Kendiyle kavga ederken başkalarıyla kavgalıymış gibi görünen insanlar topluluğu haline geldik... Tam da Cemal Süreya'nın "mutsuzluğu hak etmek" dediği kıvamdayız...
Araya kaçan sesler de olmasa "uyanırsın ve hiçbir yerdesindir" dediği gibi Chuck Palahniuk'un "nerdeyiz biz - sakin miyiz?" melodisiyle kucaklayacağız artık birbirimizi...
Niye mi girişi bu tanımlamalarla yapıyorum?
Bu satırları, Safranbolu, Eskişehir ve Çanakkale gezi güzergahında döktürüyorum. Bende ki bünye yolculuklarda daha bir içine dönük, izliyor tüm etrafındaki bünyeleri.. İşte tam da bu gezi rotasının içselliğinde deniz- yol- hava taşımacılığının biraz daha sorgulama şiarlarıyla geçtiğimiz hafta "keşke siz de yanımda olsaydınız ve birlikte seyir etseydik" dediğim bir oyun izledim.
İşte tam da kendiyle kavga eden, mutsuzluğu hak etmek panelinde büyük avlara çıkan, hiçbir yerde olmadığının bilincine ortak eden ve araya kaçan seslerden olan bir oyunla selamlıyorum bu hafta da sizleri..
"Alaşağı etmek sadece diğerleri işe yaramadığında son çözüm!" diye nidalanan bir oyun bu defa karşımızdaki... İngiliz feminist yazar Caryl Churchill'in 2005'te yazdığı politik oyunu "Seni Seviyorum Diyecek Kadar Sarhoş"u bu defa Tiyatro Boyalı Kuş'un 2010 Türkiye'sinden feminist bir kadrajla izliyoruz.
Yazar, oyunu ilk olarak 2006'da Londra'da Royal Court'ta sahnelemiş. İngiliz seyircilerden büyük ilgi gören oyun, 2007'de Berlin'de Schaubuhne, 2008'de New York'da Public Theater ve Washington DC'de Forum Theater tarafından sahneye taşınmış. Memleketim coğrafyasındaki tiyatro belleklerine de küçük bir not; Churchill'i daha önce Tiyatro Dot'ta sahnelenen ve büyük ses getiren "Çok Uzak" adlı oyunundan da hatırlayabilirsiniz.
Aşk üzerinden kapitalizm
Seni Seviyorum Diyecek Kadar Sarhoş; baştan söylemeliyim ki bu dönem etkilendiğim birkaç oyundan birisi... 'Bazen bağırmak isteriz' hani, tam da bu kıvamda bir anlatımla karşı karşıyayız. Murat Mahmutyazıcıoğlu ve Fatih Gençkal'ın takdire şayan oyunculukları ve eserin farklı tondaki anlatımı, günümüz apolitik gençliğini bilmediği bir rüyaya yatıracak türden...
Oyunu izledikten sonra kafamda o kadar çok başlık belirdi ki, ama sonrasında konuştuğum oyunun kahramanlarından Murat Mahmutyazıcıoğlu'un dediği gibi; "Büyük laflar söylemiyor oyun, işaret edip, göstermek istiyor, bir derdimiz vardı, siz de bilin ve paylaşın." Ben de gidin, görün istiyorum naçizane.. Büyük büyük laflar yok oyunda, olduğu gibi, yaşadığımız-gördüğümüz gibi, meramını anlatıyor sadece.
Beyoğlu'nun mistik binalarından Olivio Han'ın ikinci katında konuşlanan Rengahenk Sanat Evi'nde mekana özgü (site specitic) olarak sahnelenen oyunun rejisini Jale Karabekir, kulakların pasını silen müziklerini Murat Hasarı, dilimize çevirisini ise Cemile Çakır üstleniyor.
Oyunda, Amerika'yı temsil eden Sam ile İngiltere'yi temsil eden Jack arasındaki aşk üzerinden kapitalizmi anlatan yazar; aşk, tutku ve şiddet eleştirisini gerçek dünya üzerinden farklı bir şekilde dile getiriyor.
Oyunda; Irak'ta yaşanılan savaşta bir türlü ortaya çıkmayan kimyasal silahlar; komünizm gelecek diye yürütülen kara propagandalar; Afrika'da açlığın devam etmesi; Darfur'daki etnik katliam ve maden yatakları ilişkisi; Lübnan'daki kaos; Irak'ta Saddam tarafından binlerce Kürt'ün ölümüne neden olan kimyasal silah kullanımına karışmamak; Dünya Ticaret Örgütü desteklenerek geri kalmış ülkelerin alım gücünü sıfırlamak; zenginlikleri paylaşmayarak milyarca insanı aç ölüme terk etmek; petrol rezervlerini elde etmek için yürütülen psikolojik ve askeri savaşlar acımasızca eleştiriliyor.
Bu cümleler bir film senaryosu değil! Bu semboller ve güç odakları, daha doğrusu oyunun gözümüze bakıp çığırdığı şeyler, bize çok da yabancı değil aslında. Görmek ve anlamak pervazından bakınca gülmek ve ağlamak arasında çok gezinebilirsiniz oyun boyunca..
Oyunda; Sam ile Jack arasında yaşanılan eşcinsel ilişki ve kavgalar ortak amaçları doğrultusunda dünyaya hakim olmak isteyen ABD ve İngiltere çekişmesinin önemli birer fotoğrafını oluşturuyor. Büyük resmin küçük izdüşümüne şahit oluyoruz, Sam ve Jack'in aşkında, tutkusunda ve şiddetinde.
Eşcinsel bir ilişkinin bakışından dünya
Bir başka anlatımda ise dünyayı yöneten iki sevgilinin bir aşk hikâyesi sahnede döktürülen. Hepimizin yakından tanıdığı bir sevgili ilişkisini ele alan Churchill, Jack ve Sam'in ilişkilerini ve yaptıklarını gözler önüne seriyor. Eşcinsel bir ilişkinin bakışından dünyadaki güç dengelerini anlatan oyun, heteroseksüel ilişkileri taklit eden ilişkileri, tüm ilişkiler içindeki güç ilişkilerini farklı bir içerikle bizlere sunuyor.
Gündelik hayat pratikleri içinde, bu iki sevgili dünyayı yönetirken dünyayı kendi çıkarlarına göre şekillendiriyor, oyunun sonunda da bu yönettikleri dünyayı tüketecek noktaya geliyorlar.
Bireyciliğin, kapitalizmin, emperyalizmin, politikanın, demokrasinin, özgürlüğün eleştirildiği oyunda, Jack ve Sam'in aşkları üzerinden öğrenecek ya da hatırlayacak çok şeyimiz var belki de. Yeni dünya düzeninin inşasında, Jack ve Sam ne yapıyorlar? Ya da bu yeryüzündeki bizim Jack ve Sam'lerimiz neler yapıyorlar, biz de bu düzende hangi cephede eriyeniz?
Tiyatro Boyalı Kuş'un bu deneysel oyununda, hayatın ta kendisini görmemiz mümkün. İlişkiler, güç dengeleri/dengesizlikleri...
Aşkı yeniden tanımlamak için, aşkı yeniden düşünmek için yeni bir pencereden bakmamızı söylüyor Churchill...
Tiyatro Boyalı Kuş da seyircisine soruyor: 'Seni Seviyorum Diyecek kadar Sarhoş' musunuz? Alışılmışın dışında farklı bir fotoğrafa hazırsanız işte rotası: 0 212 245 21 09 (BM/EÖ)