Bir ara çok koştu; hep koştu ve yorulmaya zaman bulamadan durdu. Koşu bandı geri sarmıyordu ama. Geri sarsa koşu da devam edecekti zaten. Çünkü her işin ve her olumsuz durumun bir müsebbibi vardı. Paralel geçişler oldu, ayaz da güneş çıktı. Şöyleyken böyle oldu ama böyleyken de şöyle olmadı işte. Kısaca olmadı ama sorun dış kaynaklıydı. Anlaşıldı mı? Yoksa asla ne otoban ne de koşu bitmedi. Durmak yok yola devam…
Kimden mi Türkan’dan bahsetmiyorum tabii. Türklerin “an” itiariyle koşmalarından söz ediyordum yoksa koşma benzetmesini kimbilir, Turgut* mu demeliydim. Her yer kriz içindeydi. Ama buralarda koşu devam ediyordu. Avrupa yanıyordu, kısaca küreseleşme dendi, oysa orada koşu bandı raydan çıkmıştı. Çünkü tarih öncesi çağrışımlar olmadı, koşu bandının dönüş istikametine göre koşuluyordu. Onarım zaman aldı, zaman çok önemliydi ama daha da önemlisi mekân sağlamdı.
Kim, kimin rüzgârını ardına alarak koşuyordu. Kimileri rüzgâra karşı işiyordu. Kavramları yerli yerine oturtmadan, tartışmayı atardamar esaslı bir yerden yaparak bir arpa boyu yol alamayız. Ne kimin nesi, kim kimin hamisi veya partneri sorularının yanıtını neredeyse kusursuz bir şekilde çözmemiz gerekiyor. Birini selamlarken, diğerini lanetlersen şuur’suz hareket ettiğin düşünülebilir. Kişiler değil de devlet politikaları şuur’suz davranmaya başlayınca, karşı taraf hiç de hoş olmayan bir bataklığa çeker seni. Çünkü kavga etmeyi bilmeyenler, en iyi bataklıkta dövüşürlermiş…
Gelelim Suriye meselesine…
Suriye meselesinde hani olur mu olmaz mı diye merak eden arkadaşlara veya testi kırıldı ama sudan sebeple değil, güneşten de kavruldu diye düşünenlere: ABD-Rusya anlaşmış gibi duruyor haberini vereyim. Ama halen bu iki kampın anlaşabileceğini algılamak istemeyenler var. Çıkar denen şeyle, ileriye yatırım denen şey nasıl kardeş ise, iki ülkenin de kaderi bir yerde birleştiğinde ve gelecek kaygısı anlaşılmaz bir boyut kazandığında, kader kardeşliği ederler; şimdi de olan bu. Bu kardeşlik, dostluk anlamına gelmeyebilir, ittifaklar meselesi olarak da algılanabilir. Geçici veya kalıcı olması tarihsel dokuyla ilgili bir durumdur. Ama şimdilik Suriye meselesinde el birliği ve gönül birliği halindeler.
Suriye meselesinde giderek makas açılıyor ve Türkiye yalnızlaşıyor. Çünkü Türkiye bu konuda baştan beri strateji yoksunu ve plansız bir davranış içindeydi. Kiraz ağacının kırmızısına aldanarak, bir avuç kiraz toplamak isteyen şuur’suz yolcunun bağa girip ağaca tırmanmasına benziyor, Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesi veya girmek istemesi, harici ve dahili olarak oraya ‘dalmak’ istemesi…
Veya başka bir deyimle bahçeye dalıp talan etmeye kalkarak; çobana değnek, avcıya tüfek, Alevi’nin kulağına sure üflemek, zulmün sesini, acının yayılmasını sağlamak sonra da zulüm görenlere kapıyı sonuna kadar açarak ateşi içeri almak, nihayetinde çıkacak olan yangını nasıl söndüreyim diye dil dökmek, herhalde bu yüzyılın dış politika uzmanlığı olsa gerek.
Sonrasında görülen fotoğraf ise daha da yüz kızartıcı. Ege sahillerine vuran insanlık kimin nesiydi? Tarihinde ikinci kezdir bu sahiller acıyı suya gömüldüler. İlkinde düşman diye düşünerek kendi komşularımızı attık, ittik sonra da kahramanca “Yunan’ı Ege’ye döktük” diye yıllarca tarih kitaplarını süsledik. Halen de tarihi, tarifi mümkün olmayan hatayı, nesiller buradan okuyor. Kim bilir, bugünü yarın nasıl okuyacaklar.
Mülteci meselesinde de durum aynı. Bir avuç arpa (aynı şey ha arpa ha para dört harf yer değiştir, biriyle öküz beslersin diğeriyle de öküz üretmek için çiftlik) ile ateşe atılıyor ve kısa vadece bu ateşten nasıl çıkacağına dair bir planı olmadığı gibi düştüğü çukurdan çıkmak adına bir merdiveni dahi yok. 250 bin olarak telaffuz edilen sayılar giderek çoğalıyor ve daha da vahimi kapıyı sonuna kadar açtığında kimin niçin girdiği belli olamayacağı gibi, geçmişi de yaşı da sıfırlanmış yeniden dünyaya gözlerini açan sorunsuz, günahsız ve suçsuz ve de örgütsüz bunca insanı içimize çekiyoruz.
Eskiden gece bekçileri vardı, kasabayı şehri veya caddeyi beklerdi, güvenlik önlemi alırlardı. Tehlike anında ise düdüklerle sinyal gönderip yardım isterlerdi. Yakın bir zamanda bu uygulamayı kaldırıldılar. Şimdi ise ülke olarak maaş alıp AB’nin sınırlarında mülteci bekler olduk. Ne dudağımızda düdük ne de düdük dilinden anlayan kulak var. Uzunca söylemek gerekirse sadece savaş politikası değil, mülteci sorununa bakış ve dış politikası da halkı büyük bir soruna sürüklüyor. Yani her anlamda ve her alanda dibe vurmaya hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Göreceğiz ki yakın bir tarihte Suriye'de çözüme ulaşılacak, lakin Türkiye kaynamaya devam edecek… Şuursuzluk devam ettikçe, bu süreçten yorgun ve de gazi çıkılacak olan tek adrestir burası. Ve gazi maaşını bile alamadan elini çenesine dayayarak Bakırköy’deki heykel misali derin derin düşünmeye mahkûmdur bu politika…
Düğüne gider gibi yapıp savaşmak…
Sınırda yapılan, topçu ateşi denemeleri ve mevziler, düğün kutlamalarında yapılan havai fişeklerden farklı değildir. Renk ve ahenk olsun diye gökyüzüne fırlatılan havai fişekler gibi onların da bir hedefi yoktur. Çünkü nereye atarsan at, karşında Rusya, ABD, Fransa hatta Almanya varken, bu mermiyi de topu da benim adıma, bana rağmen ve de benim paramla atma. Burasını kendine zindan ederken, bana mezar eyleme…
Bu gelişmeleri, Kürtlerin yaşadığı yerlerde birkaç il ve ilçede sokağa çıkma yasakları uygulayarak, çatışma ve katliamlarla da örtme. Altını pislemiş çocuğun gülümsemesi gibi, yumuşak davranarak örtbas etmeye çalışma, her taraf kokmaya başladı. Bir halk isyanda ve yok olan insanlık değerleri var. Ve her “zafer” diye haykırdığın, bayrak diktiğin ve bununla övündüğün yer, bu ülkenin bir ili veya ilçesidir. Ya bizi inandır ya da bizi yalanlarına ortak etme. Buradaki ateşin de oradaki yangının da müsebbibini herkes biliyor. İşin oluru kalmadı ve bunu da göremiyorsan, görmek istemiyorsan anlarım ancak bunu göremeyenler senin uzman kadrolarınsa anlamaya çalışamam…
Adeta bir eğlence programına benziyor her şey, efendim şu söylenenlere bakalım hızla: Suudiler Türkiye üzerinden Suriye'ye asker göndereceklermiş. Şimdi diyelim böyle oldu. Suudiler orada “bizi” mi savunacaklar yoksa efendilerini mi? Yani duruma bakınız lütfen; sen cepheden ABD ile YPG konusunda çatışacaksın, deyim yerindeyse posta koyacaksın ama her nedense Suudiler, Suriye’ye senin üzerinden geçtiler diye seni kollayacak ve haklarını kutsayacaklar öyle mi? Hiçbir şey yapamıyorsanız “Bilgeliğin Yedi Sutünü” adlı kitabı hatmedin… Yazık…
Suudiler yetmedi… İstanbul’a gelen Katar Emiri de Suriye meselesine yeşil ışık yakarak ben de “varım” dedi. Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a… Ey dış politika uzmanları, kara cahiller, küçücük bir ülke olan, yani Marmara Denizi büyüklüğündeki bir ülkede, ABD'nin modern, devasa iki askeri üssü var. Karar verin ABD dostunuz mu düşmanınız mı?
Ortadoğu ve Türkiye’deki ABD üslerini sıralamaya başlasak, yazı kendi seyrinden çıkar. Umarım bu konularda bilginiz vardır… Bu üslerin olduğu ülkelerin tamamı, tıpkı Türkiye gibi Esad'a kızıyor, lanet yağdırıyor: Rusya'ya hem deniz hem de havaüssü verdi diye.
Ama işin daha da eğlenceli tarafı şu ki; bu Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye, ABD’ye de kızıyorlar, Suriye'de yeni bir sürecin başlamasına ikna oldu diye… Suriye politikası için ABD’ye kızgınlar ve fırsat buldukça sözlerini söylüyorlar. Ama daha da ilginç olan şey şu:
Kimse ABD’ye üslerini de al git demiyor.
Gelene de gidene de gider…
Ve daha da önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan, politika konusunda ABD’ye, mülteciler konusunda AB’ye, ittifaklar konusunda BM’ye, komşuluk, ticari ilişkiler ve sınır ihlalleri konusunda Rusya ile İran'a kızmaya devam ediyor. Ve bir yığın laf ediyor. Elinden oyuncağı alınmış ve bir çemberin içine, bir ateşin ortasına bırakılmış çocuk misali; anne, baba, abi, kardeş, dost yok gözünde; önüne gelene de karşısına çıkana da sayıyor, görmediğine de haber uçuruyor.
Ve işin garibi ne biliyor musunuz, tüm yollar Suriye ve Esad'a çıkıyor.
Gelelim işin başka bir boyutuna Türkiye, İran ve Irak’ta faaliyet gösteren ve öteden beri üçayak olarak tarif edilen Kürt coğrafyasına dördüncü parça nasıl eklendi. Suriye'de iç savaş olmasaydı PYD olacak mıydı? Şimdi kime niye kızıyorsun. Bu ülkede kıvılcımı görünce benzin bidonlarıyla giden sen değil miydin? Bağ’a girerken bağcıyı dövmeye kalmayacaktın. Tam da burada üç arkadaşın üzüm bağına girip, dayak yedikten sonra hatayı nerede yaptıklarını bir bağcının üçünü nasıl hırpaladığını konuşmasına benziyor durum. Bu anlamda ve de her anlamda 100 yıllık Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) projesi yürüyor diyebiliriz.
Ve daha da uzatabilirim… Suriye’nin içsel sorununa müdahale etmeye yeltenmeseydiniz, komşunuz kendi söküğüne dikerken, iğneyi çalıp kaçmasaydınız, süreç buraya mı evrilecekti? Bu denli ortalık karışmasaydı, ABD ve Batılı ülkeler PYD'ye destek verecekler miydi.
Şimdi destek var, “sen kimdensin ey ABD” diye bağıracak mıydın? Yukarıda bahsettiğim PYD desteği için kime neden kızıyorsunuz ki?
Gün geldi müttefik ilan ettiniz PYD’yi gün geldi düşman… Bir devlet ki ömrü cihana bedel ama politikasını istihbarat bilgilerine dayalı olarak yapıyor. Bir devlet iç ve dış politikasını istihbarat bilgilerine dayalı olarak geliştiriyor, yorumluyor ve yol alıyor. E, pes yani.
Dikkat edin, her şey ama her şey elinde kalıyor, dökülen ve ortalığa saçılan pisliğin tam da göbeğinde olduğumuzu anlayın artık. Giderek Türkiye her konuda sıkışıyor. Parayla mutluluk olmaz diyenlerin sesine itibar etmediniz ve mülteciler konusunda da aldığınız veya alamadığınız para kimlere kefen parası oldu ve kimlere daha olacak birlikte göreceğiz, birlikte tanıklık yapacağız.
İş işten geçtikten sonra kalkıp, “biz zaten para almadan da o kapıyı açmıştık” demenin ne anlamı var? AB, daha doğrusu Almanya, mülteciler konusunda size o parayı verirken, başınızda küpler kırılırken anlayacağınız ama asla şimdi idrak edemeyeceğiniz bir savaşa ev sahipliği yapmanızı sağladı… İki Dünya Savaşına da ev sahipliği yapan Avrupa, yeniden bir acı yaşamak istemiyor ve yeni bir savaşa ev sahipliği yapmak istemiyor. Burayı anlayacak mısınız, yoksa daha da açayım mı? Cephe daha da doğuya Avrupa’nın doğusuna çekildi. Mesele mülteci meselesinin ötesinde, zaten sorun da onlara göre ötelendi, hem coğrafi olarak hem de kapısına gelme süresi olarak ötelenmiş oldu.
Koş koş koş ama şuur’suz bir şekilde nereye kadar… Ortadoğu hamiliği için koş, halifelik için koş, istikrar için koş, 2023 için koş, Kürtleri islah etmek için koş, nereye kadar. Sınırlarımızdaki sorunlar, sınır boyu kadar oldu. İç’te sorunlar ise iç yakıyor. Artık “an” itibariyle Türk bandıralı geminin Ortadoğu seyri çöle saplandı. Pusulayı kaybetmiş kaptan misali kıble tartışması yapmaya başladılar bile. Her ilin kıblesinin yeniden oluşturulacağı, heyetler tarafından belirleneceği açıklandı. Yani kısaca koşu bandı yandı artık… Evet koşu bandı yandı ve onarım çok uzun süreceğe benzer.
Şimdi asrın saadet zinciri koptu ve asla hiçbir bağın yeniden bağlayamayacağı bir tarihe tanıklık edeceğiz. Hazır olun… Bölünmez bütünlükçü arkadaşlar, vatansever ve ölmek için her akşam dua eden, vatan için cepheden cepheye koşan Türk evladı ve bu evlatlara yoldaş üreten analar, bir daha doğururum diyerek bağrını güneşe asanlar, milliyetçiler, ezcümle ve bilcümle çanağa su taşıyanlar, ateş sönmesin diye altındaki döşeği yakanlar, cehennemimiz hazır… Hepimiz aynı gemideyiz, hem pusulasız hem de çöl’e saplandık su’suz ve şuur’suz…
Evet, sokağa çıkarmadığınız, yok saydığınız komşularınız ve öldürmek için ant içip, önünüze gelene saldırdığınız, aslında sizin sonunuzdu. Hepimizin sonuydu ve o mutlu sona yaklaşıyoruz. Bunu anlamak için ölmek gerekmezdi… Şimdi, artık hepimiz birer ölüyüz.
Zamanı gelince ve vakitlice… (ÖS/HK)
Meraklısına bir not: PYD (Demokratik Birlik Partisi) bölgeyi kontrol eden politik yapının adı; YPG (Halk Savunma Birlikleri) ise PYD'nin silahlı kanadıdır. PYD ve PKK'nın ne alakası var? PYD, Kürdistan Topluluklar Birliği'nin (KCK) bir üyesidir. 2005 yılında Ortadoğu ve Avrupa'dan çok sayıda üst düzey PKK yöneticisinin katılımı ile kabul edilen "KCK Sözleşmesi" ile kurulan KCK da PKK'nın çatı yapılanmasıdır.
* Emin Çölaşan'ın 1989 yılında basılan "Turgut Nereden Koşuyor" adlı kitabında dönemin başbakanı Turgut Özal ve ailesinin yaşamını konu edinmişti.
* Fotoğraf: İrfan Aydoğdu - Kilis Suriye Sınırı/AA