Kaç gecedir uyuyamıyoruz? Sahi kaç gece oldu?
Önceki gün Varto’da olası bir katliamın korkusuyla sabahı etti pek çoğumuz. Dün gece ise Silvan’la.. Daha önceki gecelerimizde ise Silopi, Şemdinli, Cizre… vardı. Çok daha önceki günlerde gecelerimizi yaran uçak seslerini dinlemeye mecbur olduk… Az sonra dağlarımızı bombalayacağını bildiğimiz savaş uçaklarını… dağlar bombalanırken, yaşadığımız sokaklara atılan gaz bombalarının kesif, acıtan kokuları vardı gecelerimizde… 20 temmuz Suruç katliamında bu yana aslında kesintisiz biçimde haram uykular bize…Her an bir yargısız infaz, kuşatılmış ve katliam riski altında bir kent haberi doluyor gecelerimize…
Bu noktaya nasıl geldiğimizi soruyor herkes. Bölgedekilere göre tartışmasız sorumlu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hırsları… Sebeb olan mutlaka bu ülkenin insanlarına yaptığı kötülük ve savaş suçundan bir gün yargılanacak… Eğer yargılanmasa biliniz ki kötülük kazanmış olacak….
Olan ne? diye soruyor bazı insanlar. Olan şu ki; nihayete erdirilmemiş çözüm ve ateşkes süreçlerine has basit bir diyalektik işliyor. Ne mi?
Eğer bir ateşkes süreci nihayete erdirilemeden bitirilir ise kesintiye uğrar ise ara verdiğiniz savaş çok daha derin, çok daha yıkıcı ve bir üst aşamada giriverir hayatlarınıza. Bunu ben değil deneyimler söylüyor. Bu aşamadan sonra ne savaş bıraktığınız yerde başlar ne de olası çözüm süreci. Çok daha ciddi, somut ve sonuç alıcı bir çözüm süreci ancak durumu paklar. Lisede bir fizik hocamız vardı: Denenmişi, deneyimleneni tekrarlamak aptallıktır diye… Artık bunu da dünya deneyimlerinden ders çıkarmayan düşünsün diyemiyorum. Birilerinin aptallığı sonucu gencecik, yoksul, yaşlı… her türlü insanımız çalınıyor hayatlarımızdan, yarın bizde olabiliriz bu hayattan koparılan, kimbilir!
TIKLAYIN/ Suruç'tan Bugüne Savaşın Aldığı Canlar
Yukarıdaki deneyimi bizim için hakiki kılan örneğe gelecek olursak: 2013 ateşkes ve çözüm sürecine bizi getiren olaylar dizisini hatırlayın lütfen! Oslo süreci henüz sürüyor iken kentlerde KCK operasyonları, gerilla alanlarında ise toplu ölümlere yol açan saldırılar vardı.
Tarih 23 temmuz 2012 yi gösterdiğinde gerilla atılımı gerçekleşti ve O zamana kadar yapmadığı, çoğu insana çılgınca gelen bir şey yapmaya başladı: Başta Botan, Zagros olarak tanımladıkları hat olmak üzere bir çok bölgede gerilla alan tutmaya başladı! Şemdinli, Cizre, Yüksekova, Başkale gibi kentlerin çevresi kuşatıldı. Kentlerin kırsal hatları ve geçiş yolları gerilla tarafından günlerce terk edilmemek üzere tutuldu. Kentler kuşatılmak üzereydi, öte yandan cezaevlerinden ölüm orucu haberleri gelmeye başladı. İşte bu durumun yarattığı zorlanmayla beraber iktidar, hızla ateşkes ve çözüm sürecini gündeme getirdi.
Bu saldırı ve direniş haline bir tek kişi son verebilirdi; Öcalan! Ona gidildi. Yılbaşı ile beraber iktidar çözümden bahsetmeye başladı. Oslo’dan daha ileri bir aşamaydı yaşanan. Çünkü ilk defa Öcalan baş müzakereci olacak biçimde devlet tarafından açıkça tanınmıştı! Orta şiddette savaş bıçakla kesilir gibi kesildi…
Seçim süreci ile beraber AKP ve Erdoğan’ın sonlandırdığı çözüm süreci ile bugün savaş 2012’dekinden daha derin ve sarsıcı olarak geri döndü. Artık salt kırsalı tutan bir gerilla yok, kentleri tutan ve öz yönetim ilan eden sivili bol bir hareket var. Artık çok sayıda savaş uçağı ile dağlara bir gecede 400 sorti yapmakla övünen bir devlet, her güne denk gelecek biçimde kentlerde yargısız infaz etme özgürlüğü tanınmış bir asker-polis korosu faaliyeti, kentlere katliam pahasına girmeye çalışan bir güvenlik konsepti var.
Şimdi buradan nasıl çıkılacak? Madem denenmiş olanı deneme aptallığına sürüklendik, o halde yine deneyime bakmak zorundayız: bir üst aşamaya müzakere sürecine geçmeliyiz. Öcalan bir baş müzakerecinin koşullarına; karşısındaki güçle adil ve eşit müzakere geliştirebileceği olanak ve özgürlüğe kavuşturulmalı, gözlemci ve diğer müzakere kurulları hızla oluşmalı, parlamento sürecin siyasi ve yasama sorumluluğuna çekilmeli ve geçiş dönemi adaleti için mutlaka bir hakikatler komisyonu hayata geçmeli. Sistem değiştirmeye bunca meraklı olan Cumhurbaşkanı, arzu ettiği tekli iktidara değil demokratik bir sisteme geçiş için rol oynamalı. Oynamıyorsa, yerine bu rolü oynayacak olanı halk seçmeli. Kimsenin daha çok acı ve insanlığı utandıran süreçler yaşamaya tahammülü yok...
Başka yolu olduğunu sanan varsa çok yanılıyor. Zira ölmek ve öldürmekle sorun çözülmüyor. Bunu da deneyimler söylüyor! (YG/HK)