Öğrencilik zamanlarımdan beri yakından takip ettiğim, hiçbir yazısını kaçırmamaya çalıştığım, sayesinde memleket müzik tarihine dair çok şey öğrendiğim, desteğiyle bir radyo programı bile yaptığım Naim Dilmener’in Obsesyon ismini verdiği romanını anlatacağım.
Öncelikle Naim Abinin, bugüne kadar neler yaptığına bir göz atalım ki hakkında hiçbir şey bilmeyen okurlarımız aydınlanmış olsun:
1956 yılında Mardin'de doğdu. İlk, orta ve liseyi bu şehirde tamamladı. Beyazıt Maliye Muhasebe Yüksek Okulu ve ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Enstitüsü'nde üniversite eğitimin tamamladı.
İlk yazı denemeleri mizah dergilerinde yayımlandı. Sezai Solelli yönetimindeki Salata, Gırgır ve Fırt dergilerinden sonra, Kandemir Konduk'un kurduğu GÜM (Güldürü Üretim Merkezi) için yazı yazmaya başladı. Burada Perran Kutman ve Müjdat Gezen'in reklamları ve sahne gösterileri için kısa metinler yazdı. Daha sonra yazdığı kısa öyküler Oluşum ve Sesimiz gibi edebiyat dergilerinde yayımlandı. 1995 yılında Mavi Radyo'da "Eski Kırkbeşlikler" ve "Bir Espresso, Bir Espresso Daha" adlı iki program yapmaya başladı.
Müzik üzerine yazmaya 1997 yılında, Gazete Pazar'da başladı. 1998 yılında bu gazeteden ayrılarak Radikal İki'ye geçti. Aynı sıralarda, müzik piyasasındaki single - albüm - remix formülüne paralel giden "Sabrina - The Remixes" ve "İmkânsız Aşk" Hikâyeleri adlı iki kitabı Çalıntı tarafından yayımlandı. Diğer kitapları arasında "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş - Hafif Türk Pop Tarihi", "Eleştirmenin Günlüğü", "Hür Doğdum Hür Yaşarım - Ajda Pekkan" bulunuyor.
Halen Hürriyet Cumartesi ve Milliyet Sanat'ta yazılar yazıyor, Açık Radyo'da "Dünya Dönüyor" programını yapıyor.
Ünlü fan ilişkisinin obsesif halleri
Gelelim, Obsesyon’a.
Dilmener’in yazı üslubunu ve tarzını bilenler için oldukça eğlenceli bir kurguyla yazılmış eserde, romanın “kahramanı” plak koleksiyoneri Selami ile “canının içi” iç sesi arasındaki diyaloglarla renklenen hayat gailesinin koleksiyon takıntısıyla sonlanmış evliliği, özlediği kızını eski eşine karşı görme çabaları, hemen hiç görüşmek istemediği ablası ve eniştesi, onlar tarafından Niğde’ye gönderilen annesini görmeye gitme planları, kapıcı Rıza ile bitmek bilmeyen kavgaları ve apartmanda başına gelen hadiseler ve en komiği internetten indirdiği porno videoları ve fotoğrafları sattığı muhafazakâr semt esnafı Diyanettin ve kalfası, dolaştığı sahaflar, bindiği metrobüste başına gelenler oldukça renkli ve eğlenceli bir anlatımla okura sunulmuş.
Kaliteli bir plak iğnesinin plağı hakkını vererek cızırdatması gibi bir titizlikle, hiçbir detayı kaçırmadan, bize memleketin içerisinde olan bitenleri de nakletmeden geçmeyen Dilmener; bunların yanında yıllardır peşinde düştüğü Sezenak Su’nun Çince plağınının peşinde o sahaf senin bu dükkân benim dolaşıp, para biriktirmesi olayını ana karakteri Selami üzerinden toplumun bütün deformasyonunu, bozulan insan ilişkilerini, toplumsal çürüme üzerinden çok iğneleyici ve eleştirel bir dille anlatıyor. Koleksiyoner olmak hele hele bu memlekette oldukça zordur, bilen bilir; para, plak, kitap, cd, kaset, pul ve aklınıza gelen her şeyin koleksiyonunun yapan insanlar var ancak bunları yapmak, en nihayetinde bir yığıntının altında kalacağı düşüncesi insanı bazen canından bezdirir, hem ne olacaktı ki en nihayetinde, siz öldükten sonra sizden sonra kalanlar, bütün bir ömür topladıklarınızı şıpınişi bir eskiciye teslim edebiliyorken.
Sahaflarda rastlamışsınızdır, her şey vardır da en çok eski albümlerdeki aile fotoğrafları içimi cız ettirir, hatıraya saygının sıfırlandığı noktadır orası. Öte taraftan onun da alıcısı vardır, dedim ya koleksiyonerlik takıntılı bir durumdur, aradığınız önemli ve olmazsa olmaz bir parça fizanda olsa gidersiniz, bu bir nevi ilkel insan dürtüsüdür, avcılık ve toplayıcılık! Piyasayı iyi koklamanız, fiyatları iyi bilmeniz, sıkı pazarlıkçı olmanız sizi kurtarabilir, bazen hiç ummadığınız yerlerden bir şeyler bulursunuz bazen de kitapta anlatıldığı gibi ona fahiş fiyatlar isterler. Romanda üzerinde durulan konunun önemli taraflarından biri de budur aslında: Çok sevdiğiniz şeye ulaşmak için harcadığınız çabanın içerisinde başınıza gelenler!
İlham İren’den Ajda Tekkan’a
Sezenak Su gibi, kitapta ünlülere göndermeler isimleri tornistan edilerek okura sunulmuş, bu ironinin aslı da var: Memlekette gerçekten İlham İren adıyla plak yayınlanmışlığı var. Selami ve “iç sesi” bu durumları sahafları dolaşırken, onlardan sakınılan parçalar ya da fahiş fiyat çekilen parçalar için mizah dozu yüksek bir dille alay ediyor. Sanki o parça onlarda varmış gibi davranan satıcıların üç kuruş para için düştüğü rezil haller de cabası. Yazar, karakterinin defolarını, eksi yanlarını da kendisiyle iç çatışmaları üzerinden gayet başarılı bir şekilde sunduktan sonra nihai amacı Sezenak Su’nun Çince plağı üzerinden tamamlıyor. Plağın satıcısını el marifetiyle “ortadan kaldırdıktan” sonra, plağın da sahte olduğu geçeğiyle yüzleşerek, yine kendi hayat dinamikleriyle, kavgalarıyla baş başa kalıyor.
Obsesyon, memleket müzik tarihini bizlere sunan Naim Dilmener’in eğlenceli bir saplantı hikayesi olması bakımından okunası eserler arasında yerini alıyor, ıskalamayın hatta öğrenciyken okuduğum yazılarının sonuna eklediği gibi: Bulursanız kaçırmayın! (UB/AS)
* Obsesyon, Naim Dilmener, Doğan Kitap, Mart 2018, 254 sayfa.