Kötü ve üzücü durumları unutmanın daha iyi olduğunu mu düşünürsünüz? Yoksa hatırlamanın daha iyi olduğuna mı inanırsınız? Arjantin hatırlamak iyidir diyor, çünkü kötü anıların hafızadan öyle kolay atılamadığını çokça tecrübe etmiş. Bu anıları ne kadar net hatırlarsak, ona ne kadar vakıf olursak, o kadar iyi bir biçimde tekrar etmesini önleyebiliriz diye düşünüyorlar.
Nunca mas! Bir daha asla!
Arjantin tarihindeki darbeler, işte bu unutulmaması gereken anılardan biri olmuş. Hatırlanmalıdır ki tekrarı bir daha asla, ama asla olmasın!
Peki, Arjantinliler bunu nasıl başarmış? 1930 ile 1976 yılları içinde 6 darbe görmüş bir halktan bahsediyoruz. En sonuncusu 24 Mart 1976 yılında yaşamış, 1983 yılına kadar askeri bir diktatörlük altında yaşamış bir halk. Son diktatörlük sırasında ve özellikle sonrası neler yapmışlar? Çok önemli uygulamaları var ama mesleki ilgiden kaynaklı bana en ilgi çekici gelen iki durumu belirteceğim.
İlki, seçilen tarih 24 Mart. Darbenin sona erdirildiği ve özgürlüğe kavuşulduğu günü değil, darbenin olduğu günü seçmişler. Alışılmışın aksine, kurtuluşu değil, esarete izin verişi hatırlamaya daha değer bulmuşlar.
İkincisi, yargılama yöntemleri. Diktatörlüğün sonlandırılmasının hemen ardından büyük konseyler kurulmuş. Tüm işkence görenler ve yakınları ile öldürülenlerin yakınlarının ifadeleri alınmış. Sonra bu ifadeler doğrultusunda yargılamalar, hala devam eden yargılamalar, başlamış. 30 yılı aşmış bir süreden bahsediyoruz. Hukuk ağır mı ilerliyor? Hayır? Her işkence gören, kaybolan, öldürülen kişi için ayrı dava açılmış. Bizdeki toplu davaların aksine, her mağdur için ayrı dava. Her general ve devlet görevlisi ayrı ayrı yargılanıyor. Nerede mi? İşkence yaptıkları, yaptırdıkları, şu an İnsan Hakları Merkezi’ne dönüştürülmüş eski Hava Kuvvetleri Karargâhında. Haftanın üç ya da dört günü mağdurlarının karşısına çıkıyorlar. Mağdurlar ve/veya yakınları başlarına gelenleri ve yaşadıklarını anlatıyor. Bizdekinden yine farklı olarak, katiller değil, mağdurlar konuşuyor, katiller dinliyor.
Size bu iki durum neler anlatıyor? Bana, sadece bu iki yöntem bile, sağaltıcı bir süreç içinde olduklarını gösteriyor. Çünkü içinde yüzleşme var, insanın yaşam hakkının korunması gerektiği öğretisi var.
Yaşamın hak olduğunu öğrenme. Buna karşı olmanın utanılacak bir şey olduğunu öğrenme ve bunu unutmama. Kafasına kakarak değil, “çok acı çektik biz, ama çok” diyerek, içini dökerek, dönüştürerek. Gerçekten de oldukça sağaltıcı.
Durum böyle olunca, elbette ki bu günün anılmasında da aynı hassasiyeti ve dışa vurumu görmeniz mümkün oluyordu.
Hakikat ve Adalet için Ulusal Hafıza Günü
Hakikat ve Adalet için Ulusal Hafıza Günü (Dia Nacional de la Memoria por la verdad y la justicia) yüzlerce farklı fraksiyonun alanda yerini aldığı bir gün. Yüzbinlerce insan. Genelde görülen renkler mavi ve beyazdı.(Anarşistler, Sosyalist ve devrimci gruplar dışında) Arjantin bayrağının renkleriyle kendi örgütlerinin oluşturdukları flamalarla çoğu fraksiyon bu alanda yer aldı.
Bizdekine benzer olan kısmı ise halkın okul otobüsleri ve şehir hatları otobüsleriyle Buenos Aires’e getirilmesiydi. Farklı olan ise, çoğu fraksiyonun devlet tarafından destekleniyor olması. Fraksiyonların bu kadar çok olması ve devlet tarafından desteklenmesi ise ayrı bir yazının konusu olmalı. Çünkü burada her şeyin ötesinde bir Peronizm dalgası mevcut. İçinde Sosyal Demokrat’tan, Ulusalcılığa geniş bir kitleyi bulunduran büyük bir yelpaze. Anarşistler ve devrimciler ayrı bir noktada (Congreso Parlemento Binası) toplanıp alana (Plazo de Mayo – Mayıs Meydanı) daha geç girdiler.
Bizdekinden bir başka farkı ise organizasyon yetenekleriydi. Her grup çok iyi yönetiliyor, çok ama çok büyük kalabalıklar izdiham olmadan birlikte hareket ediyordu. Grup liderlerinin yönlendirme becerisi iletişim hızı ve düzeni koruma ve gerektiğinde dönüştürme yetenekleri görülmeye değerdi. Gruplar genelde dünyanın en geniş caddelerinden biri olan 9 de Julio’nun Plaza de Mayo’ya çıkan sokak başlarında toplandı. Yürüyüşler bu sokaklar üzerinden yapıldı. En büyük yürüyüş, Avenido Mayo üzerinden gerçekleşti. Che, Evita ve Chavez resimleri, kuklaları çoğu grubun flamalarında yer alıyordu. Hiçbir şekilde bir araya gelmezlerin, bir arada olduğu bir yürüyüş. Hüzün ve mutluluğun güzel bir harmanını müzik ile sundular. Müzik tüm grupların motivasyon aracıydı.
Hepsinin ötesinde en etkili sahne Las Madres de Plaza de Mayo, Mayıs Meydanı Anneleri, bizdeki bilinen adları Barış Anneleri’nin* alana girişiydi. Anneler tüm kayıpların fotoğraflarının yer aldığı çok uzun bir flamayı el üstünde taşıyarak meydana giriş yaptılar. Büyük bir alkış koptu. Gözler nemlendi, Nunca Mas! Bir Daha Asla! Sloganları atıldı. İsimler okunup “BURADA” diye hep bir ağızdan bağırıldı.
Alanda ortadaki bağımsızlık heykelinin etrafında çok büyük bir tel örgü vardı. Herkes bu hafıza gününü kendilerine hatırlatan ifadeleri, görüşleri kaleme alıp bu tabloya iliştiriyordu. Kayıplar, işkencede öldürülenler, canlı canlı uçaklardan okyanusa atılanlar, nerede oldukları bulunamamış 30 bin insan.
Bizlerin gözleri de nemlendi, tüm bu kayıpları içimizde hissettik. Aynı anda, kendi kayıplarımızı anımsadık. Bizdeki on binleri, bizdeki kayıpların sembolleşmiş en yeni kaybımızı Berkin Elvan’ı andık. Fotoğrafını bu tabloya iliştirip “BİR DAHA ASLA” diyerek alandan ayrıldık… (ŞS/AS)
* Barış Anneleri 1976-1983 arasındaki askeri diktatörlük sırasında yaklaşık 30 bin kaybı hem kendi insanlarına, hem dünyaya duyurmak, hem de haklarını kazanmak için mücadele veren annelerin oluşturduğu bir organizasyon. (Türkiye’deki Cumartesi Anneleri gibi…)