Musul, son zamanlarda sadece savaş ve ölüm haberleri ile anılıyor. Savaştan önce kimi için tarih sayfalarının stratejik bir kentti, kimi için haritaların mavi çizgi ile gösterdiği Dicle nehrinin yanındaki bir yer...
Oysa ben Musul’u ninemin bir lakabı olarak tanıdım.
Şırnak’ın bir köyünde 6 ve 7 yaşlarında iki kız çocuğu anne ve babalarını kaybedince Musul’daki teyzeleri onları yanına aldırır.
İki kız kardeş orada büyürler. Büyük kardeşin adı Fatma.
Fatma 10 yaşından sonra teyzesine ev işlerinde yardımcı olur. Piknikte tanıştığı, öve öve bitiremediği kadının Musul Üniversitesi’nin rektörü olduğunu yıllar sonra öğrenecektir.
Fatma 12 yaşında teyzesini de kaybedince, çocuk yaşta kardeşe bakma sorumluluğu ona geçer.
Rektör kadına meseleyi anlatır, kadın ev işleri yapması karşılığında ona ödeme yapabileceğini söyleyince Musul’da geçirdiği yıllar boyunca onun evinde kalır.
Evlenmeme kararı alır. Kız kardeşine bakar, onu evlendirir. 30 yaşlarına gelince, yıllarca “ikinci annem” dediği ev sahibinin/rektörün verdiği aylıklar ile bir ev alıp kendi evine çıkar.
Şırnak’tan Musul’a ticari ilişkilerinden dolayı giden Fatma’nın dayısının oğlu Feyzullah, Fatma ile tanışır. O zamandan sonra Feyzullah her Musul’a gittiğinde Fatma ile buluşur.
Fatma gönlünü kaptırdığı Feyzullah’ın evlenme teklifini kabul ettiğinde takvimler 1950’leri gösteriyordu. Ben onu 1990’larda ihtiyar ninem olarak tanıyacaktım.
Ninem Musul’dan ‘’Musullu’’ lakabı ile gelmişti.
Ona Fatima Mûsilî (Musullu Fatma) olarak hitap ediliyordu. Hatta sadece Mûsilî (Musullu) da dendiği oluyordu. Hayatı kelimeler ile tanımaya başladığımda Musul bir yer ismi olarak değil bir nine lakabı olarak giriverdi aklıma.
Hayatımda tanıdığım en sert ve karizmatik kadınlardan biri idi ninem. Doksanlı yaşlara rağmen saçlarından kınanın kızıl kırmızısını eksik etmedi.
Yanına yaklaşılması dahi ölüm fermanına denk olunan dolabından ceviz, şeker, fıstık, kurutulmuş incir eksik olmazdı.
Ninenin istediği bir iş eksiksiz yapıldığında dolaptan fıstık, ceviz yada şekerlerden bazılarına elini atıp çıkarıp verdiği de oluyordu.
Sert bakışların yumuşadığı anlarda “size bir öykü anlatacağım” dediği de oluyordu.
Çocukluk yıllarında Arapça olarak öğrendiği Musul hikayelerini anlatırdı.
Söz uyumu olan kalıp tekerlememsi kısımları Arapça söyledikten sonra, hafif gülümser ve bize Kürtçesini söylerdi.
Diller arası geçişte çocukluğundan bir dem çalıyor gibiydi.
‘’Wîs Wis yewladî..’’ diye başlıyordu tekerlemenin biri. Derenin öbür tarafına geçmemesi gereken çocuklara annelerinin verdiği öğüt anlatılırdı. Tabii laf dinlemeyen çocuklar derenin öbür tarafında cadı ile cebelleşeceklerdi.
Çocuklarının olmasını isteyen ama çocuk sahibi olamayan bir çiftin hikayesini çok severdim. Adamın bacağındaki şişkinlikten aylar sonra bir kız çocuğu çıkar ama şok olan adam yaratanın verdiği hediyeyi alamadan kartalın biri onu kapıp semaya uçurur. Bebek sarp bir dağın tepesindeki bir mağarada dünyanın en güzel kızı olarak büyür. Tabii ki tahmin ettiğiniz gibi ava giden prens onu fark eder ve evlenirler.
**
Musul’u dört yıl önce kaybettiğim ninemin masallarının bir kenti olarak hatırlarım.
“Oraya yüzlerce defa gitmiş olmalıyım” diyen Erbil’deki arkadaşım Maaf Menaf Barzani’den Musul’u dinleyelim:
“Musul çevre illerden sıkça ziyaretçi alan bir kentti. Özellikle Arap illerinden hafta sonları veya tatil zamanında çalışanların en çok ziyaret ettiği kentti.
“Dicle’nin kenarında parklar, piknik alanları ve yazlıklar var. Hatta Saddam’ın yazlığı da orada. Saddam piknik ve dinlenme zamanında oraya gelirmiş.
“Musul’un sizin 'İstiklal'inize benzer bir caddesi vardı, ‘Reşadiye Mahallesi!’ Orada müzisyenler şarkılar söylerlerdi. Kafelerinde kadınlar da otururlardı. Irak’ta kadınların sokağa ve kafelere en çok gidebildikleri şehirdi.
“Bağdat aynı zamanda kültür başkenti, siyasi ve kültürel ağır bir havası var oranın, Musul da Bağdat kadar olmasa da kültürel çalışmaların çok olduğu bir yerdi ama çok rahat bir havası vardı.
“Ziyaret edilecek çok sayıda tarihi mekanları vardı, DAIŞ’in yıktığı Yunus Peygamberin türbesi onlardan biriydi.
“Musul taksi ile Erbil’den 45-50 dakika uzaklıkta. Oraya yüzlerce defa gitmiş olmalıyım. Bazen günübirlik ziyaretlerim dahi oluyordu.
“Galiba Musul’un en çok özlediğim şeyi, oradaki huzur veren havada uyumak. Öyle ki iki saat uyu uykuya doyarsın!” (MB/ÇT)