Hakan Albayrak, Kürtlerin ve Alevilerin Erdoğan'a karşı olan öfkelerini anlamadığını belirttiği Yeni Şafak'taki yazısını "Sanırsınız Erdoğan başbakan olmadan evvel Kürtler, Aleviler yeryüzü cennetini yaşıyorlardı da Erdoğan onların hayatlarını cehenneme çevirdi. El insaf!" diyerek bitiriyor.
Bir Bektaşi dedesinin torunu olarak bu öfkeyi anlatma çabasına gireyim istedim. Nazeninin sabır ve hoşgörü tavsiye eden sesi hala kulağımda iken. Albayrak'ın geçen yılki Mavi Marmara eylemindeki tavrının Ortadoğu'nun mazlum halklarına gönül kapısını açık bırakmış herkeste izi olduğuna inanç da var elbette. Anlamadığına dair samimiyetine inanma arzusu da.
Liderlik, beklenti yönetme sanatı. Bir topluluğa, bir topluma geleceğe dair bir tasavvur sunarsınız. Bu vizyonu gerçekleştirme doğrultusunda da beklentiler yaratırsınız. Eğer toplum bu hayali paylaşır, beklentileri ulaşılabilir görürse ikna olur, sizi desteklemeye başlar ve harekete geçer.
Hayali gerçekleştirme doğrultusunda beklentilerin tamamının gerçekleşmesi mümkün olmaz. Toplum çelişki ve çatışmalarla yol bulduğundan ötürü, ne kadar güçlü olursa olsun bir lider tüm taleplere karşılık veremez. Peygamberlerin dahi yapamadığını politik arenadakilerden beklemek çok da makul sayılmaz.
Gene de işbu beklenti yönetiminde bir takım eşikler bulunur. Herhangi bir alanda beş tane beklenti yaratıp önemsenen üç tanesini gerçekleştirdiğinizde bir nebze hayal kırıklığı yaşasa bile ahali hayali ve lideri terk etmez. Ancak beş vaatte bulunup sadece bir tanesini gerçekleştirirseniz topluluk önce soğur, sonra kızar ve uzaklaşır, en nihayetinde de kandırılmışlık duygusuyla öfkelenir.
Toplumsal manipülasyonun önemli isimlerinden Goebbels'in "kitle, kadın gibidir" tespitinden yola çıksak bile çok karmaşık arka plandan süzülen bu basit ve sade akışı takip edebiliriz. "Bir kadınla ilişkisinde beklenti yaratıp sonrasında kadının öfkesine hedef olmuş her erkek ve bu öfkeyi iliklerinde hissetmiş her kadın, erkek egemen siyaset mekanizmamızda olan biteni anlayabilir kolaylıkla"
Erdoğan'ın başına gelen de farklı değil. Birinci Cumhuriyetin otoriter, tek tipleştirici Türk ve Sünni vatandaşlık tanımını değiştirmek için hamle yapmış ancak iki yıl içerisinde hem Kürtlerin hem de Alevilerin beklentilerinin çoğu havada kalmış vaziyette. Geldiğimiz noktada ne TRT Şeş ile Kürtlerin yetinmesi mümkün, ne de Diyanet Başkanı'nın evlere şenlik Cemevi ziyareti ile Alevilerin.
Kırılmış umutların boşalttığı yüreklerde birikenin adı öfke.
Diğer partileri görmeyen ve sadece Ak Parti'nin seçim çalışmalarını izleyen yabancı bir heyetin varsayımı 2011'in yerel seçim olduğu olacak muhtemelen. Erdoğan, kendisini iyi ve güvenli hissettiği alana belediyeciliğe ricat etmiş gözüküyor. Zorlanılan, aşılamayan engeller karşısında regresyon yalnızca sıradan insanların değil liderlerin de başına gelen bir hal.
Libya, Bahreyn ve son olarak Suriye'de yaşananlar karşısında yaşanamayanların izahı. Arap Baharı'nı coşkuyla karşılarken arkasından gelecek yaz sıcaklarını da düşünmek iyi olurdu. Evinizde Kürtlerin ve Alevilerin durumu böyle iken Ortadoğu'ya vaatte bulunmak da çok kolay değil elbette. Bölge lideri konumlamasından Kanal İstanbul'a çekilmenin zor olduğu gibi.
Kızmak, insanın en temel tepkilerinden bir tanesi. Birikince öfkeye dönüşüyor. Duaya inananların bedduaya da inanması gerekli. Umalım ki seviyesi iyice düşmüş, videolu seçim curcunası geçtiğinde aklı selim ortaya çıksın. Lidere düşen öfkelenenlere öfkelenmek değil kaybettiği gönüllerde yer kazanmak herhalde.
Kürtlerin ve Alevilerin niye kızdığını dahi anlayamazsak sırada bekleyenler ne olacak..?
Yoksulluk sınırı altındakilerin, sendikalaşma hakkı olmayanların, yüzde yirmi civarındaki genç işsizlerin öfkesi patladığında ne yapılacak..? (AÇ/ŞA)