*Diyarbakır'da yapımına başlanan ancak gelen tepkiler üzerine Ulaştırma Bakanlığı tarafından askıya alınan 12 kilometrelik duvar.
Diyarbakırlılar eski kentin etrafını çepeçevre kuşatan beş buçuk kilometre uzunluğundaki binler yıllık sur duvarlarına "beden" der. O beden, şehir halkını ahir zamanlardan bu yana hem kem gözlerden hem de zalimlerin saldırılarından koruyan bir korugan olmuştur. Ve tarih boyunca volkanik ateşin soğuyup taşa dönüşmüş hali olan işte o sur bedenleri, kent insanına hep muhafızlık etmiştir.
Eski çağlardan bu yana, halk sur duvarlarına alışkındır da! Kent halkını birbirine sınırdaş edecek, iki yakaya ayırıp uzak düşürecek yeni beton duvarlara, bırakınız pratikte, düşünce dünyasında bile alışkın değildir halk.
Demiryolları 1930'lu yıllarda kente geldiğinde demiryolu ray hattı da istasyon da o yıllarda surların içinde yaşayan şehir halkına hayli uzaktı. Zaman içinde şehir hayli büyüyünce, demiryolu hattı şehrin orta yerinde kalakaldı.
Hangi masabaşı aklın (aslında akılsızlığın) ürünüdür bilinmez şehir içinden akıp giden 12 kilometrelik demir ray hattı, iki tarafından iki metre yüksekliğinde beton duvarla örülecekmiş.
Bu karar sosyal ve ekonomik anlamda bir şehri ortadan ikiye bölmenin diğer adıdır. Tipik bir müteahhitlik/taahhüt projesidir. Şehre de ihtiyaç anlamında zerre kadar katkısı yoktur. O kadar ihtiyaç yoktur ki; kentin sivil toplum dinamiklerinin de proje öncesinde hiçbir şekilde karardan haberdar edilmediğini, görüşlerinin alınmadığını adeta bir oldubittiye getirilmeye çalışılarak, bir sabah kent uyandığında bir de bakmış ki kazı çalışmaları başlamış.
Şimdi soru orta yerde çırılçıplak duruyor: Hani "bölücülük" suçtu! Adı ne olursa ve ne adına olursa olsun bu proje kenti bölmektir. Ve suçtur ve vebaldir ve büyük yanlıştır. Ayrıca kente karşı işlenmiş ve işlenmekte olacak olan çağa ait kent ve yaşam hakkı alanına dair ağır kent hak ihlali suçudur demiryolu ağının iki yakasına döşenecek duvar projesi.
Ha, illa ki şehrin içinden geçen demiryoluna yönelik bir proje uygulamasına mı ihtiyaç var. Artık miadını doldurmuş hat, şehrin dış çeperlerinde çevre yolu civarına bağlanır. İstasyon da nostaljik bir erken cumhuriyet taş yapısı olarak şehrin kültürel sanatsal kullanımına tahsis edilir. Yapılacak olan budur.
Diyarbakır halkı şehre yapılacak bu zevale, bu kötülüğe asla rıza göstermez. O duvarlar örülse bile halk ihtiyaç noktalarından o duvarları deler, deşer ve geçer.
Hazır yolun henüz başında, Ulaştırma Bakanlığı projeyi gelen tepkiler üzerine askıya almışken, hiç değilse bir kez kent dinamiklerinin görüşlerini dikkate alıp bu projeden vazgeçsin.
Ve bilgenin meselini de hiç kimsecikler unutmasın; eski devirlerde taş ustaları duvar ve köprüler örer yaparlardı. Duvar örerken hüzünlenir, köprü yaparken keyiflenirlerdi. Duvarların geçilmez sınır, aşılmaz geçit olduğunu bilir pek de isteyerek yapmazlardı duvarları. O sebeple duvarlar pek de uzun ömürlü olmazdı.
Oysa köprüler öyle miydi? Kavuşturur buluştururdu iki yaka bir derede kalanları. Bu sebeple severler ve keyifle döşerlerdi ustalar köprü taşlarını.
Siz, siz olun insanların yaşam alanlarını daraltacak, kısıtlayacak duvarlar örmeyin. Üzersiniz ve üzülürsünüz.
(ŞD/AÖ)