Kadının biri eline ayna alır. Uzun uzun bakar yüzüne. Kadın yüzünde, küçük bir kız çocuğunun silik siluetini görür. Bakmaya devam eder.
Sonra da bir erkek silueti görür. Yüzündeki yüzlerin peşine düşer. Yüzündeki yüzlerin kime ait olduğunu anlayınca da aynasını bırakmaz, çevresinde yüzünde silik siluetler taşıyan kadınlara çevirir.
Okuyacağınız üç bölümlük bu yazı dizisi, cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınların bir araya gelerek yaşadıklarıyla yüzleşme ve yaşadıklarını anlamlandırma sürecini anlatmaya çalışmaktadır.
Ağlamayı bırak
Benim yazı dizisiyle olan bağıma gelince... Yıllarca arkadaşım olan ancak her ikimizin de istemesine rağmen dost olamadığımız bir kadın arkadaşımla geçen yıl buluşmamızla başladı. Gözlerini boşluğa dikerek çocukken maruz bırakıldığı cinsel şiddeti anlattı.
Şaşkındım. Ağlamamak için kendimi zorlasam da ağlamaya başlamıştım. Tepkisi şaşkınlığımı daha da artırdı. "Ağlamayı bırak şimdi yapacak çok işimiz var." dedi.
Kendisinin ve cinsel şiddete maruz bırakılmış diğer kadınların öykülerini yazmamı istiyordu. "Yapamam" dememi duymazlıktan gelmiş, kalkarken de bir hafta sonra buluşacağımız adresin yazılı olduğu kâğıdı elime sıkıştırmıştı.
Tedirgindim. Tek bir öyküyle allak bullak olmuşken, benzer birçok öyküyü dinleyebilecek ve onları yazabilecek güce sahip olduğumu düşünmüyordum. Ama bir hafta sonra kendimi adresi verilen kapının önünde buldum.
Tedirginliğim bir sarılışla geçti
Kapının zilini çalmak yerine, apartman boşluğunda volta atıyordum. Karşı kapının açılmasıyla irkilip aceleyle kapının zilini çaldım. Kapıyı hafif tombul, güler yüzlü bir kadın açtı.
"Ben Elif" dememle kollarını iki yana açıp beni sıkıca bağrına bastı. Rahmetli anamdan bu yana kimse bana bu kadar içten sarılmamıştı. Bir sarılışta tedirginliğim geçmişti.
İçeri girdiğimde tedirginliğin yerini şaşkınlık aldı. İçerdeki kadınların nerdeyse tamamını tanıyordum.
Yıllarca yan yana yaşadığım bu kadınların nasıl olmuştu da en uzağında yer almıştım? Kendime kızdım.
"Ben" dilini kullanabilmek
Her hafta görüşmeye katılmaya başladım. Her görüşmede, bilinçaltına itilen, bastırılmaya çalışılan an'lar, su yüzüne çıktı. Kolay olmuyordu. Hep birlikte canımız yandı.
Hep birlikte ağladık. "Tamam" diyordum "Gelecek hafta kimse gelmez. Grup biter." Bitmedi. Azimle devam edildi. Özel olan politiktir bilincine ulaşmış kadınlar, acıların birlikte sarılacağını biliyorlardı.
Yazılıp başkalarıyla paylaşılması düşünülen öyküler şekillendi. Yazılmayı bekliyorlardı. Yazarken nasıl bir dil kullanacağım konusunda kararsız kaldım. "Ben" dilinin dışında bir dil kullanmak, feminist etiğe sığmazdı.
"Ben" dili kullandığım zaman da çevremdeki insanlar doğrudan bir şey sormasalar da sorgulayan gözlerle bakacaklar hatta dedikodu yapacaklardı.
Bu kaygılarla uzunca bir zaman kalemi elime alamadım. Kalemi elime alıp yazmaya başladığım gün kendimi çok güçlü hissettim. Önemli olan bu öykülerin paylaşılmasıydı. Gerisi umurumda bile değildi.
Üç bölüm, üç kadın
Yazı dizisi üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, dizide yer alan üç kadının gruba katılmadan önceki yaşayış biçimleri; ikinci bölümde grupta paylaştıkları; üçüncü bölümde ise gruptan sonraki yaşayış biçimleri yer alıyor.
Elimde birçok kadının öyküsü olmasına rağmen ben üç kadının öyküsünü seçtim. Nedenine gelince, bu üç kadının iyi bir örneklem oluşturması ve onlarla diğer kadınlara nazaran daha sık görüşmemdi.
Diğer öykülere ise devam etmesini arzu ettiğimiz yazılarda yer vereceğim.
Her bölümde kısaca bilgi vereceğim. Bu sebeple sözü uzatmadan ilk bölümün açıklamasını yazıp sözü kadınlara bırakmak istiyorum.
Yukarda da belirttiğim gibi ilk bölümde öykülerini paylaştığım kadınların gruba katılmadan önceki yaşayış biçimleri yer alıyor. Öyküsünü paylaştığım her bir kadın kendine birer isim seçti. İsimlerinin anlamlarını paylaştıktan sonra sözü onlara bırakacağım. Başlıyoruz. (ED/NM)
* Haberimizde kullandığımız görsel, Arzu Başaran'ın bir eseridir.