Referandum propagandalarının insanı yorar hale geldiği günlerde, oturup düşünmeye başladım: Ne diyeceğimize karar versek bile (ki büyük çoğunluğun o veya bu sebeplerle bu kararı verdiğine inanıyorum artık) bu kararları destekleyenler nedir? Bu kararlar bizi nasıl bir pozisyona sokar?
Referandum uygulamasını, daha çok, sorulan bir soru olarak değerlendirmeyi seçiyorum. Bize bir soru soruluyor, metni uzun da olsa, bu sorunun sonucunda bizden "Evet" veya "Hayır" dememiz bekleniyor. Peki bir insan, kendisine yöneltilen bir soruya cevap verirken neleri göz önünde bulunur?
Bir soruya cevap verebilmeniz için, öncelikle soruyu oluşturan basamaklara karşı düşünceleriniz bu eylemin olup olmayacağını belirler. Yani soruyu size yönelten kişi/kurum/topluluk hakkındaki düşünceleriniz, sorunun kendisine dair olan düşünceleriniz olarak bu basamakları ayırabilirim. Bunları biraz daha açacak olursak eğer:
- Sorunun kaynağı hakkındaki düşünceler dediğimizde konu bu ögeyi sevip sevmemeniz gibi basitçe bir ayırım değildir. Bu ögenin sizde bıraktığı izlenimin tüm dalları --saygı, nefret, samimiyet, vb.-- bu kategorinin içindedir. Bu dalların tümünün değerlendirilmesinden sonra zaten size soruyu yönelten ögenin durumu hakkında bir yargıya varırsınız. Bu yargı sonucunda pozitif yöneliminiz yüksek olduğunda, soru ne kadar mantık dışı olursa olsun cevap verme isteğinde bulunabilirsiniz. Tıpkı, ailelerin kendi çocuğunun sorduğu, cevabını anlayamayacağını ebeveynlerin adları gibi bildiği o sorulara verdikleri cevaplar gibi.
- Sorunun kendisine dair düşünceler ise sorunun cazibesi ile alakalıdır. Size yöneltilen soruya cevap verme isteğiniz, sonuçlarında kazanacağınız / göstereceğiniz / kanıtlayacağınız neler var ise, daha doğrusu bunlar ne kadar değerli ise o kadar fazla cevap verme ihtiyacı doğar içinizde. İsterr bir tartışmada üste çıkmak olsun, ister yeni sevgilinizi tanıtmak için girizgah, sorulan sorunun sonuçları ne kadar tatminkar, getirisi ne kadar zengin ise, o kadar cevap verilmeye müsaittir.
Gelelim referandum sorumuza. Bana göre bir Anayasa değişikliği olacaksa, olması gerekenler öncelikli olarak bunlar olmamalı. Yani sorunun kendisini kalitesiz, sonuçlarını da kazançsız görmekteyim. Bu sorunun ne bana, ne de içinde bulunduğum ülkeye ayakları yere basan bir getirisi yok. Peki soruyu soran? Hükümetimiz. Hükümetimize karşı ne sevgi, ne de nefret beslemekteyim. Bu da sadece onlar diyor diye bir cevap verme isteğimi de ortadan kaldırıyor.
Bu kadar şeyi oyumu "boş" atacağımı belirtmek için mi yazdım? Tabii ki hayır. Aslına bakarsanız benim gibi düşünen ve ne yapacağını bilemeyen bir kitle var, çevreleri "Evet" veya "Hayır" kutuplarına yakınlığında da olsa. İşte burada bize bu çıkmazı sunanlara olan kırgınlığım başgösteriyor.
Çünkü ben (veya benzeri kişiler) bu iki değerlendirmeden daha az "kötü" olanı seçip, ona oy vereceğiz. Neden? Sadece karşı taraf başarısız olsun diye. Yani "Evet kazanmasın" diye "Hayır" diyecek, ya da tam tersini yapacağız.
Peki bu bizi ne yapar? Karşısındaki insanın başarısızlığını isteyen, bunun için çabalayanlardan farklı yapmaz mı? Ne yazık ki yapmaz .Vicdan olarak o insanlarla aynı kefeye koyar. Peki bu sıfatı hak edecek kadar kötü insanlar mıyız? Pek sanmıyorum.
Her şeyi derleyip toplarken en son düşüneceğimiz şey de herhalde şu olur: Bir ülkenin Anayasa değişikliği referandumunda kararlarım neden bu kadar acımasız ve dar görüşlü olmak zorunda?
Neden "Evet" ve "Hayır" ın yanında "Şu maddeleri doğru dürüst düzenleyin" seçeneği yok. Kalabalıkların peşine takılmadan önce, bunu bir daha gözden geçirmek gerekli diye düşünüyorum. (SK/EK)