Zeytin koruma yasası[1], bugün çevre mevzuatında övgü ile bahsettiğimiz tek yasa. Toprak koruma kanunundan orman kanuna, meralardan milli parklar kanuna çevre mevzuatı kapsamındaki yasaların tamamı kamu yararı mefhumu aşkına, endüstriyel yatırımlara izin veren belgeler haline geldi. Çevre hakkında yasalar, “çevre üzerinde mülkiyet hakkı sahibi olma” anlayışının ürünü olarak özellikle 2004-2016 yılları arasında koruma yasası olmaktan çıkarılıp doğanın endüstriye ikamesini meşrulaştırıcı belgelere dönüştü.
Eğer bir çevresel alan hakkında mevcut koruma standartlarını ortadan kaldırmak isteniyorsa öncelikle iki şeye ihtiyaç var:
- Bir kurul. (adı genelde (...) Koruma Kurulu tamlaması ile tamamlanır. Toprak Koruma Kurulu, Orman Koruma Kurulu vs.)
- Ancak, fakat, lakin gibi bağlaçlar (önemine aşağıda değineceğim).
- Kamu yararı (somut ifadelerle de ifade edilebilir, enerji, yol, işletme faaliyeti vs, böylece uygulayıcıya yol gösterilir, “eğer önüne bir enerji projesi gelirse formülü uygula!”)
Bugün, yarın görüşülmesi planlanan tasarıda yer alan madde ise yukarıda verdiğimiz formülü kullanarak bu emredici yasa hükmünü ortadan kaldırıyor ve aşağıdaki ekleme getiriliyor:
“Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Zeytin Koruma Kurulu’nun uygun görmesi şartı ile bakanlıklarca kamu yararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir.”
- Bir kurul var mı? Var. Zeytin Koruma Kurulu
- Ancak bağlacı var mı? Var. “ancak alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca ...
- Kamu yararı sayılmış mı? Evet. “...kamu yararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir.
İşte bu altın formül, nasıl tarım alanlarında ve ormanlık alanlarda endüstri yatırımını kural, “koruma” esasını istisna yaptıysa; aynı tehlike ile şimdi de zeytinlik alanlarda karşı karşıyayız.
Yırca’yı hatırlayın, karşı çıkın
2014 yılında aynı tasarı meclis gündemine getirildiğinde, Yırca’da kurulması planlanan termik santral için, 6 binden fazla zeytin ağacının idari kurumların “kesmeyin, Danıştay’da devam eden davayı bekleyin” taleplerine rağmen, şirketin sabaha karşı köylülere ve çevre aktivistlerine şiddet uygulayarak uzaklaştırdığı ve dozerlerle çarparak köklediği zeytin ağaçlarından sonra yaşanan öfke tasarıyı geri çektirdi.
Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Ekonomiyi gerekçe yaparak çevreyi vahşi bir şekilde doğayı tahrip etmemek lazım. Çevreyi vahşi kapitalizmin kurallarına terk edemeyiz” çağrısı yapmıştı.
2014 yılında Yırca’da olanları çok anlattık ama bu tasarının ne olduğunu, bizlere ne yapabileceğini, o dönem yaşadıklarımızdan bazılarını hatırlatarak anlatmak isterim.
Bizler ve bizim gibi bu yasaya karşı çıkan milyonlarca kişi zeytin ağaçlarını, mülkiyetimizde olan ağaçlar olduğu için savunmuyoruz. Çevrenin korunmasını, mülkiyet prensibinden ayrı düşünebiliyoruz. Çünkü doğanın da hak ehliyeti olduğunu savunuyoruz.
Ağaçlar kesilirken biz tel örgülerin ve bizi oradan uzaklaştırmak için görevlendirilmiş güvenlik görevlilerinin yanındaydık. O an yapabildiğim tek şey çevre aktivisti arkadaşımla birlikte, jandarmaya haber vermek ve özel güvenlik görevlilerini çaresizce ikna etmeye çalışmaktı. Sonrasında televizyon kanallarının telefonlarına ağlamaktan cevap veremediğimi, telefondaki muhabirlerin, üzülmeyin diyerek teselli etmeye çalıştıklarını hatırlıyorum. Ağaçlar kesildikten birkaç saat sonra, arazide jandarma geç geldiği için binbaşı ile tartışan bir köylünün, şirketin güvenlik görevlisinin gece ısınmak için yaktığı ve hala yanan ateşe oturduğunu, jandarmanın hızla kendisini çekmesi üzerine yanmaktan kurtulduğunu gördüm. Dedesinden kalan yüz yaşından büyük zeytin ağaçlarının kesildiğini görünce, geçimini o ağaçlardan kazanan bir başka köylünün, anayola çıkıp yola yatarak, fenalaştığını gördüm. Yatak odasının penceresinden ağaçlarının kesildiğinin sesini duyan ve yürümeye dermanı olmadığı için traktörün römorkunda alana gelen kadınların feryatlarını duydum. İçinde kendi çocuklarının olduğu okul servisinin önüne geçerek servisin yolunu kesen kadınları hatırlıyorum. “O zeytin sofranızda dile gelsin, sizden hesap sorsun” diyerek televizyon kameralarının önünde ağlayan muhtarın yanındaydım.
Benim, arkadaşlarımın ve birçok köylünün hakkında ironik bir biçimde hala altı bin zeytin ağacını kesen şirketin şikayeti üzerine, “mala zarar vermekten” soruşturma devam ediyor.
Yeni tasarı yasalaşırsa, binlerce zeytin emekçisi, köylüsü, çevre aktivisti, her yerde kendilerinden habersiz olarak alınan koruma kurulu ve otomatik olarak alınacak olan kamu yararı kararlarına dayanarak zeytin ağaçlarına kepçe ile dalan şirketler ile karşı karşıya kalabilir/duyabilir.
Yırca’da adalet yerini buldu. Zeytin ağaçlarının yerinde kömürlü termik santral değil, olması gerektiği gibi artık zeytin ağaçları var. Üç yaşındalar. Fakat bu yasa tasarısı kabul edilirse, her zeytin bölgesi Yırca’nın yaşadıklarını yaşayacak ve mahkemenin “adalet terazisi” bu kez şirketlerden yana olacak.
Zeytine kıymayın, yasa tasarısına karşı çıkın. (DB/HK)