"Çok Satan" kitapların yazarı Makar Alekseyevich Devushkin'le röportaj
Prens V.F. Odoyevsky
"Ah şu hikayeciler! Yararlı, hoş, güzel şeyler yazacaklarına en gizli saklı şeyleri kazıp çıkarırlar!.. Keşke yazı yazmalarını yasaklayabilseydim. Ne bu canım, okursun, okursun... dalarsın düşüncelere. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kafana bir sürü garip düşünce doluşuverir. Keşke topunun yazmasını yasaklayabilseydim, keşke!"
(Bu parça V.F. Odoyevsky'nin Yaşayan Ölü (1839) adlı kısa hikâyesinden alınmıştır.)
Makar Alekseyevich Devushkin bir roman kahramanı. Gerçek bir kişi değil yani. Ama bazen kahramanlar varoldukları yapıtları okuyan kişilerle romanda yazılı olanlar dışında da konuşurlar. Belki de okurlar, o kahramanların kendileriyle konuştuklarını sanır. Ben de onun kahramanı olduğu Dostoyevski'nin "İnsancıklar" adlı romanını okurken öyle oldu.
Makar Alekseyevich Devushkin romanın içinden çıkıp geldi ve karşıma oturdu. Onunla biraz söyleştik. Dostoyevski'nin romanında anlattığından farklı yanları varmış, onlardan söz ettik.
Biraz geveze, belki de yaşlı insanların hepsi böyle. Ben bir soru sordum, o bir dolu başka şeyden söz etti. Yine de onunla söyleşmek hoşuma gitti. O sırada söyleşilerimi kaydettiğim ses alıcısı açıkmış.
Söyleşimiz bitip kitabına geri döndüğünde konuştuklarımızın kaydedildiğini fark ettim. Çözümledim ve sizlerle paylaşıyorum:
SORU: Sevgili Makar Devushkin romanlarınızı nasıl yazıyor, nasıl çalışıyorsunuz?
MAD: Dün akşam sekiz civarında uyandım - öğleden sonraları bir-iki saat kestirmeyi severim- hava kararmaya başlamıştı, bir mum yaktım, bir kâğıt buldum, tam kalemimi açarken birden kafamı kaldırdım... Ben de bir zamanlar iyi görürdüm! Yaşlılık şaka değil! Şimdi gözlerim bulanık görüyor. Akşam çalışınca ertesi sabah gözlerim kan çanağı gibi oluyor, yaşarıyor.
İnsan içine çıkamıyorum. Ama dün gece, düşündüğümün tersine gayet güzel uyuduğumu, buna da çok memnun olduğumu söylemeliyim. Üstelik şimdi bahar, insanın aklına hep hoş ve tatlı şeyler geliyor. Her şey gül gibi pembe oluyor...
Eskiden tam bir keşiş gibi yaşıyordum, öyle huzurlu ve sakindim ki, iğne düşse duyuluyordu. Oysa (şimdi her yerde) gürültü patırtı, bağırış çağırış ve uğultudan başka bir şey yok. Ev sahibem ufak tefek, pasaklı bir ihtiyar. Bütün gün terlikle ve sabahlıkla dolaşıp (kızına) bağırır durur. Herkesten uzakta rahat rahat yaşıyorum. Kendime bir yatak, bir masa, bir konsol ve birkaç tane de sandalye buldum. Kuşkusuz çok daha iyi evler bulunabilir ama önemli olan rahatlık. Aslında bütün bunları kendi rahatlığım için yaptım. Üstelik ev ucuz da.
(Ama) düzenli bir şekilde çay bile içemiyordum. Ama şimdi hem çay hem de şeker alabilecek kadar param oluyor. Biliyorsunuz, bir çay bile içememek utanılacak şey. Buradaki insanların hali vakti yerinde; bu yüzden de insan sıkıntı duyuyor doğrusu. Ele güne karşı durumu kurtarmak için çay içmek gerekiyor. Yoksa çaya düşkünlüğümden falan değil. İnsanın nakit paraya da ihtiyacı oluyor, çizme, üst baş almak gerek. Zaten geriye de pek bir şey kalmıyor.
(Biliyorsun, düşük düzey bir memurum aslında. Bu yüzden bu "fason roman" yazma işine giriştim. Ama bana yazdıran yayıncılar, yazıp romanı onlara teslim ettikten sonra bir türlü söz verdikleri parayı ödemiyorlar. Hep bazı bahaneler buluyorlar, ertelemek için. Onlara üç roman yazdım. Belki her biri 20 baskı yaptı. Ama bana verdikleri toplam para, üç aylık aylığımı karşılamıyor. O da bir seferde vermediler, parça parça... İlk verdiklerinde yazma işimi kolaylaştırmak için bir eski daktilo almıştım. O da bozuldu. İkinci defada alacağımla onartırım dedim, o sırada bir hastalık girdi araya, o parayı da beni tedavi etsinler diye doktorlara harcadım. Üçüncü ödeme en azıydı, ev sahibemin kızı evleniyordu, o kadar kahrımı çekti diye ona bir düğün hediyesi aldım. Yeniden bir para verirlerde ve o sırada bir başka harcama yeri çıkmazsa daktilomu tamir ettireceğim. Aslında bunları yazmak beni eğlendiriyor. Hele hele çok okunduğunu bilmek daha çok eğlendiriyor.
Hiç para vermeseler de yine de yazardım. Sanırım onlar da anladılar bunu. O yüzden az veriyorlar. Dediğim gibi) aldığım maaş belli. Gerçi ben bundan yakınmıyorum, halimden memnunum. Bana yetiyor. Birkaç yıldır yetiyor. Ara sıra ikramiye falan da alıyorum. Burayı tercih etme sebebim rahatlığı. Beni tek cezbeden şey rahatlık. Doğruyu söylemek gerekirse, benim eski dairem gerçekten çok daha iyiydi, daha genişti. Kuşkusuz şu anki odamdan da bir şikâyetim yok, hatta birçok açıdan daha eğlenceli, bir sürü farklılıkları var. Buna diyeceğim yok ama yine de eski yerimi özlüyorum. Biz eski -daha doğrusu- yaşlı insanlar eski şeylere sanki bizden bir par-çaymış gibi alışıveririz. Oda küçücük, duvarlar... neyse canım, söylenecek ne var? Duvarlar duvar gibiydi işte.
SORU: Romanda eskiden şiir yazdığınızı söylüyordunuz, şimdi çok satan kitaplarınız ise daha çok öykü ve kısa roman şeklinde. Gerçekten de çoğu da iyi satıyormuş. Ama genellikle de işlediğiniz konuları başkalarından aldığınızı söylüyorlar, neden?
MAD: İnsan ihtiyarlayınca, başında bir tutam saçla neden aşk maceralarına girişir acaba?.. Şunu da söylemeliyim ki insanoğlu gariptir, çok gariptir. Bazen bir şey söyleyiverir sonra da ondan etkilenir. Bütün bunlar benim aptal hayal gücümün bir ürünüydü. Bazen insan duygularına kapılıp saçma şeyler yazabiliyor. Bunun nedeni de kalbin aşırı taşkınlığından başka bir şey değil.
Şiire gelince...şu kadarını söyleyeyim ki, benim yaşımda bir adamın öyle şiirle falan uğraşması pek yakışık almaz. Şiir saçma bir şey zaten! Günümüzde okullarda şiirle uğraşan çocuklar dayak yiyor... Bu iş böyle...
... Geçmişi hatırlamak beni hüzünlendiriyor... Garip ama hatıralar hoş bile olsa yine de hüzünleniyorum. Benim anılarımda bazen beni üzen kötü şeyler bile kötülüklerinden arınır ve göz alıcı bir ışık halinde hafızama yayılır. Eski ev sahibimle sakin bir hayat yaşardık.. Öldü gitti kadıncağız. Şimdi onu hüzünle anıyorum. İyi bir insandı, oda için benden çok kira istemezdi. Işık ve yakıt giderlerini paylaşırdık.
Çok iyi ifade yeteneğim olmadığını biliyorum. Biraz komik şeyler yazmaya kalkışsam bir yığın saçmalık yazdığımın farkındayım. Bunu bana kimsenin söylemesine gerek yok. (Öte yandan) Hiç kimse hakkında taşlamalar yazamam hayatım. Boşu boşuna gevezelik edemeyecek kadar (da) yaşlıyım. İnsanlar bana gülerler.
Ben (yazmaya) başladığımda on yedi yaşındaydım. Yakında otuz yılım dolmuş olacak. Bu yolda çok (şey öğrendim). Olgunlaştım, kurnazlıklar öğrendim, insanları tanıdım. Yaşadım, hatta beni neredeyse nişan takmak için aday göstereceklerdi. Belki bana inanmayacaksınız ama inanın ki böyle oldu. Peki sonuç ne oldu? Kötüler buna engel oldular. Ben cahil ve aptal bir insan olabilirim ama kalbim herkesin kalbi gibidir. Kötü niyetlinin biri bana neler etti biliyor musunuz? Bana yaptıklarını anlatmak bile utanç verici. "Neden yaptı?" Uysal bir insan olduğum için. Sakin ve iyi niyetli olduğum için! Hoşuna gitmediğim için... Hiçbir şeyimi beğenmez oldular. Her şeyimi değiştirmeliydim. Bütün bunlar her gün tekrar tekrar söyleniyordu. Artık alışmıştım. Ben her şeye alışabilirim, çünkü uysal bir adamım, küçük bir adamım. Ama bütün bunların sebebi ne diye soruyorum? Kime ne yaptım? Peki öyleyse neden başıma bunlar geldi? (Bilmiyorum!)
(Tamam) edebi bir tarzım yok, olmadığını biliyorum, bu yüzden de (çok) yükselemedim. Şimdi size de içimden geldiği gibi (anlat)ıyorum... Tek bildiğim bu. Eğer herkes (iyi) yazar olursa (çok okunur kitapları yazma işini) kim yapacak? Söyleyin, yanıt verin bakalım. Gerekli olduğumu, bana ihtiyaç duyulduğunu biliyorum, saçmalıklarla insanı üzmenin hiç gereği yok. Ama artık bu konuda bu kadarı yeter! Daha fazla konuşmak istemiyorum. Olayın sıcaklığıyla biraz fazla uzattım. Yine de insanın zaman zaman kendini göstermesi ve elinden geleni yapması iyi bir şey. (Bazen başka şeyler de) yazmak istiyorum ama nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
SORU: Ama gerçekten konularınızı belirlerken başka yazarlardan esinleniyor musunuz?
MAD: Aslına bakarsanız o sevimsiz kitapları okumadım. Şöyle bir göz attım ve insanları güldürmek için, soytarılık olsun diye yazılmış bir şey olduğunu gördüm. Belki eğlenceli olabilir, belki (okurlarım) bundan hoşlanır diye düşündüm. Ama (aslına bakarsanız onlar da) gerçek edebiyat eserleri (sayılmaz. Bazıları) görmüş geçirmiş, uzman (kişiler. Bir kaçı) cesur bir kaleme ve iyi bir üsluba (sahipler.) Dedikodulara, o adi dedikodu(cu)lara inanmayın. Bunları ben kendi isteğimle yapıyorum...
Edebiyat bir resimdir ya da daha doğrusu hem resim hem de aynadır. Duygunun ifade edilmesidir, ince bir eleştiridir, öğretici bir belgedir. Bütün bunları yavaş yavaş öğrendim. Size şunu dürüstlükle söyleyebilirim, (bazen,) kendi yetersizliğimi anlıyorum, hiç sesimi çıkarmıyorum. Böyle bir ortamda bizim gibiler ancak bu kadarını yapabilirler. Onlar gibi olamadığım için üzülüyorum.
Daha yararlı bir şeyler yapabilirim; oturup bir şeyler yazmak gibi. Böyle bir şey hem benim için yararlı olur hem de onları sevindirir. (Ama) bu işten ne paralar kazanıyorlar bir bilseniz! Bana verdikleri ise çok azı. Nasıl yaşadığımı görüyorsun!... (Yayıncılar) çok kazanıyor! Bir kâğıt dolusu yazı yazmak için ne kadar çaba harcar insan?
SORU: Yani "evet" mi diyorsunuz?
MAD: (Bakın o) kitapları okuduğum zaman sanki kendim yazmışım gibi hiss(ediyorum.) Böyle bir kitabı (aslında) ben de yazabilirim (diye düşünüyorum). Neden ben yaz(mamış olayım?) Ben de kitapta anlatılan aynı şeyleri hissediyorum. Gerçek gibi! Okuyun bakın, canlı gibi! Kitapta kendimi gördüm. Benim çevrem de böyle. Kuşkusuz onlar kibarlar sınıfının kurallarına göre yaşadıkları için olay farklıymış gibi görünüyor ama aslında aynı şey onlara da olabilir.
Her şey olabilir. (Böyle) aptalca fikirlere kulak asmayın. (Söylenen) saçma (sözlere) aldırmayın. (Çok satan listelerine bakın, yazdığım kitapları) tekrar dikkatle okuyun, sözümü tutup şu ihtiyarı memnun edin. O zaman Tanrı da sizi ödüllendirir, mutlaka ödüllendirir. (Şimdi bana izin ver genç adam, yoruldum. Ben yine romanıma döneyim. Sakın oradakilere burada anlattıklarımdan söz etme. Hele benim romanımı yazan o büyük yazar duymasın.
Kim bilir belki kıskanır ve beni romanından çıkarır. Sus, söylediklerimi yalnızca sen bil, o kadarı bana yeter. Ben de böylelikle biraz daha iç huzuruyla romanımın içinde zamanın sonuna kadar yaşayabilirim.) (MS/EÖ)
(*) Bu sanal söyleşi Dostoyevski'nin "İnsancıklar" adlı romanındaki "Makar Alekseyevich Devushkin'le gerçekleştirilmiştir. İtalik olarak dizilmiş bölümler kitaptan alınmıştır.
Sorular ve parantez içindeki bölümler kurgusal olup bana aittir.