Bugün ne aşamadayız?
Ne yapıyoruz ya da ne yapmıyoruz?
Ne aşamada olduğumuz ortada. Referandum sonrası Kıbrıslırum tarafına neredeyse küstük ve dış politikada sıkı bir diplomatik atak başlattık. Bunu yaparken de neredeyse uçan kuştan medet umar noktasına geldik.
Başbakanımız Amerika'dan destek istedi.
Eroğlu İngiltere'nin Kıbrıslıtürklere uyguladığı vizeyi kaldırmasını talep etti.
Serdar Denktaş Pakistan'dan sonra Bangladeş'ten tanınma talebinde bulundu.
TC Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, tanınma işini Suudi Arabistan'a götürdü.
Amerika ve İngiltere şimdiki durumda vaad şampiyonları görünümünde.
Biz Kıbrıslıtürkler için refah sağlayacak önlemler alacaklarını söylüyorlar.
Avrupa komisyonlarında bizim için alınmış kararlar da var.
Mağusa limanın ihracata açılması konuşuluyor.
Ercan'dan da direk! uçuşlar için söz alınmış.
Bunlar iyi güzel, bunlara kimsenin itirazı yoktur da Kıbrıslıtürkler referandumda yüzde 65 oranındaki oyu Suudi Arabistan'dan, Pakistan'dan ya da Bangladeş'ten tanınma talebiyle kullanmamıştır.
Yüzde altmışbeş oranındaki oy "Madem Rumlar Annan Planı'na hayır dedi, biz de kendimize kendi bir dünya yaratırız" diye vermemiştir.
Kıbrıslırumların Annan Planı'na hayır demelerini hala hazmetmemiş olabiliriz. Yanlış yaptıklarını da sürekli dile getirebiliriz ama daha önce de vurguladığımız gibi bu sonucun çıkmasında bizlerin de yani Kıbrıslıtürklerin de payı vardır. Bunu inkar edemeyiz. O nedenle 80 binlerin "Çözüm ve AB" doğrultusunda verdiği mücadeleyi atlayıp da Suudi Arabistan'dan, Bangladeş'ten, Pakistan'dan ya da Azerbaycan'dan medet umma noktasına gelmemeliydik.
Bu ülkelerin Kıbrıslıtürk toplumunu tanımalarını küçümsüyor muyuz?
Evet, küçümsüyoruz ve bunun bizlere yararından fazla zararı olduğunu düşünüyoruz.
Kaldı ki bu ülkelerin bile bizleri tanıması o kadar kolay değildir.
Hangi dünyada yaşıyoruz?
Sonra, bu ülkeler bizi tanıyacak da ne olacak? Bizim onlara değil,asıl onların bize ihtiyacı olabilir.
Akıl var mantık var. Bir ülke kendisinden daha ileri ve daha çağdaş bir ülkeyle mi görünmek ister yoksa daha geri olanıyla mı?
Türkiye örneğin neden komşusu İran'la ya da Irak'la birleşmez de Avrupa Birliği'ne üye olmak için çırpınır durur?
Bu kural bizim için de geçerlidir.
Kıbrıslıtürklerin yeri Avrupa'dır. Avrupa Birliği'dir.
"Çözüm ve AB" için bulunacak çözüm yine Annan Planı temelinde ve yine AB şemsiyesi altında olmalıdır.
Bunu zorlamalı ve temaslarımızı bu yönde yoğunlaştırmalıyız.
Denktaş'ın mantığıyla hareket edip "Bir devlet kurduk, yıkmayız" anlayışına prim verir ve her attığımız adımda ayrılığı pekiştirici vaatlere iltifat edersek, bu toplum kırk yıl daha düzlüğe çıkamaz.
Endişemiz işte bu noktadadır.
Hem ne olduğumuzu bilmek zorundayız hem de hedefimizin ne olduğunu.
% 65 oranındaki insanımızın bize hangi mesajı verdiğini ise hiç unutmamalıyız.
Ama görüyoruz ki toplum içinde hatırı sayılır oranda bir insan topluluğu, "Madem Rumlar Annan Planı'na hayır dedi, biz de bizi tanıyanlarla bu yolu yürür, Rumlara yanlış yaptıklarını gösteririz" mantığıyla hareket ediyorlar.
Bu anlayış Ankara'da da var.
İntikamcı bir anlayış yani.
Tabii bu anlayışla hareket edilirken bazı devletlerden elde edilecek menfaatler olacaktır ve bunları ayrılıkçı mantığı kamufle etmekte kullanılacaktır, bu belli olmuştur.
Ancak şunu bilelim ki bu süreç Kıbrıslıtürkler lehine olmayacaktır.
Bizim çıkarımız, Avrupa Birliği ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde daha sağlam bir yer elde etmekten geçer. Hem de her yolu deneyerek ve zorlayarak.
Yoksa, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki haklarımızı Kıbrıslırumlara terk etmişsek- ki daha önce de bunu yapmıştık ve sayın Denktaş hala bunu savunmaktadır- bu çıkar yol değildir.
Ne Kıbrıslırum yönetimine teslim olalım diyoruz ne de Kıbrıslırum toplumu referandumda "hayır" dedi diye şovenizmin ve ayrılıkçılığın batağına düşmeliyiz.
Çözüm ve AB doğrultusundaki mücadeleye devam! (BB)