TBMM tarafından onaylanan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 182 sayılı sözleşmesi gereği, bundan böyle 18 yaşın altındaki çocuk işçiler ''en kötü biçimdeki'' işlerde çalıştırılamayacak.
''Koruyucu Aile Hizmeti'' modelinin, Türkiye'de 1949 yılından bu yana uygulanmasına rağmen, bakılan çocuk oranının hala yüzde 4'ler düzeyinde kaldığı bildirildi. Gelişmiş ülkelerde korunmaya muhtaç çocukların yüzde 75'i koruyucu aile yanında bakılıyor.
Birkaç olumlu örnek de vardı. "Çocuk polisi" uygulaması bunlardan birisiydi. Çocuk polisleri, giyimlerinden davranışlarına kadar farklıydı ve "böyle de olabiliyormuş" dedirtti. Kısıtlı olanaklarıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kimi sorunlar ve sıkıntılar yaşansa da hizmet vermeyi sürdürdü. Oradaki çocuklar yaşları 18'e ulaşınca ne yapacaklarını bu yıl da kafalarından atamadılar. Çünkü reşit olma yaşı olan 18, yetiştirme yurtlarında kalan çocuklar için korku yaşı. 18 yaşını dolduran çocuklar, iş sahibi olup olmadıklarına, tek başlarına yaşamlarını nasıl sürdüreceklerine bakılmadan bu yıl da sokağa bırakıldılar.
Umut Çocukları Derneği gibi derneklerde gönüllülerin çabaları sorunu ortadan kaldırmaya yetmedi. Giderek daha çok çocuk sokaklarda.
Çevre Kirliliği ve Bağışıklık Sistemi
Dünyamız gerek savaşlarla gerekse artan kontrol ve denetimsiz üretimle kirlenmesini sürdürdü. İnsanların yaşadığı ve çalıştığı çevrenin; sağlıklı olmanın en önemli belirleyici unsuru olduğu bir kere daha anlaşıldı. Hava, su ve toprak kirliliği kanser, kalp, kronik solunum yolu, cilt ve şeker hastalıklarına yol açarken; üreme, gelişim ve sinir sistemi bozuklukları ile bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına neden olduğu uzmanlarca yapılan bir çok araştırmayla ortaya konuldu.
Örneğin, kirliliği temizlemek için kullandığımız deterjanların organizmalar üzerindeki toksik etkisinin yanı sıra, içerdikleri fosfatın suda bulunan mikro ve makroalglerin (yosun) anormal olarak büyüme ve çoğalmasına yol açtığı, bunun da suları ve canlı hayatı tehdit ettiği bir kere daha ortaya konuldu.
Dün arzu edileni bugün yapmak
Bu konuda yapılan bizim ülkemizde de bilimsel çalışmalar gerçekleştirildi. Bergama, Akkuyu gibi ülkemiz çevre gündeminde yerini ve önemini koruyan "Yatağan Termik Santralı" ve buradaki hava kirliliği konusunda Türk Tabipler Birliği'nin (TTB) hazırladığı ''Yatağan'da Hava Kirliliği'' Raporu'da, Yatağan'da, kirliliğin termik santralın kurulmasıyla başladığı ve santralın çalıştığı sürece var olacağının toplumsal düzeyde bilinmesi ve kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, ''Önlemler ivedilikle, hiçbir mali gerekçe öne sürülmeden gerçekleştirilmelidir'' denildi.
Tabii duyan çok fazla kişi olmadı. "Termik öldürüyor, duyuyor musunuz?" denildi yine duyulşmadı: Yatağanlılar; "Gutzkow'un bir sözünü hatırlatmak istiyorum: "Dün arzu edileni bugün yapmak zorunda kalmak çok acıdır. Yatağan'da işlenen çevre suçunun tanığıyım. Mağdurum, ben binlerce Yatağanlıdan biriyim" dedi. Sesleri duyulmadı.
Kış aylarında bazı kentlerimizde hava kirliliği yüksek boyutlara ulaştı. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı'nın, Ankara ili hava kirliliği izleme faaliyetlerinden elde edilen ölçüm sonuçlarına göre, 1999 yılı Aralık ayı verileri ile 2000 yılı Aralık ayı verileri karşılaştırıldığında, bazı semtlerde artış görülmesine karşın, Ankara genelinde ortalama olarak kükürtdioksit konsantrasyonunda yüzde 26, asılı partiküler madde konsantrasyonunda ise yüzde 18 azalma olduğu saptandı.
Çevre Denetim Yönetmeliği ve Tahkim
Bu konuda duyarlı bir bakanlığımız var: Çevre Bakanlığı'nca hazırlanan ''Çevre Denetim Yönetmeliği'' ile sanayi kuruluşlarının belirli aralıklarla denetleneceği ve çevreyi kirletenlerin de bakanlığın internetteki sayfasında açıklanacağı belirtildi. Herhalde Ağustos ayında çıkan Tahkim Yasası gereği bu kuruluşlar kapatılamıyor olmalı. O zaman, işi internet yoluyla "toplum"a yani "allaha" havale etmek gerekiyor demektir.
Denizlerimiz ve sularımızın temizliği, bu yıl da ana çevre sağlığı konularımızdan birisiydi. Çevre Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, İzmit Körfezi'nde görülen balık ölümlerinin ardından gerekli çalışmaların başlatıldığı belirtilirken, ölümlerin'' Marmara Denizi'ndeki hidrojen sülfür tabakasının mevsimsel akıntılar nedeniyle İzmit Körfezi'ne itelenmesi ve yüzeye çıkmasından kaynaklandığı'' ihtimaline dikkat çekildi.
Atmosfer "beklenenden hızlı"ısınıyor
Birleşmiş Milletler Çevre Programı, atmosferin beklenilenden daha hızlı ısındığını ve sorumlusunun da insanlar olduğuna dair kanıtların arttığını bildirdi. Bu durulun en önemli nedenlerinden biri de yeşilin giderek daha yüksek oranda tahribi. Dünyanın en büyük yağmur ormanları, 40 milyar dolarlık yol projesinin tehdidi altında. Bilim adamları, projenin yağmur ormanlarının yüzde 95'ini yok edeceğini söylüyor.
Uzmanlar, küresel ısınmanın insan sağlığını da etkilediğine dikkat çekerken, bunun aşırı sıcaklar nedeniyle stres, sıtma ve deng humması gibi hastalıkların artmasına yol açtığı belirtildi.
Avrupa'da Uranyum ölümleri
Neredeyse işportacılar tarafından satılmaya başlanan nükleer maddeler insanlığı tehdit ediyor. NATO işgal kuvvetlerinin eski Yugoslavya topraklarında kullandığı DU (seyreltilmiş uranyum), askerler üzerindeki etkilerini gösterdi. "Avrupa uranyum ölümleriyle sarsılıyor" diye haberler duyduk.
Örneğin, İtalyan kamuoyu, lösemiden ölen bir askerin günlüğünün yayınlanmasının ardından derin bir öfkeyle bu konuyu tartıştı.
Bunun hemen ardından, konu Avrupa'nın diğer ülkelerinde de gündeme geldi. İtalya'nın ardından Fransa, Portekiz, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti'nde de, Kosova ve Bosna'da görev yapmış birçok asker ve subayın kansere yakalandığı ve bu hastalık sonucu öldükleri ortaya çıktı.
Belgrad Askeri Tıp Akademisi Adli Tıp Dairesi Başkanı Dr. Zoran Stankoviç,NATO'nun 1994'te Bosna-Hersek'te bombaladığı Sırp bölgesinde, 400 kişinin kanserden öldüğünü ileri sürdü. Stankoviç, uranyumlu bomba kovanlarının ''bilmeden toplanıp eritilip can yeleği yapımında kullanıldığını'' söyledi.
Ve Genelkurmay'ın açıklaması
Ülkemizde de Genelkurmay Başkanlığı, zayıflatılmış uranyumlu mühimmatın etkileriyle ilgili olarak, 6 kişilik heyetin ilk tetkik ve incelemeleri ışığında, Kosova Türk Tabur Görev Kuvveti Komutanlığı bölgesinde canlılara zarar verecek düzeyde radyoaktivitenin olmadığının tespit edildiğini bildirdi.
Sonrasında nükleer maddelerin başta bölgesel çatışmalar ve savaşlar olmak üzere yaşamımıza girmesine tanık olduk. Çalışan bazı nükleer santralların kapatılması gibi kimi güzel örnekler vardı. Almanya'da olduğu gibi duyarlı karşı çıkışlar da... Ama yine de dünya özellikle gelişmiş ülkeler bu toplu imha aracını ortadan kaldırmak bir yana, kullanımını sınırlandırmaya yanaşmadı. Yıl sonuna doğru başlayan Afganistan "bastırma harekatı" başta olmak üzere, birçok yerde bu tür silahların kullanıldığına ilişkin iddialar ortaya atıldı.
Trafik Kazaları
İnsan haklarından sonra ülkemizde sağlık sorunlarının en yaygın kaynaklarından biri de trafik kazaları. Türkiye'de 2000 yılında meydana gelen 466 bin 375 kazada toplam 3 bin 941 kişi öldü, 114 bin 89 kişi de yaralandı . Bu kazalar, 230 trilyon 638 milyar 939 milyon liralık maddi hasara neden oldu.
Uzmanlar yıl içinde, uzun süre düz bir yolda araç kullanan sürücülerin kaza yapma riskinin arttığını açıkladılar. Ama uzmanların sözünü ne kişi olarak sürücüler dinledi ne de ulaşımı karayollarına bağlayan yetkili ve sorumlular... Oransal olarak azalsa da bu yıl da trafik kazalarından ölüm, yaralanma ve kaynak kaybı yoğundu.
Hekimlerin dünyası: Toz duman
Hekimlerin ve sağlıkçıların eğitimi, çalışma koşulları ve sorunları
Sağlık alanında 2000'den bu yıla sarkan önemli bir sorun da hekimlerin uzmanlık eğitimiydi. Türk Tabipleri Birliği ile Sağlık Bakanlığı arasında yaşanan bu konudaki çatışma yıl içinde değişik biçimlerde sürdü.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), şef ve şef yardımcılığı sınavına ilişkin Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararı verdiğini ve sınavın geçersiz olacağını savunurken, Sağlık Bakanlığı, 15 Ocak 2001'de sınav yaptı. Sonrasındaki her aşama mahkemelere yansıdı. Şimdi ortalık toz duman içinde. Bir yanda şefi, şef muavini olmayan hastanelerde uzmanlık eğitimi verilirken bir yandan da ya henüz ataması yapılmamış ya da ataması yapılmış ama kliniği olmayan ve mahkemelere gidip gelen şefler şef muavinleri var.
Cep telefonları ve sağlık
Modern yaşamın bireylerin fazla fiziksel güç kullanımına gerek bırakmadığı, ancak aşırı yemek yeme ve hareketsizliğin, sağlık sorunlarını ortaya çıkaran faktörler olduğu belirtildi.
Bu arada teknoloji ürünlerinin doğrudan yol açtığı sağlık sorunları da var.
Örneğin; cep telefonları ve baz istasyonlarının sağlık açısından sakıncaları yıl boyunca da belirli çevrelerde tartışıldı. Dünyaca ünlü tıp araştırmaları merkezi Mayo Clinik'te de bir araştırma yapıldı. Bilim adamları, cep telefonlarının hastanelerdeki bazı tıp cihazlarına zarar verdiğini açıkladı. Kalp ve akciğerleri kontrol eden bazı cihazların yakınında kullanılan cep telefonlarının, cihazların işlevini bozabildiği kaydedildi. Ama tersine haberler de vardı. Örneğin bir başka araştırmada, cep telefonlarının beyin tümörüne yol açmadığı saptandı.
Yine de cep telefonu ve baz istasyonları konusunda bir duyarlık oluştu. Örneğin, insan sağlığını olumsuz etkileyen baz istasyonlarının, konut fiyatlarını da düşürdüğü bildirildi. Kirada oturan vatandaşların çareyi bu istasyonlara yakın yerleşim birimlerinden çıkmakta buldukları belirtilirken, istasyonların çevresindeki konutların zor satıldığı bildirildi.(NU)
Dördüncü Bölüm: Bilimsel Araştırma ve Buluşlar