Yaş kemale erince her ölümün sahiden erken olduğunu insan teki daha kabule alışıyor sanki!
Nejdet Özgüler’i tanımamın üzerinden otuzdan fazla yıl geçmiş gibi.
Şöyle anlatayım; sene 1992, Diyarbakır’ın o yıllardaki Sosyal Demokrat Halkçı Parti belediyesi kültür sanat etkinlikleri yapıyor. Nejdet Özgüler, hafızam yanıltmıyorsa başkan yardımcısı. Kültür sanat işleri kendisinin birinci ilgi alanı.
Musa Anter davetlilerden en namdarı. Adana Belediyesi’nin klasik müzik orkestrası Gazi Köşkünün ön bahçesinde bir gece konseri verecek. Vardım akşam saatinde köşkün bahçesine. İlk dikkatimi çeken çok ciddi bir güvenlik çemberinin olduğu. Nejdet’le karşılaştık, Apê Musa’yı sordum. “Köşkün terasında masasını kurduk demleniyor, keyfi yerinde” dedi. O gece öyle geçti. İki gün sonra Musa Anter’in katledilme haberi bomba gibi şehrin ve ülkenin gündemine düştü.
Ne o gün ne de sonraki günlerde soramadım Nejdet’e, Apê Musa’nın şehre yıllar sonraki gelişinin ruh halini, duygularını!
Nejdet’le hayatın birçok alanında görüştük, yollarımız çokça kesişti. Entelektüel düzeyi hayli iyi, kentin kültürel dinamizmi ile yakın ilişki halinde düzeyli ve sorumluluk sahibi bir şahsiyetti.
Uzun yıllar evvel Antep’ten Diyarbakır’a gelip yerleşmiş biri olarak Antep kültürünü de biliyor olmasına rağmen, o kadar içten bir Diyarbakırlı olmuştu ki; bilmeyenler onu hep Diyarbakırlı olarak tanıyıp biliyordu.
Ben ilk yenidünyalı ve soğanlı kebabı Nejdet’in evinde yedim. Sofralarına muhabbetlerine konuk oldum.
Emekli olduktan sonra eşiyle birlikte Ofis semtinde açtıkları ve daha sonraki yıllarda kentin sicilinde yer alan Kebikeç Kültür Sanat Merkezi, kültür sanat kurumlarının o zor zamanlardaki ilk güzel örneklerinden biriydi.
Kente gelen birçok yazar, sanatçı ve aydının yolu oradan geçti, hatırlıyorum. Tez zamanda önemli bir kültür kurumu olmuştu doksanlı yılların ikinci yarısında Kebikeç.
Sonraki yıllarda İstanbul’a yerleşti Nejdet. İstanbul’daki kitap fuarlarında imza günlerime dostlarıyla birlikte hep geldi. Kitaplarımın ilk edinenlerinden biriydi dersem mübalağa olmaz.
Çok dikkatli ve detaycı bir okurdu. Sadece benim kitaplarımla ilgili değil, ilgi alanım dahilinde olduğunu hissettiği bir kitabı okuduktan sonra kitabın içeriği ile ilgili mutlaka yazar mesaj yollardı.
Uzakta olmak engel değildi. Sıkça arar, ağırlıklı olarak kültür sanat gündemi üzerine uzun sohbetler ederdik.
Zarif, odağına insan olmanın erdemini yerleştirmiş, sahiden bir öğretmen, ama eğitmenliği asla ihmal etmeyen, bilginin paylaşıldıkça kıymeti olduğuna inanmış bir dosttu.
Geriye dönüp ardından baktığımda, entelektüelitenin zerre değerinin kalmadığı bu çorak zamanlarda Nejdet Özgüler gibi insan güzelleri göçüp gidince hayat sahiden ıssızlaşıyor.
Her gidiş yitişmiş gibi algılansa da dönüşün hüznüne gebe olan sanki. Anılar, bırakılan kalıcı izler kabilinden…
Ruhunu şad ederken o güzel adamın verimkâr anılarının yanında, kitaplığı şehriyle buluşacak…(ŞD/AÖ)