı gidişata olumsuz sinyaller veriyor. Özellikle Erdoğan’ın uzun bir aradan sonra tekrar “terörist başı” ifadesini kullanması dikkat çekici… Zira buna BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da partisinin grup toplantısında dikkat çekti.
Hükümetin Gezi Parkı olaylarına yaklaşımıyla çözüm sürecine yaklaşımı arasında, Türkiye’nin temel sorununun demokratikleşme olması, Gezi Parkı protestolarındaki kitlenin de, Kürtlerin de talebinin gerçek demokrasi olması itibariyle ve devletin devam eden çözüm sürecine rağmen bu taleplere tipik devlet tavrıyla –polis şiddetiyle- yaklaşması nedeniyle doğrudan bir bağlantı kurulabilir… Çünkü tipik devlet tavrı olarak şiddetle bastırma yöntemi her iki kitleye de uygulanmıştır.
Demek ki devlet aklı aynı mantıkla işliyor; demokratik tahammülü hâlâ yok devletin, hükümetin…
Bu yüzden çözüm sürecine dair kaygılar haksız değil… Sürecin akamete uğramaması için kaygıları giderecek adımların ivedilikle atılması gerekiyor. (BA/HK)