Yaklaşık iki aydır Essex üniversitesinde insan hakları yüksek lisansı için bulunmaktayım. Essex 120 ülkeden öğrencinin bulunduğu çokkültürlü ve farklılıkları kucaklamayı kendisine hedef olarak belirlemiş bir üniversite. Üniversitenin temel sloganı ”farklıyız ve eşitiz”.
En önemlisi özgür bir üniversite, bir hippiyle bir başörtülünün, bir kippalı ile bir eşcinselin aynı çatı altında kimliklerini gizleme gereği duymadan eğitim görebildiği bir kurum. Buraya geldiğimden beri birçok hikâye dinleme fırsatı buldum, birçok gözlem yaptım, birçok karşılaşma yaşadım, fakat bunların hepsi ayrı birer yazı konusu. Bu yazının konusu ise Amerika’da gerçekleştirilen seçimler ve Essex’den edindiğim izlenimlerim.
Obama bizim için ne ifade ediyordu?
4 Kasım gecesi saat 23.00’da üniversite öğrencileri olarak seçim sonuçlarını izlemek için okulun barında buluştuk. Heyecanlı bir gece bizi bekliyordu, seçimleri izlemek için ilgi büyüktü. Her ülkeden insan dev ekranların karşısına geçmiş sonuçları bekliyordu. Salonda Mccain’i destekleyenler de vardı, çoğunluk ise Obama’dan yanaydı.
Essex’de öğrenim gören çok sayıda da Amerikalı var. Bu seçim şüphesiz ki bir Amerikalı için çok önemli, peki ya Amerikalı olmayan bizler, bizler neden bu denli heyecanlıydık? Türkiye’den ben, Almanya’dan Anita, İspanya’dan Ines, Gürcistan’dan Tatia, Fransa’dan Sylvian, Özbekistan’dan Viktorya, İngiltere’den Lee, Filistin’den Cihan ve daha onca milletten onca kişi, neden en az Amerikalı Brett, Jessica, Tara, Gabriel… kadar heyecanlıydık? Obama’nın seçilmesi bizim için ne ifade ediyordu?
“Obama hepimizin başkanı olacak”
Amerikalı Jessica insanların Obama çığlıklarını duyunca şakayla karışık “hey Amerikalı benim, size ne oluyor anlamıyorum” diyor, araya İngiliz Lee giriyor “orada dur bakalım, Obama seçilirse sadece Amerika’nın başkanı olmayacak, o hepimizin başkanı olacak, onu sadece kendine mal etme”. Gerçekten Obama seçilebilecek mi? Seçilirse sınırları aşıp hepimizin başkanı olabilecek mi? Bu sorular geçiyor kafamdan gece ilerledikçe..
Jessica eğer Obama seçilemezse ülkeye kesinlikle dönmeyeceğini söylüyor, şaka yapar gibi bir hali de yok aslında. Jessica bu kararını seçimler yaklaştığından beri daha da çok dillendiriyordu. Jessica’ya bakınca sanki ülkesine olan aidiyetini çoktan yitirmiş ve Barack Obama’nın seçilmesiyle yeniden ülkesinde doğacakmış gibi bir hisse kapılıyorum. Ülkesine dair kaybettiklerini Obama'yla beraber yeniden bulacakmış gibi bir hali var…
Ya Tara, onun da suratında gergin bir ifade var, o da Obama destekçisi, bir yandan umutlu ama bir yandan da bu “rüyanın” gerçekleşmeyip rüya olarak kalmasından korkuyor. Bir başka Obama destekçisi Californa’dan , Brett’e umutlu olup olmadığını soruyorum, “umut ne kelime, eminim” diyor. Bana sorduğunda temkinli davranıyorum, yüzde 60 Obama diyorum, kararsız seçmenlerin bir siyah istemeyecekleri ihtimali ve sırf WASP portresinden ödün vermemek için Mccain’e oy vereceklerini düşünüyorum bir yandan.
Rüya gerçekleşmek üzere mi?
Sonuçlar açıklanmaya başlıyor, ilk sonuçları alıyoruz. Ekrandan Obama ismi çıkınca, salonda çığlıklar kopuyor. O sırada salonda bulunan siyah öğrencilere bakıyorum, onların gözlerinin içi bir başka bakıyor. Yoksa Martin Luther King’in rüyası, o rüya gerçekleşmek üzere mi? 4 Kasım “Amerikan rüyası” ‘nın en hakiki versiyonu mu? Kurgulanmış, sahte gerçekliklerden, gerçek bir hakikate doğru mu yol alıyoruz giderek? Bir yandan bunlar geçiyor etrafımdakilere bakarken.
Heyecanla bekliyoruz. Peki biz neden Barack Obama’yı istiyoruz, Amerikalı olmayan bizler için Obama neden önemli?
Aslında cevabı, ya da kendi kişisel cevabımı çok iyi biliyorum, o benim veya bizler için bir umudun temsilcisi. Yüzyıllar geriye gitmeye gerek yok, daha 30 sene önce Amerika’nın bir gün siyah bir başkana sahip olacağını söylemeniz, Amerika’nın bir gün Mars’a Disneyland kuracağını söylemenizden çok daha az inandırıcı kaçardı.
Obama’nın seçilmesi benim için başka başka umutların yeşermesi anlamına geliyor. Asla olamayacak dediğimiz şeylerin gerçekleşmesi gibi, Obama’nın seçilebilmesi ifade özgürlüğüne ve insan haklarına tamamen saygılı olan, Engin Ceberlerin işkenceden ölmediği, Uğur Kaymazların sadece Kürt oldukları için öldürülmediği, Hrant Dink’in anlaşılabildiği, onun asla öldürülmediği, Ermenistan-Türkiye sınır kapısının açıldığı, bir Ermeni’nin bakan, bir Kürdün başbakan, bir eşcinselin kimliğini gizlemek zorunda kalmadan milletvekili olabildiği, başörtülü kızların diledikleri gibi eğitim görebildikleri, kendilerini diledikleri gibi gerçekleştirdikleri, bir daha hiçbir kadının töre uğruna öldürülmediği, bir kadının bir gün cumhurbaşkanı olabildiği bir Türkiye umudu bahşediyor bana...Ve daha nice birçok umut.
Ortak kaderlerimiz
Ben sabah 3’e doğru uykuma yenik düşerek salondan ayrılıyorum, ama ben de artık Brett gibi eminim. Müsterih bir şekilde odama gidiyorum, yeni bir ortak kaderin ilk gününe uyanmak için uykuya dalıyorum. Rüyamda Jessica ‘nın Obamayla beraber Amerika’da yeniden doğuşunu, salonda Joy Division t-shirt’ü giyen siyah öğrencinin mutluluk şarkılarını dinliyor, Brett’in başardık deyişini görüyorum. Sabah uyanıp bilgisayarı açıyorum, rüyamın gerçekleştiğini görüyorum. Obama’nın yaptığı o yürekten konuşmayı dinliyorum. Toplumun her kesimini de kucaklayan o konuşmayı. Özellikle de Lincoln’dan alıntı yaptığı “hikâyelerimiz ayrı olabilir, ama kaderimiz ortak” cümlesi her birimize değiyor.
Küreselleşen dünyada sadece ekonomi de küreselleşmiyor, her ne kadar da hikâyelerimiz, yaşantılarımız farklı olsa da duygularımız ve kaderlerimiz de küresel olabiliyor çoğu zaman. Amerika’nın dış politikada, Irak’ta, İsrail-Filistin meselesinde, İran ve Suriye ilişkilerinde, Guantanamo’yu kapatmada küresel ısınmada, insan haklarında atacağı adımların hepsi bizim ortak kaderimizin bir parçası.
Bunların hepsi salt kişisel kimliklerimizi aşan ve insanlığa dair olan şeyler. Obama da bu insanlığa dâhil olan kavramların farkında gibi gözüküyor, o yüzden de hakiki geliyor gözümüze. Lee’nin dediği gibi Obama vaat ettikleriyle sadece Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olmaktan çıkıyor, hepimizin ortak kaderinin başkanı oluyor. Obama’yı zorlu bir dönem bekliyor, çünkü kirlenmiş bir Amerika’yı devraldı, temizlemek için çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Beklentilerimiz, umutlarımız yüksek, o vaatlerin bertaraf edilmesi ise ağır bir hayalkırıklığı demek. Rüya’nın rüya olarak kalması demek, umarım bundan sonraki dönemde Obama o rüyayı her birimizin ortak kaderimizin selameti için gerçekleştirmedeki kararlığını sürdürmekten ödün vermez Ödün verirse, hakikiliğini yitirir ve asıl işte Jessica o zaman gider…(NK/EÜ)