Onun zayıflığının gerçek nedeni, hedeflerinin ve gerekçelerinin bayağılığıdır.
Sol demokrasi sözünü dilinden düşürmez ve onu bir fetiş haline getirir. Halbuki, genel olarak demokrasi, eni sonu, azınlığın çoğunluğa uymasını ilke olarak kabul eden rejim demektir.Ve pek ala gerici bir milliyetçilikle, ırkçılıkla, faşizmle bile bağdaşır. Genel olarak demokrasiyi savunanlar, Hitler'in çoğunluğun oylarıyla, son derece demokratik bir şekilde iktidara gelmesi karşısında söyleyecek söz bulamazlar.
Sosyalistler, demokratlar sadece demokrasiden değil, özel bir demokrasiden yana olduklarını açıkça koymalıdırlar.
Özel bir demokrasi, belli haklar söz konusu olduğunda, çoğunluğun karar alma hakkını sınırlayan bir demokrasidir. Genel olarak demokraside, sigara içen bir çoğunluk, gayet demokratik bir şekilde bir toplantıda sigara içme ve içmeyenleri taksitle öldürme kararı alabilir. Böyle bir demokraside sigara içmeyenlerin söyleyecekleri söz bulunamaz.
Ama kimsenin başkalarının sağlığını tehlikeye atamayacağının bir insan hakkı olarak tanındığı bir demokraside; bütün çoğunluğa rağmen bir tek kişi bile sigara içmiyorsa ve o sigara içilmemesini talep etmişse, orada demokratik olarak sigara içilip içilmeyeceği oylanmaz, oylanamaz. Orada sigara içilmez ve içilemez. Orada devletin görevi, sigara içen çoğunluğa karşı o bir kişinin sigara içilmeyen bir ortamda bulunma özgürlüğünü savunmaktır.
Genel olarak demokraside, ana dili Türkçe olan çoğunluk, pek ala demokratik bir şekilde ana dili Türkçe olmayanların Türkçe öğrenmelerini kanunlarla zorunlu kılabilir. Ama insanların istedikleri dili ana dili seçmeleri ve o dilde eğitimi ve her türlü haberleşmeyi bir insan hakkı olarak tanımlayan bir demokraside, devlet, Türkçe konuşan çoğunluğa karşı, bir tek kişinin bile ana dilde eğitimini garantiye almakla yükümlüdür.
Devrimci demokrasinin parolası, devletin resmi dili olmasına karşı çıkmak ve herkesin ana dilinde eğitim ve haberleşme hakkı olabilir.
Ama böyle bir hakkı savunan var mı, bunu ortaya koyan var mı? Yok.
Demokratik muhalefetin esas zayıflığının nedeni, tam da bu yokluktur. Hedeflerin bayağılığı, sorunun sanki Kürtçe kursları açılması ve bunun Avrupa'ya girmek için gerekliliği gibi bir düzeyde tartışılmasıdır muhalefetin zayıflığının esas nedeni.
Bu gerilik her alanda böyle. Bütün din adamlarının maaşlarının kaldırılması; diyanetin kapatılması; bütün dini eğitim veren kuruluşların kapatılması, dini eğitimin o cemaatlerin gönüllü bağışlarına bırakılması; çoğunluk dinine karşı diğer inançların özgürlüğünün garantilenmesi gibi devrimci demokratik talepleri ortaya koyan var mı? Alevilerin çoğunluğunun talepleri bile, Aleviliğin tanınması ve diyanet işlerinde temsili gibi gerici taleplerden öteye gitmiyor.
Son zina tartışmasında da durum aynı. Kimse, iki insanın beraberliğinin devletin onayıyla meşruiyet kazanmasını; yani nikah ve evlenme işlemlerini sorgulamıyor. Devlet yatak odasına girmesinmiş? O oradan ne zaman çıktı ki bir daha girecek? Kimin kimle birlikte olacağı devleti ne ilgilendirir. Ne demek nikah memuru? Diyanet işleri gibi o da lağvedilmesi gereken bir kurumdur.
Ve elbette nikahın olmadığı yerde, "zina" da olmaz.
Hukuken olmamasına rağmen, günlük ilişkiler içinde, erkekler ya da Müslümanlar, çoğunluklarıyla kimilerini zina yapıyor diye baskı altına alıp, örneğin imam nikahı kıymaya zorlarsa, devletin görevi, o Müslüman ve erkeklere karşı zina özgürlüğünü savunmak olur.
Bari şu kanun vesilesiyle başlayan zina tartışmaları, devrimci ve demokratik bir muhalefetin ihtiyacı olan talep ve sloganların ortaya çıkmasına vesile olsa. Yani nikahın ve memurlukların ilgası. Birliktelik için hiçbir bildirimde bulunma zorunluluğu olmaması. Devletin insanların istedikleriyle birlikte olmaları özgürlüğünü savunması.
Bunları söylemeye başlarsak, devletin dilinin olmaması; herkesin istediği dili ana dili seçmesi ve ana dilinde eğitim ve haberleşme hakkı gibi; diyanetin kapatılması; dini eğitimin cemaatlerin gönüllü bağışlarına bırakılması gibi sloganları da ortaya atmanın yoluna girilir.
Ve o zaman, Politik İslam'ın hiç de azınlıkların ve insanların haklarını savunan bir demokrasiden değil; gerici milliyetçilikle hiç de çelişmeyen genel olarak demokrasiden yana olduğu kolayca görülür.
Kürt hareketinin ifadesi olan partiler Türkiye Partisi mi olmak istiyor? Bunun yolu, devrimci demokratik bir programı savunmaktır. Yani somut olarak, "Avrupa'ya girişimizi engeller; devleti yatak odasına sokuyor" gibi ifadelerle arasına sınır çekip; devlet zaten yatak odasında; "medeni" nikahın ilgası sloganıyla öne çıkarsa, o zaman Türkiye Partisi olma yolunda adım atabilir. Bu her alanda böyledir.
Türkiye Partisi olmak, devrimci demokrasinin partisi olmakla olur. Ya da tersinden Devrimci Demokratik bir programı olur ve bu mücadelenin önüne geçerse; bunun yan ürünü olarak Türkiye Partisi olur. Ve ancak böyle bir parti gerçekten bütün dillerin ve dolayısıyla Kürtlerin özgürlüğünü savunduğu için Kürtlerin partisi olabilir. (DK/BB)