Benim gibi bir grup insan için bazı yıllar diğerlerinden bir sebeple ayrılır, öne çıkar: Nükhet Duru’nun “kaset” çıkardığı yıllar ile diğer daha az güzel, daha az renkli, daha az çekilir olanlar… Eskiden bunu bana özgü bir gariplik sanırdım ama zaman geçtikçe gördüm ki bu tutkunun, takıntının, büyük hayranlığın başkalarında da karşılığı varmış. Ne mutlu ben ve benim gibilere ki Hikayesi Var sayesinde 2020 de ta en başından böyle bir yıl olarak işlendi kişisel müzikal takvimlerimize.
Acaba 1970’lerin ta en başında, gazinolarda ilk sıralarda çıkan, kimsenin de pek tanımadığı, adı duyulmamış çok genç, çelimsiz insana, sen ilerde Türkiye’de müziğin en kalıcı isimlerinden, en büyük yorumcularından biri olacaksın ve yaklaşık 50 sene sonra bir tribute düet albümü çıkaracaksın, o zamanın en önde gelen genç şarkıcılarından bazıları gelip seninle şarkı söyleyecek, sana destek olacaklar deseler ne hisseder, ne düşünürdü?
Bu 50 sene toplamında ne en çok satan oldu ne de en çok para kazanan Duru. Ama şimdilerin lafıyla en underrated olduğu, yani kadrinin kıymetinin, şarkıcılığının değerinin bilinmediği üzerinde hemen hemen uzlaşma var gibi. 1 Numara olduğu günleri de (evet burada bir gönderme var), en çok satan albümleri yaptığı yılları da, adının en tepelere yazıldığı programları, şovları da gördü elbette. Ama şarkıcılık kariyerinde ve müzisyen kimliğinde hep ısrarcı olması, özverili davranması da gerekti. 50 yıl sonra bu albüm çıkıyor ve biz bu şarkıları bugün yeniden dinliyorsak; örneğin itunes’ta da 1 numaraya yükseliyorsa; biz kıymetini bildik diye değil, o kendisini iyi korudu ve müzisyenlikten taviz vermedi diyedir.
Galiba iki yılı buldu düşünülmesi, hazırlanması, üretilmesi ve çıkması, Nükhet Duru’nun Hikayesi Var adlı bu yeni saygı-düet albümünün. Düşünmek ve hazırlamak derken, öyle hemen kolay geçmeye gelmez. Son on yılda bile ne fikirler, ne hayaller, ne projeler tahayyül edildi ve başladı (ve kaybolup gitti). Sadece benim bilebildiğim ve hatırlayabildiğim kadarıyla bile bir “İstanbul şarkıları” albümü, Olcayto Ahmet Tuğsuz’la (“Benim Adım İstanbul” diye ne güzel bir şarkı da vardı hatta), Mete Özgencil ile (hala umutla “Zaten”i bekliyoruz), Selim Atakan’la (ne güzel şarkıydı “İki Hayat”) albümler, Zülfü Livaneli ile Fikret Şeneş eserlerinin söyleneceği yapımlar, alaturka bir proje (hatta konseri de olmuştu, Ala Nükhet diye) ve daha kimbilir neler neler vardı. O yüzden düşünülmesi kadar, yapılması, bitmesi ve çıkması da çok büyük olay Hikayesi Var’ın—içinde gizli bir sürü kendi hikayesi ile…
Kalıcı bu değişim!
70’lerin biraz melankolik, kendine özgü pop yıldızı Nükhet Duru, 80’ler, 90‘lar ve 2000’ler boyunca çok sayıda müzisyen ile hemen her albümde farklı tarzda, bambaşka ruhlarda ve havalarda albüm yapıyor, ancak özellikle 1985’te çıkan Sevda plağından sonra satış rakamlarıyla ya da popülerlik kıstaslarıyla ifade edilen “başarı” yakalanmıyor, arzu edilen patlama bir türlü gerçekleşmiyordu. Arada “neoklasik” başyapıt seviyesinde albümler ve şarkılar da çıktı, Duru dahil kimseye en ufak faydası olmayan ve hemen unutulması tercih edilen kimi kazalar da yaşandı.
2012’de Sezen Aksu desteği-süpervizörlüğü ile çıkan Tam Zamanında, uzun bir aradan sonra Duru’yu yeniden müzik çevrelerinin ne yaptığına dikkat etmesi gereken isimler arasına koymuştu ki çok talihsiz-amatörce klipler ve bazı sağlık sorunları ile yeterince tanıtılamadan, çok güçlü şarkıları ile kayboldu gitti. 2015’te gelen ve hücum kayıt yöntemiyle bir defada akustik olarak çalınan cover albüm Aşkın N Hali ise umulmadık anda hepimizi şaşırtıp çok mutlu etmişti. Muhteşem şarkıların ve icraların olduğu bu albüm de, bir Duru klasiği olarak, en “tartışılabilecek” şarkıya çekilen bir klibin ardından kaderine terkedilmişti.
Ve 5 yıl sonra gelen Hikayesi Var. Yeni şarkılar dinleme hevesimiz kendini hafiften hissettirerek mevcudiyetini korusa da bu (bazıları en kenarlarda kalıp neredeyse unutulmuş) eserlerin yenilenmiş, tazelenmiş hallerini sonunda dinleyebiliyor olmak, 2020 yılında bir Nükhet Duru albümünü satın alabilmek de az buz heyecan, coşku ve mutluluk kaynağı değil—en azından bu sefer kıymetini bilebilsek keşke.
Yıllar önce Radikal’de, Hakan Eren’in Ossi Müzik’inden çıkan En İyileriyle Nükhet Duru 1981-1982 yeniden basım albümünden bahsederken, “Bu nefes kesici şarkıları söyleyen gencecik kız, bakışlar üzerindeyken sahnelerin en coşkulu, en alımlı, en 'şarap gibi' kadınına dönüştü. Biz, Nükhet Duru'dan hiç ayrılmadık aslında. Sanki hep oradaydı, hep sahnede, hep televizyonda, hep gözler önündeydi. Karnı burnundayken bile bize şarkı söylüyordu. Bu değişimin iki ucunu birbirine bağlayan öykünün müzikal kısmı ne yazık ki kopuk. Sayısı epeyce küçük 'deli' hayranları hariç, Türk popunun en çarpıcı seslerinden birisi hakkında neredeyse belleksiziz. Bir uzak 'dün'ü var Duru'nun, bir de hiç değişmez görünen 'şimdi'si,” diye yazmıştım. O zamanki beklenti, yeniden basılacak albümlerle bu boşluğun da sonunda kapanacağı idi. Muhtelif ve karmaşık sebepler yüzünden, tam olarak öyle olmadı. Çoğu albüm en azından dijital ortama aktarıldı gerçekten. Ama hala Her Şey Yeni’nin, Sevda’nın, Çek Halatı Gönlüm’ün bırakın CD’lerini (artık zaten olmaz da), dijital versiyonları bile yok.
Duru da belki bu boşluktan yıldığı belki de yeni şarkılardan umudu kestiği için, Nilüfer ve Erol Evgin’in açtığı ve bu isimlere yeniden popülerlik kazandıran yolu takip ederek, kendi best-of yapımını düetlerle hazırlamaya karar verdi.
Hayat Değer Yaşamaya
Peki 11 düet ihtiva eden Hikayesi Var bize neler getiriyor?
Çıkış şarkısı, beklendiği üzere, Sıla ile kaydedilen, 1991’de çıkan Aç Gözünü Adamım’dan kalma, Eda-Metin Özülkü eseri Yaralım oldu. Bu naif, kırılgan, hüzünlü beste, Duru’nun hiç üzerine gitmediği ama arabesk şarkıcılarının sahiplenerek adeta kendilerinin kıldığı bir şarkıydı hep. Burada da o arabesk hava var, oldukça ekonomik biçimde kullanılmış olsa da. Sıla da zaten öyle bir karakter, oluşturulan müzikal atmosfere ve şarkının verdiği hisse de çok uygun bir isim. Hem klipte hem şarkıda Duru bir adım geride duruyor. Bilinçli bir taktik de olabilir, 50 yılın getirdiği mütevazılık da. Keşke Duru nakaratı bir kere de kendisi tek başına söyleseymiş; şarkı bir tık daha uzun olup hemen bitmeseymiş; keşke (kimin fikriyse) “sorucam” demeselermiş. Bunlar teferruat kısmı: Duru’nun heybesinde Yaralım ve yanı başında da Sıla hazırda dururken, bugünün dünyasında ve müzikal koşullarında, daha iyi bir çıkış kurgulanamazdı herhalde.
Hikayesi Var, yine hiç ortada olmayan, epeyce unutulmuş Aç Gözünü Adamım’dan, bir şekilde hiç unutulmayan Soner Olgun bestesi Mahmure ile bitiyor. Belli ki (konserlerde de olduğu gibi) perde neşeyle, espriyle insin istenmiş; Ata Demirer de elinden geleni yapmış. Dinlerken kendinizi 90’ların bir TV skecinde hissetmeniz olası.
Ardından, 1996’nın albümü Gümüş’ten Yıldız Usmanova’nın şarkısı Nerde ile Mabel Matiz teşrif etti. Orta ritmli, sonradan Duru’nun sahnede iyice hızlandırarak söylediği bu şarkı adeta baştan yaratılmış, yavaşlamış, karamsarlaşmış, hafif de baharatlanmış. Besbelli ki günümüzün starı Matiz, hayranı olduğu Duru’nun bu şarkısını onunla birlikte söylemeyi ciddiye almış ve dersine çok iyi çalışmış. Ben Nerde’nin her halini severim ama açık ki en kalıcısı ve etkilisi bu versiyonu olmuş. Bir Tek Gördüğüm’ün Ayşegül Aldinç’e katkısı hala hafızalardayken, umulur ki Duru-Matiz işbirliği gelecekte yeni şarkılarla da sürer.
Hikayesi Var, Nükhet Duru’81 albümünden de iki şarkı içeriyor. İlki, sözlerini Duru’nun kendisinin yazdığı, ama daha çok Onno Tunç’un ilk bestesi olması vasfıyla bilinen Seninle. Bu sefer eşlik eden isim de Kenan Doğulu. Ben 90’larda ilk gençliğini yaşayan ve biraz olgunlaşınca da barlarda onunla eller havaya modunda coşan akranlarımın aksine, Doğulu’nun hiç hayranı olmadım. Son yıllarda benimsediği caz havasının da şarkılarını olgunlaştırmaya yetmediğini düşünüyorum. Seninle’nin bu versiyonu dinlenemeyecek kadar kötü olmamakla birlikte, ne besteye ne önceki düzenlemeye bir şey katıyor ne de Doğulu’nun varlığı Duru’nun vokaline bir başka seviye ekliyor. Herhalde Doğulu ile çalışılan ilk şarkıda daha parlak bir sonuç alınmıştı (detaylar aşağıda).
Aynı albümden gelen ikinci şarkı, Fikret Şeneş-Cenk Taşkan eseri Gözlerin Bulutlu ise hedefi tam manasıyla on ikiden vurup bence bu yapımın en iyisi oluyor. Geniş kitlelerce çok tanınan, anaakım bir isim olmayan Sena Şener, hem düzenlemeye imza atmış hem de sesiyle Duru’ya eşlik etmiş. Zaten vurucu nitelikte olan söz-beste-düzenleme-yorum ahengi, burada doruk noktasına çıkmış ve başka hiçbir eserde bu seviyede olmayan tekinsiz bir atmosferle bir araya gelmiş. Sanki güzel bir David Lynch filminden bir şarkı dinliyor gibiyiz, öyle koyu, öyle gece…
Burada iki şarkıyla temsil edilen bir diğer eski Duru albümü de sanatçının ilk 33’lük plağı da olan, 1977 tarihli, unutulmaz Bir Nefes Gibi. Önce Funda Arar ile Beni Benimle Bırak geliyor, ardından Kalben ile Bir Nefes Gibi. Zaten çok usta, kendini ispatlamış bir şarkıcı olan Arar ile olan düet, daha az sürprizli, daha beklenebilir ama gerçekten çok güzel söylenmiş, hala ve yine çok etkili. Bir Nefes Gibi ise Duru’nun bile en gölgede kalmış şarkılarındanken ne tılsımlı, ne anlamlı bir hazine olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Normalde benim kulağıma pek de uymayan Kalben’in sakin isyankârlığı buraya çok yakışmış ve Duru’nun kırılganlığı ile ahenkli bir uyum yakalamış.
1989’da çıkan eşsiz güzellikteki albüm Benim Yolum da buraya, bugüne iki şarkıyla uzanmış. Önce bir başka “ağır top” Ceylan Ertem ile bambaşka alemlerden selam veren derin, depderin Selim Atakan bestesi Destina: Eskimeyen, zamana yenilmeyen, aksine her sene daha çok demlenen bir beste ve Lale Müldür’ün can acıtan sözleri. Ben sayısız kere canlı dinleyebildiğim bu şarkının en güzel çalınışının-söylenişinin 2009’da Açıkhava’daki Nükhet Duru-Timur Selçuk “Bizim Şarkılarımız” konserinde olduğuna inanıyorum, amatörce yapılmış bir kaydı da var. Hatta oğlunun isteğiyle bir daha söylemişti Duru. O bıçak keskinliğindeki dramatik yorumdan sonra tüm versiyonlar “daha az” ya da “daha küçük” kalıyor kuşkusuz. Ama Ertem ve kendisi ile müzikal topraklarda çok sevişen Duru beraber ne söylese güzel oluyor; bu Destina’nın da başımızın üstünde yeri hazır.
Aynı albümden Evrencan Gündüz ile çalınan İlhan Şeşen’e ait Aşık Oluyorum Eyvah da bir zamanların çok söylenen, hatta reklam müziği de olan, hala da hatırlanan bir şarkısıydı. Sanki Gündüz ile bir araya gelinince daha funky bir versiyon oluşur diye düşünmüştüm ama Eyvah, burada daha sakin, daha az şaşırtıcı, chill-out ve kontrollü bir hale gelmiş; yumuşakça gelişiyor ve tüy gibi sonlanıyor. Sanki güneş bronz tenimizde batarken, içtiğimiz cin-toniğin yanında çalıyormuş etkisi yaratıyor. Herhalde amaç da buydu.
Duru’nun 1982’de Çiğdem Talu ve Melih Kibar ile birlikte yaptığı Aşıksam Ne Farkeder, bu ekibin Erol Evgin’e (ve hatta Zerrin Özer’e) sağladığı ivmeyi Duru’ya aksettirememiş ve aslında “tutmamış” bir yapım olsa bile, içinde çok güzel şarkılar vardı, başta da Oysa Şimdi ve Söyletme Beni. Hikayesi Var’a ise geçtiğimiz yılın tartışmalı youtube fenomeni Zeynep Bastık ile söylenen erken-feminist Kazandım girmiş. Kazandım zaten iyidir, Bastık’ın da şarkıya bir zararı yok, güzelce söylemiş işte. “Zayıf günlerim oldu, ne olsa kadındım” lafının, “ne olsa insandım”a çevrilmesini kim akıl ettiyse, tebrikler, güzel dokunuş.
Ve kimimizin boğazını düğümleyen, burnunu sızlatan Sevda. 1985’te Atilla Özdemiroğlu’nun yapımcılığında çıkan uzunçaların en büyük hit şarkısıydı—ki içinde başka çok etkili besteler ve zamanının ilerisinde düzenlemeler de vardı. Duru, TRT’nin kronik sansürcü yasakçılığının da marifetiyle bu şarkıya adeta küsmüş, onu uzun zaman unutmuş, yok gibi yapmış, 1998’deki akustik best of albümüne koymaya bile gerek görmemişti… Neyse ki o zamanlar geçti. Zaten Aysel Gürel’in sözleri ve Özdemiroğlu’nun bestesi “ne kadar bastırırsanız, bastırın” geri gelecek kuvvette. Hem Ceylan Ertem ile Duru, şimdi çok meşhur olan bir vidyoda, bu şarkıyı beraber usul usul, su gibi söylemişlerdi de. Ben ise en çok 80’lerin ikinci yarısında Erol Evgin ile yapılan bir gösteride, Selçuk Tekay yönetiminde oldukça alaturka çalınan versiyonunu severim (bunun da kaydı var neyse ki). Burada ise düetin öbür tarafı bir solist değil, bir arabesk grubu olan Rubato. Ertem ile okunduğunda farklı yerlere akan Sevda, bu sefer yine alaturka yatağına dönmüş ama galiba Ertem ile olan versiyondaki bir üçüncü kadına hitap, sanki başka bir kadının hikayesini aktarma halinin yarattığı duygulanım, Rubato’nun daha tahmin edilebilir buğulu tonunun önüne geçiyor. Yine de bu Sevda da pek çok aşığı kanatır, pek çok yaraya tuz basar tabii ki.
Bu yazıda Ali Kocatepe’nin hiç adı geçmedi. Kenan Doğulu’nun Melankoli, Teoman’ın Ben Sana Vurgunum ve Kalben’in Benimsin Diyemediğim düetlerinin albümden çıkmasına neden olan gerginliğin gerçek sebebini elbette bilemeyiz. Müzikte, eski bir politikacının da dediği gibi, barışmayı bilmiyorsanız kavga da etmemeniz gerekir. Umulur ki eski dostlar Duru ve Kocatepe de tez zamanda barışırlar da bu albümün bir devamı (olacaksa şayet) unutulmaz Kocatepe şarkıları ve Duru’nun söylediği diğer nefis eserlerle taçlanır. Bu yazının başında bahsettiğim gruptaki herkes gibi benim de kafamda kendi ideal Hikayesi Var 2 (ve hatta 3) repertuvarlarım hazır elbette, uzun bir Kocatepe şarkıları ile.
Hikayesi Var, şarkı ve kadro seçimleriyle, müzikal havası ve tavrıyla çok başarılı ve kalıcı bir saygı albümü olmuş. Duru’nun hayatını şekillendiren “değişim” ve “deneme” kavramlarının önemi her şarkıda, her an hissediliyor. Hit çıkarma ve beklenen büyük patlamayı gerçekleştirme arzusu, alternatif sound’lar ve yorumculuk deneyleri ile ideal biçimde ve olabildiğince tutarlı bir çerçevede dengelenmiş. Duru’nun 50 yıla yaklaşan muhteşem kariyerinde, klişe tabirle, çok önemli bir virajı daha döndüğü, kendini bir kez daha her şeye (ve kendine) rağmen var ettiği de bir gerçek. Müzikal takvimlerimizde onunla dolu nice yıllar işaretlemek, uzak bir düş değil artık. Hikayelerimiz ve hayatlarımız yaşanmaya değer, her zaman! (CÖ/AS)