Türkiye'de bütün bastırılmışlıklarına karşın kadınların öne çıktığı kimi alanlar ve dönemlerin de olduğunu söylemek yanlış olmaz. Elbette politik olarak erkek egemenlikten, heteronormativiteden ve bütün diğer hakimiyet formlarından özgürleşmiş, terimin "olumlu" anlamıyla "steril" bir dönemden bahsetmeye kalkışmıyorum.
Hatta dönüp bakınca 70'lerden bugüne Türkiye'nin aşağı yukarı 40-50 yılı deviren müzikli popüler dünyasına kadın müzisyenlerin şekil verdiği görülüyor.
Türkiye'nin müzikli batılı popüler dünyası 1950'ler sonu 60'lar başında oluşmaya başladı. Tek parti devri sona ermişti ama devletin "Batılılaşma" ülküsü değil. 50'ler ve öncesinin "Batılılaşması"na gizli veya açık Alman hayranlığı, orta Avrupa'nın otoriter politik kültürüne öykünüşler yön veriyorduysa, bu yönelişin popüler kültürde, sahnelerde, radyolarda ve plak sektöründeki yansısı Şecaettin Tanyerli ve Celal İnce'nin merkezinde durduğu caz, vals ve tango ritmlerinde Türkçe sözlü müziklerdi.
Amerikan rüyası yörüngesi
Türkiye 1950'lerin "Soğuk Savaş" ikliminde kendisini birden ABD'nin kollarında buldu; "Batılılaşma" şimdi "dost ve müttefik" Amerika'nın politik ve kültürel normlarının, "Amerikan rüyası"nın yörüngesindeydi. Holywood sineması, siyasete, modaya, yaşam kültürüne, tüketim kalıplarına yön verirken popüler müzik bundan uzak kalamazdı.
"Kore Savaşı" dönüm noktası oldu. Celal Bayar Türkiye'yi siyaseten ABD'ye sımsıkı bağlarla bağlarken, ona Celal İnce, "Dostluk Şarkısı"yla eşlik ediyordu: "Amerika, Amerika, Türkler dünya durdukça, beraberdir seninle hürriyet savaşında."
Gençlik çağından çıkan Türkiye Cumhuriyeti, kendisini iki kutuplu dünyanın "Batısı"ndan esen rüzgarlara bırakarak kendi "Amerikan rüyası"nı inşaya başladı. Erol Büyükburç "Little Lucy" şarkısıyla arzu nesnesi Elvis Presley'i, Türk radyolarında ve sahnelerinde yeniden üretti. Dönemin "Kalipso Kralı" Metin Ersoy, bu yeni dalganın kendisini müziğe nasıl sürüklediğini şöyle anlatıyor:
"1956'nın sonlarında Kore'ye gittim. 1958 yılına kadar 6 ay Kore, 6 ay Japonya'da kaldım, askerliğimi Tercüman Teğmen olarak yaptım. Yabancı dil bilmenin çok faydasını gördüm. NATO'nun 3. Uzakdoğu Ordusu'nda görevliydim. Burada Amerikan birliklerinde bulundum, çok sayıda Amerikalı sinema sanatçısı ve müzisyenle tanıştım. Kalipso ile bu süreçte tanıştım. Bol bol dinledim ve arşiv yaptım."
ABD askeri birlikleri yalnızca "komünizmle savaşmak"la kalmamış, 1960'lar Türkiyesinin en önemli sahne figürünün popüler kültürün içine doğuşuna da ebelik etmişler!
Avrupalı yaşam tarzı
Bu dönemde kuşkusuz kadınlar da filmlerde, gazino sahnelerinde ve eğlence dünyasında yer alıyorlardı ancak "hafif batı müziği" sahnesi erkeklerin hakimiyetindeydi.
Gerçi, ABD'nin 1950'lerde aniden parıldayan popülaritesi 1960 darbesini izleyen "Kıbrıs Krizi"yle birlikte düşüşe geçerken, Alpay, Tanju Okan gibi figürler Fransız şansoncularının geleneğini Türkçe'ye taşıyorlar, Fecri Ebcioğlu bir arka plan aktörü olarak Amerikan yaşam tarzına karşı Avrupalı yaşam tarzı tematiğini "aranjmanlarla" ete kemiğe büründürüyordu.
60'lar bu dinamiklerin karşılıklı etkisi altında hibrit bir içkili lokal kültürü ve büyük kentlerde batılı bir yaşam tarzı örüntüsü yarattı fakat daha ileriye gidemedi.
1950'lerin 1960'lara taşıdığı apolitik devletçilik tükenirken Türkiye'de özgürlükçü hareketlerle birlikte kadınlar da müzikli popüler dünyada sahneye çıktı.
Ve kadınlar sahnede
Benim için çok özel bi şarkıdır. 76’da sex işçilerini düşünerek yazmıştık Mehmet ve Cenk’le birlikte. Bugün hala kadına ve lgbti+ bireylere yapılan şiddet eylemleri, ötekileştirme ve bir sürü kötü muameyle güncelliğini artarak koruması çok ama çok üzücü...https://t.co/hAydG5HtRT pic.twitter.com/RYrP5eGQwt
— Nükhet Duru (@NukhetDuru) June 18, 2020
Piyasada erkek egemenliği süregitse de 1970'lerin karakterini Barış Manço, Kayahan, İlhan İrem, Erol Evgin değil, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Zerrin Özer, Nilüfer, Seyyal Taner, Hümeyra, Nazan Öncel gibi isimler belirledi.
Kıyaslamalar her zaman yapılabilir. Olağanüstü ikna edici sayısız argümanla Sezen Aksu hayranları Sezen'i, Ajda Pekkan hayranları Ajda'yı üstün ve yeri doldurulamaz bulacaklardır. Biz "Nükhet Durucular" bu tip kıyaslamaların yersiz olduğuna inanırız. Dar kategorik kavrayışta bu üçü, suda açıldıkça adı anılan diğer isimler pek çok açıdan üstündürler, muhakkak. Ama Nükhet Duru her açıdan üstündür!
"Bir nefes gibi"
"Karadır Kaşların"la funky bir zarf içinde 2020'den 1974'e mektup göndermiş sevgili şarkıcımız. Bu yazıyı da 2020'den 1974'e bir mektup-cevap olarak görün. Bir mektup ne kadar kişisel olabilirse o kadar kişisel, ne kadar kamusal olabilirse o kadar kamusal.
Nükhet hanım siz 70'lerde sahnedeki ilk yıllarınızdan itibaren starlık imgesini ters yüz etmiş ve o rolü elinizin tersiyle itmişsiniz sanki. Geçmişinize atfedilerek sağda solda okuduğumuz epeyi dramatik hikayeler hakkında kendi ağzınızdan -sorulduğu zaman geçiştirmek dışında- tek söz duymuş değiliz.
Yani tanındığınızdan beri halk karşısında çözülmemiş, kendini bırakmamış, bir başka deyişle topluluklarla yüz göz olmamışsınız.
Bu her şeyden önce atanmış kadınlık rolünün fiili reddine işaret etmiyor mu sizce de? Zira 70'ler halet-i ruhiyesinde "işvelilik-cilvelilik, seksilik" etiketleriyle arzuların toplumsallığına maruz bırakılmak istenen bir kadının mutlaka bir dramatik hikayesi de olması istenirdi.
Film artistlerinde, gazino solistlerinde bu takip edebileceğimiz bir patika. Seksi bir kadının aynı zamanda yaralı olması gerekir, yaralı bir kadının mutlaka seksi de bulunması gerekir.
Kadınlığın TRT ve Hürriyet Kelebek eki standartlarına boyun eğmediniz. 60'larda erkek sahne kişilerinin harfiyen uyarak imal ettiği "unutulmaz şarkıcılar" kategorisinin 70'ler kadınlar bölümüne kayıt yaptırmadınız.
Starlık edebiyatta da, sinemada da, müzikte de hatta siyasette de bir bakıma "yırtıklık" demek çünkü. Yırtmadan, hayatınızı dalağınızı kanlı kanlı yerinden çıkarıp sonra geri koymadan, o dalağı allayıp pullamadan ketum bir insan olmaya mahkumsunuzdur. Siz de ketumdunuz.
Bunu henüz üç yıl önce, 2017'de Posta'dan Kezban Yılmaz'a verdiğiniz röportajda üstü kapalı ve muzipçe şöyle ifade etmişsiniz:
Soru: "Elinizde olsa hangi yaşınızda kalmak isterdiniz?"
Cevap: "Gençliğime dönmeyi istemem, çok ıstıraplıydı. En sevdiğim halim şimdiki halim. Çok uyumluyum. 'Aşk meselesi ne olacak?' diye telaşım yok. Olursa olur, olmazsa hamur! Oğlumla arkadaş noktasındayım. Kendimle acayip eğleniyorum. Kendimle flört ediyorum ben ya! Aynaya baktığımda 'N'aber tatlım?' oluyorum".
Sizinle kişisel ıstıraplarınızı kimse konuşamaz, konuşturmazsınız. Tıpkı Nina Simone'un acılarını yaşaması ama şarkıları dışında bir sohbet konusu yapmaya tenezzül etmemesi gibi.
Ya da Marianne Faithfull'un korkunç sarsıcı dönemlerinin müzikten bağımsız olarak doğrudan asla konu olamaması gibi.
Konvansiyonel medya "jilet izi" tarayan radarı boşta kalınca, kalabalıklara bir arzu nesnesi sunmaya karar verdi. Koyu kestane saçlarınız, beyaz teniniz, kırmızı rujunuz, şuh edanız, içimize sokmak isteyeceğimiz kadar canımıza yakınlığınız adeta kitlelerle yüz göz olmanıza mani olacak bir fotoğraf olarak takdim edildi.
Kendi üzerinize düşünmüş bir sahne insanı
Çok ısrar ederlerse şarkı söylüyorum ve seyrek de olsa protokole davetli yazdırıyorum. https://t.co/Iegh0HucOK
— Nükhet Duru (@NukhetDuru) June 23, 2020
Siz de "kederimi, sevincimi vıcık vıcık edemezsiniz ama buyrun aşık olmak serbest" dediniz. Aynı röportajda bunu şöyle ifade ediyorsunuz:
"İşveyi cilveyi insan sevgilisine yapar. Ben de birlikte olduğum adama yaparım. Ortalığa niye yapayım? Ama sahnedeki dansımı işve olarak yorumluyorlarsa bir şey diyemem. Sahnede her şey mübahtır."
Velhasıl-ı kelam Nükhet hanım, siz kendi üzerinize düşünmüş bir sahne insanısınız. Klişelere müptela edilmiş bizlerin alışık olduğu bir şey değil bu.
Türkiye popüler müzik tarihinin en içe işleyen baladlarını söylediniz. Yıllarca farklı partnerlerle kulüplerde programlar yaptınız. Bizde bu değişik tellerden çalan müzikal yolculuklara az rastlanır çünkü geçmişe bağlanmış demirbaş starlık duygusu rahat bırakmaz.
Türkiye'nin en eski Ermeni korosu Surp Vartanos'la eski hitlerinizi yeniden kaydederek, herkesin köşesinden mırıldandığı bir dönemde hakiki evrensel düzeydeki starların seviyesinde bir iş yaptınız.
Nihayet bugün eski hitlerinizi yeni dönem şarkıcılarla seslendirdiğiniz "Hikayesi Var" albümünüz rüzgarını estirirken araya "basın danışmanı" gibi bir kademe sokmadan Twitter ve instagram'da moda tabirle kapak üstüne kapak yapıyor, hem eğleniyor hem de eğlendiriyorsunuz.
1950'lerin yapay "Amerikan yaşam tarzı idealinden" bugüne taşınan ve sizin de bir parçası olduğunuz yolculuğun bugünkü durağında, uzayın televizyonu Twitter'da LGBTİ+ bireylerin, seks işçilerinin hakkını savunuyorsunuz.
İnsanların sizi görmesi size yetmedi, siz de onları görmek istediniz, gördünüz. Toplumsal cinsiyet ahkamı kesen entelektüellerin kilometrelerce ötesinden seslendiğinizi işittik. Ve tabii yıllardır anaakım medyanın sunduğu hafif meşrep esprilere açık, kikirdeyen kadın imgesini yerle yeksan edip olağanüstü komik bir kadın olduğunuzu gördük.
Starlığın canı cehenneme Nükhet Hanım, star öldü yaşasın yeni star Nükhet Duru! (NZK/NÖ)