"Sizden inanmanızı istiyorum. Yalnızca benim Washington'da gerçek bir değişim yaratma kabiliyetime değil, kendinizinkine inanmanızı istiyorum."
Eski "First Lady" Hillary Clinton'u geride bırakarak Kasım'da yapılacak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimlerinde Demokratik Parti adına yarışma hakkını kazanan Barack Obama'nın internet sitesi bu sözlerle açılıyor.
ABD tarihinin ilk siyah başkan adayı olan 46 yaşındaki Illinois Senatörü, başkanlığın da en büyük favorisi. Zira iki dönemdir Cumhuriyetçi Parti'den George W. Bush tarafından yönetilen ABD halkı ekonomik durgunluk ve işsizlik, artan petrol ve gıda fiyatları, yetersiz sağlık hizmetleri ve arapsaçına dönen Irak işgali gibi sorunlardan bıkmış durumda.
Obama'nın seçim kampanyasının odağında ise, yukarıdaki alıntıdan da anlaşılabileceği üzere, değişim vaadi yer alıyor.
Amerikan Rüyası
Bu değişim bir boyutuyla her ABD'linin derisinin rengi, etnik ve dinsel kimliği yahut cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa uğramaksızın özgür tercihleri ve kişisel yetenekleri doğrultusunda çok çalışarak yükselebileceği bir toplumsal düzene işaret ediyor, yani "Amerikan Rüyası"na.
Nitekim pek çok yorumcu, bu rüyanın uzun bir ırkçılık geçmişi olan ABD'de bir siyah olarak başkanlığa soyunan Obama'da cisimleştiğini savunuyor.
Demokratik ve şeffaf bir yönetim
Öte taraftan değişim, yine girişteki alıntıdan okunabileceği üzere, sıradan ABD'lilerin kendi hayatlarına ilişkin kararlarda söz sahibi olacağı demokratik, katılımcı ve şeffaf bir yönetimi imliyor.
Obama'nın internet sitesinin Etik başlıklı bölümünde bundan böyle Washington'da büyük şirketlerin, lobilerin ve çıkar gruplarının değil ABD halkının sesinin gür çıkacağı iddia ediliyor.
Böyle bir yönetimse son tahlilde ortalama ABD vatandaşları için daha refah içinde bir yaşamı müjdeliyor.
Barış umudu
Obama ABD dış politikasında da değişim vaat ediyor. Seçim kampanyası boyunca Irak'taki savaşa başından beri karşı olduğunu vurgulayan Demokratik Parti adayı, başkan olursa ABD askerlerini Irak'tan çekeceğini, Bush yönetiminin saldırgan politikaları yerine diplomasiye öncelik tanıyacağını söylüyor.
Peki, Obama vaat ettiği veya kendisine atfedilen köklü değişimleri gerçekleştirebilir mi?
Bu soruya yanıt verebilmek için birbiriyle bağlantılı iki nokta aydınlığa kavuşturulmalı:
- Başkanlık seçimleri vasıtasıyla ABD'deki siyasi, iktisadi ve toplumsal düzen ne ölçüde değiştirilebilir?
- Obama doğru kişi mi?
Askeri-endüstriyel kompleks
Birinci sorudan başlayalım. Evvela Amerika'daki adaletsiz düzenin ve saldırgan politikaların yalnızca Bush'un ya da başkasının niyetleriyle açıklanamayacağını, bunların arkasında büyük çıkar gruplarına dayalı bir yapı olduğunu teslim etmek gerekiyor.
Dolayısıyla Bush'u koltuğundan etmek tek başına köklü bir değişimi garanti etmiyor.
Edward S. Herman "Cinnetin Zaferi" başlıklı yazısında söz konusu politikaların Pentagon, Pentagon'la iş yapan binlerce firma, iş ve finans çevreleri, İsrail lobisi, Hıristiyan Sağ ve medyadan müteşekkil bir askeri-endüstriyel kompleksten beslendiğini; iş dünyası ve medyadaki tekelleşmenin, zenginliğin ve iktidarın daha az kişide yoğunlaşmasının plütokratik bir siyasal sisteme yol açtığını savunuyor.
Benzer şekilde Stephen Lendman da "Kasım'daki Tercih" başlıklı makalesinde büyük sermayenin ve çıkar gruplarının seçim sürecine hâkim olduğunu, gerçek anlamda muhalif adayların basın tarafından görmezden gelindiğini ve elendiğini söylüyor.
Seçim paraları
Adaylarının seçim kampanyaları için harcadığı paralar bu iddiaları doğrular nitelikte: Duyarlı Toplum Merkezi'nin raporlarına göre Cumhuriyetçi aday John McCain 96 milyon dolar toplamış, 72 milyon dolar harcamış.
Clinton önseçimler süresince topladığı 220 milyon dolar bağışın neredeyse tamamını tüketirken Obama topladığı 265 milyon dolar civarında paranın 220 milyonunu kullanmış.
Lobilerin siyasetteki rolünü kısıtlama sözü veren Obama, bu meblağın hatırı sayılır bir kısmını küçük bağışçılardan sağlamışsa da bağışçılar listesinin tepesinde Goldman Sachs, UBS AG, JPMorgan Chase, Citigroup, Google, Time Warner, Morgan Stanley, Exelon ve Microsoft gibi çok sayıda dev şirketin adı var.
Finans spekülatörü George Soros'un da desteklediği Obama'nın seçim kampanyasının finans müdüresi ise 2.8 milyar dolarlık servetiyle Forbes'un 2007 yılı "En Zengin Amerikalılar" listesinde 135. sırada bulunan Penny Sue Pritzker.
Burası ikinci soruya geçtiğimiz yer. Büyük sermayeye ve çıkar gruplarına bu kadar bağımlı olan biri ne kadar değişim getirebilir?
Obama'nın seçim kampanyası ve senatörlük kariyeri bu konuda bazı ipuçları veriyor.
Obama ve ekonomi
"İnancım odur ki serbest piyasa Amerika büyük yükselişinin temel motorudur. … Amerika'yı bilim, teknoloji ve buluşun lokomotifi yapan yenilikçi ve risk alan girişimcileri ödüllendiren odur. … CEO'lardan hissedarlara, finansörlerden fabrika işçilerine hepimizin birbirimizin başarısında menfaatimiz var çünkü Amerikalılar zenginleştikçe Amerika zenginleşir."
Sıradan ABD'lilere daha kaliteli bir yaşam müjdeleyen Obama'nın internet sayfasının Ekonomi bölümü, serbest piyasacı bu konuşmayla açılıyor.
Walter Ben Michaels, önseçimlerde Demokrat adayların söylemlerini incelediği makalesinde Amerika'da gelir uçurumu ve yoksulluk dramatik bir şekilde artarken seçim kampanyalarına ırk ve toplumsal cinsiyet temalarının damgasını vurduğunu, sınıf kavramınaysa yer verilmediğini vurguluyor.
Michaels'e göre bu durum seçkin sınıfa çok kimlikli, kozmopolit bir hüviyet kazandırarak onu meşrulaştırırken farklı toplumsal kesimlerin sorunlarının da halledildiği yanılsamasına yol açıyor.
Herman, Obama'nın ciddiye alınacak bir yeniden bölüşüm politikası olmadığına işaret ederken Lendman, İllinois senatörünün kredi kartı faizlerinin yüzde 30'la sınırlandırılması teklifine karşı çıktığını anımsatıyor.
Dış politika ve askeri harcamalar
Irak'tan çekilme sözü veren; fakat senatörlüğünde tüm ek Irak harcamalarına onay veren genç başkan adayı, İran ve Pakistan söz konusu olduğunda askeri çözümün geçerli olabileceğini söylüyor.
Filistin'deki işgal ve insanlık dışı duruma değinmeyen Obama, İsrail'i ABD'nin Orta Doğu'daki en önemli müttefiki olarak tanımlıyor.
Nitekim başkan adaylığı kesinleşir kesinleşmez soluğu aldığı İsrail yanlısı lobi grubu AIPAC'ta İran'a karşı her türlü yaptırımın masada olduğunu, Kudüs'ün ise bir bütün halinde ilelebet İsrail'in başkenti kalacağını ilan etti.
ABD'nin askeri harcamalarında herhangi bir azaltma düşünmeyen Obama, tersine ABD Silahlı Kuvvetleri'ne fazladan 65 bin asker ve 27 bin denizci almayı planlıyor.
Obama ayrıca Küba'ya ambargoyu ve Kolombiya'nın terörist olarak tanımladığı FARC'a yönelik operasyonlarını savunuyor, Amerikan halkını kandırdığını söylediği Bush ve Dick Cheney için yargılama talep etmiyor.
Çevre-enerji politikaları, göçmenler, ölüm cezası…
Demokratik Partili aday, seçilirse karbon emisyonlarını düşüreceğini ve yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapacağını söylüyor; ancak Kyoto Protokolü'nü imzalamak gibi bir vaadi yok.
Obama yeni nesil biyoyakıtların üretimine de ağırlık verme taraftarı. Biyoyakıtlar dünyadaki gıda krizinin önemli nedenlerinden biri.
İllinois Senatörü, nükleer enerji ve petrol şirketlerine kaynak aktarmakla eleştirilen 2005 Enerji Politikası Kanunu'na onay vermişti.
Öte yandan Obama kaçak göçmenlere karşı katı bir politikan yana. Bunun için sınır güvenliğinin ve işyeri denetimlerinin arttırılmasını istiyor.
Obama tutarlı bir idam cezası karşıtı da değil. "Tiksindirici suçlar" için ölüm cezası uygulanabileceği kanısında.
Sonuç
Obama'nın ABD Başkan'ı olması şüphesiz McCain'in olmasından yeğdir. Fakat büyük sermayeye ve çıkar gruplarına son derece bağımlı olan İllinois senatörünün Amerikan siyasetine köklü bir değişim getireceği rüyasını görenlerin büyük bir hayal kırıklığıyla uyanması kaçınılmaz.
Bununla birlikte, gerçekleştirilme ihtimalleri son derece düşük olsa da Obama'nın vaatleri toplumsal mücadele için bir meşruiyet zemini yaratıyor.
Nasıl ki işçiler ve kadınlar burjuvazinin adalet, özgürlük ve eşitlik söylemiyle mülk sahibi erkekler için talep ettiği oy hakkını bizzat bu söylemin yarattığı meşru zeminde mücadele ederek genişlettiyse Amerikan halkı da Obama'nın adalet ve barışa yaptığı vurgudan hareketle sahici kazanımlar elde edecek bir mücadele hattı örebilir. (KM/EZÖ).