* Fotoğraf: Luis Gandarillas / Anadolu Ajansı (AA) - Bolivya
3. Dünya Savaşı genişleme ve büyüme eğiliminde. Bunun paralelinde dünyayı saran iklim ve kapitalizmin krizi derinleşiyor, egemenlerin değil insanlığın yıkımına, çürümesine yol açıyor. Sermaye kesimlerinin sürecin yarattığı tahribatı ezilenlerin üzerine yıkmaya çalışmaları ve onları daha fazla köleleştirme ihtiyacı sonucu neo-faşizm giderek dünyanın çeşitli coğrafyalarında egemenlerin popüler siyasetine dönüşüyor.
Bu zeminin yarattığı etki ve yönlendirmelerin de katkısıyla neo-faşizmin saldırıları tırmanışta. Buna karşın halkların geçmişe nazaran daha bilinçli ve örgütlü anti-faşist direnişleriyle de karşı karşıyayız.
Son zamanlarda neo-faşist siyasetin etkinliğini artırdığı ülkeler olarak Peru, Brezilya, Bolivya ve İsrail ön plana çıkıyor.
Yazıyı uzatmamak adına İsrail'i şimdilik bir kenara bırakıyorum fakat diğer ülkelerde olanlara kısaca göz atalım...
Peru: Darbecilerin kanlı iktidarı
Abya Yala* ülkesi Peru'da 7 Aralık'ta gerçekleştirilen darbe başta ABD olmak üzere kapsamlı uluslararası desteğe rağmen meşruiyetini kuramadı. Halkın ülke çapında darbeci Boluarte yönetimine tepkisi, direnişi sürüyor.
Halk, en az 49 kişi devlet güçleri tarafından katledilmesine, 700 civarında kişi yaralanmasına rağmen erken seçim, adalet ve eski Devlet Başkanı Castillo'nun serbest bırakılması talebiyle sokağa çıkmakta ısrarlı. Özellikle yerli halklar 500 yıllık sömürgecilikten kurtulmaya dönük bir ışık olarak gördükleri Castillo'nun simgelediği olasılığı kaybetmek istemiyor. Tabii bu söylediğim Castillo'nun yaptıklarından bağımsız.
Türkiye'de de özellikle kimi kesimlerde kafa karışıklığına yol açan bir meseleyi açıklığa kavuşturmaya çalışayım.
Castillo darbe mi yapmaya çalışmıştı?
Peru'daki mevcut anayasanın 134. maddesi devlet başkanına bazı koşullar dahilinde Kongre'yi feshetmesi ve yeni parlamento seçimleri çağrısında bulunmasına izin veriyor. Çok sayıda devlet başkanının yargılandığı ve görevden alındığı Peru siyasetinde bu madde daha önce kullanıldı ve erken seçime gidildi.
Fakat bu olayda darbe yapmak için hazırlık içinde olan oligarşik kesimler Castillo'nun ne yapmaya çalıştığına bakmadan darbeyi devreye soktular. Azil oylaması yapıp onu şimdilik 18 aylığına hapse atarken iktidara el koydular. Darbeye karşı 12 Aralık'tan itibaren ülkenin önde gelen işçi-çiftçi, yerli ve kadın örgütleri direniş çağrısı yaparak karşılık verdi.
Gelişmeler karşısında uluslararası ve yerel medya maalesef kötü sınav verdi. Darbecileri destekledi ve halen desteklemeyi sürdürüyor.
Oligarşik kesimlerin elinde olan yerel medyanın tutumu "normal", "patronlarımız kan döküyor ve suçlu..." diye yazacak halleri yok. Onun yerine darbeye direnenlere terrucos (terörist) demeyi seçtiler. Sosyal medyada ise "Hepsini öldürün!" diye bağırmaya devam ediyorlar.
Uluslararası medyaya gelince geneli baştan beri Castillo'nun seçilmesinden hoşnut değildi. Muhtemelen bu son darbede Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) ve ABD'nin oynadığı rolün de aldıkları "iliştirilmiş gazetecilik" tutumunda etkisi büyük olmalı.
ABD malumunuz Ayba Yala halkları tarihinde birçok baskıya, darbeye çeşitli biçimlerde ortak oldu. Peru'da gerçekleşen son darbede ise ABD'nin Peru Büyükelçisi Lisa Kenna'nın bazı "masum" dokunuşlarına şahit oluyoruz.
Basında yer alan bilgilere göre, Kenna darbeden birgün önce savunma bakanıyla bir araya geliyor, darbeden kısa bir süre sonra ise eli kanlı Başkan Boluarte ile buluşuyor. Daha sonra ABD'li yetkililer, "ABD, Başkan Boluarte'yi memnuniyetle karşılıyor ve yönetimiyle daha demokratik, müreffeh, güvenli bir bölge için çalışmayı dört gözle bekliyor. Ulusal birlik hükümeti çağrısını destekliyoruz ve demokrasilerini desteklemek için birlikte durdukları için Peruluları alkışlıyoruz" minvalinde mesajlar paylaştı.
Ne yani, verdikleri oyları savunmak ve kendi geleceklerini belirlemek için sokağa çıkan "teröristler"i mi destekleyecekti Washington'daki Büyük Beyaz Baba?
Ancak onca ölüm ve yaralıya rağmen Peru halkları darbeye karşı direnişe devam ediyor. Darbeciler parlamentoda kendi kendilerini kutsayıp ağırlayabilirler. Ama hiçbir biçimde devlet terörü, uluslararası destek ve güç halklar nezdinde meşruiyet kurmalarına yetmeyecek.
Rahat uyuyamayacaklar...
Brezilya: Darbecilere af yok!
Geçtiğimiz hafta sonu bir diğer Abya Yala ülkesi Brezilya'da bir darbe girişimi yaşandı. Beklenmeyen bir durum değildi. Sürecin nasıl şekillendiği ile ilgili epey değerlendirme yapıldı. Tekrar etmemek hesabına Rafael R. Ioris'le yapılmış söyleşinin merak edenler için yeterince fikir vereceğini düşünüyorum.
Burada biraz gelişen süreçle ilgili Peru'da olanlardan farklılıklara işaret etmek istiyorum. Daha önce Brezilya üzerine yazdıklarımda Biden yönetiminin Bolsonaro'nun "Trump'ın adamı olması" hesabıyla ve daha önemlisi Çin'le bölgede girilen hegemonik çekişme nedeniyle onun kazanmasını istemediğini ve olası bir darbeyi desteklemediğini ifade etmiştim.
Nitekim bu darbe girişimini ABD yönetimi desteklemedi. Ayrıca o sırada ABD'de bulunan ve "çokça karın ağrısı çektiği için" hastaneye kaldırılan Bolsonaro'nun iade ve yargılanması için Temsilciler Meclisi üyeleri tarafından güçlü çağrılar yapıldı. Henüz bu konuda ne olacağını bilmiyoruz.
Peru'nun aksine yerel ve uluslararası basının Brezilya demokrasisini korumaya bir hayli ilgi gösterdiği ve Lula'ya sempatik yaklaştıkları gözlemleniyor. Acaba olay bir askeri darbeye dönüşse ve darbeciler başarılı olsaydı aynı sesleri duyabilir miydik, emin değilim.
Lula yönetimi darbeden ilk elde sorumlu gördüğü kimi kişileri tutuklayacağını ve yargılayacağını açıkladı. Muhtemelen yargılananların sayısı artacak. Ayrıca parlamentoda bir komisyon oluşturularak Bolsonaro türünden kişilerin üzerine gidecekler. Fakat kritik olan şey kurumsal düzeyde ordu ve polise karşı adım atılıp atılmayacağı. Bu aynı zamanda Lula'nın iktidar olup olmayacağını ve ülkenin geleceğini de kuşkusuz belirleyecek.
"Geçmişle hesaplaşma" türünden lafların fetişizmine kapılmadan burada yapılması gereken (başka ülkelerle savaş falan istemiyorsanız, böyle hedefleriniz yoksa) orduyu minimize etmektir. Onun uzantısı diktatörlük döneminin icadı askeri polisi lağvetmektir. Arjantin bu konularda kısmen olumlu bir örnek olmayı sürdürüyor. Orduya karşı bir tasfiye hareketinin kolay olmayacağı çok açık. Lula başta ABD olmak üzere anında birçok uluslararası gücü karşısında bulabilir. Ancak bu görevde yan çizerse bir kez daha kendisine "değişim" için umut bağlayan kesimleri aldatmış olacak.
Başarısız darbeye karşı halk sokaklarda günlerce "Darbecilere af yok!" diyerek yürüdü. Hazır toplumsal destek de varken Lula yönetimi eğer ordunun ülke üzerindeki vesayetini bitirmeyi hedeflemezse yarın çok geç olabilir. Zira Bolsonaro'nun ülkede öyle kolay kolay eritilemeyecek bir toplumsal desteği var. Aynı zamanda Bolsonaro'yu destekleyen silahlı çeteler de mevcut.
Brezilya solunu kolay bir süreç beklemiyor. Aksine Bolsonaro'nun neo-faşist diyebileceğimiz geniş tabanıyla istenmese de hesaplaşma kaçınılmaz.
Umarım arada bu sosyal tabanı çatışma olmaksızın değiştirebilecek politikalar geliştirebilirler. Bir kere daha hatırlatmakta yarar var: Bütün bunlar sadece Brezilyalıların değil, bizim de meselemiz....
Bolivya'da darbecilerin önü kesildi
Bolivya'da uluslararası basınca "muhalefet lideri" diye kutsanan, gerçekte ise ırkçı bir vali olan Camacho, 2019'da yapılan, en az 36 kişinin hayatına mal olan, yüzlerce kişinin işkence gördüğü ve binlercesinin haksız yere hapse atıldığı darbeyle bağlantılı olarak tutuklandı. Camacho yargılama öncesi şimdilik 4 ay içeride kalacak.
Tutuklama kararı daha önce alınmasına rağmen infaz darbe söylentilerinin arttığı bir dönemde gündeme geldi. Nitekim Camacho son zamanlarda valisi olduğu Santa Cruz bölgesinde güya direniş örgütleyerek merkezi hükümetin bu bölgedeki ırkçı- beyaz hakimiyetini sarsacak girişimlerin önüne geçiyor, aynı zamanda parlamentodaki dengeleri Arce yönetiminin aleyhine bozmaya çalışıyordu.
Küçük bir hatırlatma: Geçen yılın başında ABD'den Santa Cruz'a giden silahlar hem Bolivya'da hem de Şili'de yakalanmıştı. Ya yakalanmayanlar?
Camacho'nun tutuklanması sonrası taraftarları ve beslediği paramiliter güçler ellerinde uzun namlulu silahlarla Santa Cruz eyaletini yaktı, yıktı. Şimdilerde daha efendice protestolar yapıyorlar.
ABD "adamımız kapı altına gitti" diye feryat figan "demokrasinin geleceği için" Camacho'nun serbest bırakılmasını istedi.
Ne de olsa uzun bir sürece dayanan suç ortaklıkları var... Mesela 2009'da taa Yugoslavya iç savaşında yer almış Eduardo Rózsa Flores liderliğindeki bir grup paralı askeri Balkanlar-Brezilya üzerinden La Paz'a kim taşımış, kim silahlandırmış, kim finanse etmiş, kim Devlet Başkanı Morales'i hedefe koymuştu? Elbette aynı suç ortaklığı 2019 darbesi için de geçerli.
Devlet Başkanı ve Yardımcısı Arce-Choquehuanca ikilisinin Camacho'ya karşı geliştirdikleri bu hamle şimdilik darbenin önünü kesti. Ancak hâlâ ordu ve polis gücü içinde sağcı kesimler örgütlü ve güçlü. Bunlar tasfiye edilmeden tehlike ortadan kalkmış sayılmaz. Ayrıca ırkçı beyaz-Hırvat-zenginlerin hakimiyetindeki Santa Cruz bölgesinde bu kesimlerin egemenlikleri törpülenmeden yeni komploların önüne geçilemez.
Hâlâ iktidar aşkından vazgeçmiş gözükmeyen Evo Morales de umarım kendine uygun dersleri bu süreçten çıkarır.
Son olarak faşizmle uzlaşarak/helalleşerek onların vahşetini, demagojik aklının saldırganlığını engelleyeceğini varsayanlar olabilir.
Ancak ne tarih böyle bir ahmaklığa kapı aralayabilecek herhangi bir deneyimi bize miras olarak bıraktı ne de bugünün gerçekliği bu tür fantezilere müsamaha duyulabilecek bir zemine sahip. Bu yüzden gelişen neo-faşizme karşı mücadele örgütlü, sistematik ve anti-kapitalist bir kapsamda olmak zorunda. Geleceğimiz buna bağlı...
* "Abya Yala" Kuna dilinde "tam olgunluktaki diyar" anlamına gelir.
(AS/SD)