"Roberto Benigni'nin filmini bilir misin? 'Hayat güzeldir'. O filmi ne zaman hatırlasam duygulanırım. Biz küçüktük o zaman, babamla Ali Rıza amcam bizimle oyun oynarlardı. Devrim'e derlerdi ki "Hadi bakalım, şimdi oyun oynayalım. Amcalar gelip sorarlarsa senin adın Devrim değil Devran." Ben de heyecanla atılırdım "Baba ya ben? ya ben?" "Senin adın da Nurseli" derlerdi.''
Nursel sol görüşlü öğretmen bir babanın kızı. 1978 Maraş Katliamı'nı yaşamış olan ailesi, 1980 darbesi sonrası tehlikenin kendilerine yaklaştığını hissettiklerinde Türkiye'den Fransa'ya iltica ederler.
''O dönemde Fransa'da yaşadığımız banliyö ve çevresine iltica etmiş başka Türkler, Kürtler, Araplar da oldukça çoktu. Dolayısıyla, Fransa'da da olsak dikkatli olmamız gerekiyordu.
Babam bazen devrimci arkadaşlarıyla toplantılar yapardı. Bir gün bana dedi ki ''Kızım bazı arkadaşlarım eve gelecekler. Sen bana o gün evde yardımcı olur musun?''
O zaman kardeşim ameliyat olmuştu. Annem o yüzden hastanedeydi. Evde yalnız olacaktım. Babam dedi ki ''Kızım eve gelecek kişilerin arasında bir tanesi var. Ben onu çok seviyorum. Uzun boylu, kıvırcık, beyaz saçlı bir amca...O amcaya özellikle dikkat et, onu sar, öp benim için.'' dedi.
O gün arkadaşları geldi. Tek tek beni selamlayarak eve girdiler. Babamın tarif ettiği amcayı gördüm ama çekindim, gidip öpemedim.
Yemekler yendi, mutfakta bulaşıklar var. Babam da bana yardım ediyor. Bir ara babam dedi ki ''Kızım, ben bi dışarıya gidip geleceğim. Sen evden bir yere gitme. Arkadaşlarla kal, tamam mı?''
Ben mutfaktayken o amca geldi.
- Merhaba küçük hanııııımmm, dedi. 'Ne yapıyorsun?'
- Hiiiiç. Bulaşıkları yıkıyorum, dedim yüzümü düşürerek.
- Senin hiç arkadaşların yok mu, gidip onlarla oynasana.
- Vaaar.. Ama gidersem babam bana kızar.
- Sen git arkadaşlarınla oyna. Baban bir şey demez, biz iyi arkadaşız, ben onunla konuşurum.
Amcanın cümlesini bitirmesiyle benim dışarı tüymem bir oldu. Fırsat bu fırsat deyip gittim, arkadaşlarımla oynuyorum. Baktım, uzaktan babam geliyor. ''Kızım sen napıyorsun dışarıda?'' '' Ama o amca bana dedi ki sen dışarı gidip arkadaşlarınla oynayabilirsin.'' Babam 'Tamam, hadi gel' dedi, eve döndük birlikte.
Ben mutfağa girdim ki ne göreyim! Bulaşıklar yıkanmış, mutfak toparlanmış, çay yapılmış, salonda herkes keyifle çayını yudumluyor. Mutfaktan, salonda oturan o amcaya baktım sevinçle teşekkür eder gibi. O da bana baktı, gülümseyerek göz kırptı.
Evden ayrılırken bana sarıldı, alnımdan öptü 'Çok teşekkür ederiz küçük hanım'' dedi.
Bir kaç ay sonra o amca vefat etti. Babam o baskı ortamında bana onun kim olduğunu söylememişti. Birkaç sene sonra ben artık bazı şeylerin biraz daha farkındaydım. Bir akşam ailemle beraber Yılmaz Güney'i anma gecesine gittik.
Babam o gece yanıma geldi:
- Kızım, toplantı yaptığımız akşam evimize gelen amcayı hatırlıyor musun? İşte o amca Yılmaz Güney'di, dedi.
- Babaaa! Dedim, Neden o zaman söylemedin!
- O zaman söyleseydim gidip arkadaşlarına söylerdin kızım.
Nitekim, babamın cümlesini bitirmesiyle gidip bunu arkadaşlarıma söylemem bir oldu.
''O amca Yılmaz Güney'miş!! O güzel amca Yılmaz Güney'miş!!!'' (ST/PT)
Projeye ait sosyal medya hesabı: https://www.instagram.com/autruitr