Dün koğuş nöbetçisiydim. Toplu yaşam alanlarında hayatı kolaylaştırmak için çeşitli düzenlemeler yapmak şart.
Günün nöbetçisi; sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamak, günlük temizlik işlerini, öğlen ve akşam yemeği için masayı hazırlamak gün boyu mazgala bakmak gibi ortak belirlenmiş işleri yerine getirmekle yükümlü.
Bu yolla hem günlük hayatı düzenleyip kolaylaştırıyoruz; hem de koğuş sakinlerinin günlük işlere daha adil katılımını sağlamış oluyoruz.
Nöbetçi olduğum günlerde, kişisel işlerimi ona göre ayarlıyorum. Böylece zamanımı daha verimli kullanıyorum.
Günlük gazeteleri okurken daha sonra ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm haber, köşe yazısı v.b işaretliyorum. Eski usul kesme ve tasnif etme işlerini de nöbet günlerimde yapıyorum.
Her gün düzenli olarak takip ettiğim üç gazete üzerinden bir haftanın gündemine dair bilgileri topluca gözden geçirmiş oluyorum böylece.
Dün gazete tararken; Meclisin açılışı, yemin töreni, boykot, seçilmiş vekillerin tahliye edilmemeleri protesto gösterileri, Hatip Dicle'nin oylarıyla milletvekilleri olma aymazlığı, katliamın 18. yıldönümünün öngününde katillerin en başa yazarak ikinci bir Sivas katliamının altına imza atan da uyumlu çalıştığı... , gibi iç politikaya dair gazetelerin manşet, sürmanşet ve birinci sayfaları kaplayan iri puntolarla verilmiş haberler. Ve bütün bunların yanında, iç sayfalara gizlenmiş; yıllardı bir rutin halini almış sadece katledilen ve katilin adının değiştiği kadın cinayeti haberlerine takılıp kaldım.
Düzenli olarak günlük gazete okuyan, radyo ve televizyon haberlerini takip eden herkes Türkiye'de iç politik gündemlerin hızla eskitildiğini, suni gündemler etrafında kamuoyunun günlerce meşgul edildiğini çok iyi bilir.
Bütün bu gündem kalabalığı içerisinde, kadın cinayetlerinin rutin bir hal aldığı gerçeğinin de farkındadır.
Her gün ortalama üç kadın katlediliyor. Türkiye'de.
Ve her bir haberin ayrıntısında, öldürülen kadınların yıllarca eş, sevgili başta gelmek üzere en yakınlarındaki erkeklerin şiddetine maruz kaldıkları.
Birçoğunun savcılıklara başvurarak koruma talebinde bulunduğu. Ancak, korunmadığı bilgisi de yer alıyor.
Yani, her kadın katliamı erkeğin, erkek devletinin izleriyle dolu!
Gazete haberlerinden yola çıkarak özetlediğim bu bilgiler sadece madalyonun bir yüzene ait.
Önüme koyduğum gazete yığını içerisinde dikkatli bir şekilde, madalyonun diğer yüzüne dair haberleri aradım.
Kadın katliamlarına karşı önemli be değerli olda da, çok sınırlı sayıda kadın örgütünün sınırlı protesto haberleri dışında bir habere, bilgiye maalesef rastlamadım.
Hatta bazı gazetelerde yeni bir protesto haberine, eski bir protesto eyleminin fotoğrafını koyduklarını, kısacık bir haberle geçiştirdiklerini gördüm... İrkildim.
İrkildim. Çünkü durum çok vahim göründü gözüme. Her gün üç kadın katledilirken, katliam haberinin bu kadar sıradanlaştırılması. Fotoğraf karesinde neredeyse protestocu kadınların tek tek sayılabilecek kadar az olduğunu görüp de irkilmemek mümkün mü?
Madalyonun bu yüzüne dair sorular soruları kovaladı...
Hakikatten birkaç Metropolde sınırlı sayıda biz bize yaptığımız basın açıklamalarıyla.
Dönem dönem kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine karşı düzenlediğimiz kampanyalarla...
25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı koğuşu örgütleyebileceğimize; kadın cinayetlerini durdurabileceğimize inanıyor muyuz?
Ben, sen, o, biz... Bütün kadınlar tehdit altındayız.
Hedefte insan olarak kadın var.
Katil toplumsal erkektir, toplumsal erkeklikten nemalan bütün erkeklerdir; erkek devlettir.
Hayatımıza kastedenlere, tehditler, kadın cinayetlerine dur diyebilmek için sözüm/seslenişim:
Cins bilincine sahip kadınlara ve kadın örgütlerine!
İlerici, yurtsever, demokrat, devrimci, sosyalist parti ve örgütlerde mücadele eden kadınlara!
Kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi güncel-politik bir görev olarak görüp, buna uygun bir pratik sergilemedikçe; her gün üç kadın ya da daha fazla kadın katledilmeye devam edecek. (FE/ŞA)