Bir yıl önce bugünlerde herkesçe görünür, duyulur, bilinir oldu Taksim Dayanışması.
Bir hekim olarak İstanbul Tabip Odası'nın yer aldığını biliyordum. Bir araya ilk gelişin 2012'ye uzandığını, çok da arzu edilen düzeyde katılımın olmadığı, birilerinin çabalarıyla -zor bir şekilde- sorumlulukla yürütüldüğünü (de) tahmin ediyordum. Kısacası "bir yanıyla" azımsanmayacak sayıdaki “benzer örneklerden” biriydi.
Mevcut yaşanmışlıklardan birçok hekimin tabip odalarının "bu benzeri işlerle" ilgilenilmesine yaklaşımını biliyorduk: "Ne işimiz var orda?"
Hekimlerin, hekimliğin onca sorunu varken ne işimiz vardı orda?
Meslek örgütünün mesleğe ilişkin sorumluluğu ile toplumsal sorumlulukları... Ayrı iki "başlık" mı? Yoksa iç içeliği, bizim gibi her şeyin fiyatını bilen ama değerini bilmeyen iktidarların hakimiyeti altındaki toplumlarda doğa, yaşamın biricikliği açısından hassasiyetin sağlık için elzem olduğu tartışma götürmez bir gerçek miydi? Anlatmak zorunda kalmak kimi zaman -artık- yorucu bile olabiliyordu.
Kuşkusuz "toplumsal sorumluluklarımız" ifadesini moda tabirle bir "sosyal sorumluluk projesi yapalım" yardımseverliği olarak söylemiyorum. Doğaya, yaşamın biricikliğine saygılı, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplumsal dokuyu hava gibi, su gibi kendisi/varlığı için elzem gören bir kavrayışın ürünü olarak dile getiriyorum.
Hal böyle olunca Gezi Parkı, üç ağaç, rant, insansızlaştırma, kentsel haklar, orada yaşayanların görüşleri, katılımları gibi mevzular doğrudan tabip odasının "işi" oluveriyor.
İstanbul Tabip Odası da buna benzer değerlendirmelerin sonucu olarak mütevazı bir duruşla süreçte yer almıştı.
2013 Mayıs sonu ve izleyen günler "benzer örneklerden biri" olan Taksim Dayanışması'nı dünyada benzersiz bir örnek olarak tarihe kaydetti. Türkiye tarihinin bilinen en yaygın ve kitlesel katılımlı direnişi/isyanı yaşandı Haziran günlerinde.
Hükümet bu "durumu" bastırmak için sorumluları (suçluları?) saptayarak gereği için süreci başlattı.
Anlaşıldığı kadarıyla geçen bir yılın üzerine (faiz lobisi, dış güçler vb somutlanmamış suçluları saymazsak) baş sorumlular Mimarlar Odasından mimar Mücella Yapıcı, İstanbul Tabip Odası'ndan hekim Ali Çerkezoğlu gibi isimler, arkadaşlarımız.
Bu ölçekte yaygın ve kitlesel bir hareketin organizasyonunu meslek odaları yöneticileri/aktivistleri olarak yapmanın mümkün olup olmadığı bir yana, Meslek Odalarının böylesine haklı, meşru, barışçıl ve hedefleri açısından tartışmasız başarılı bir süreçte yer almaları insanın hoşuna gidiyor.
Şimdi 12 Haziran Perşembe günü (iki hafta sonra) Taksim Dayanışması'nın duruşması var. Bu muhteşem yaşanmışlıktaki yerimizin hekim olarak ve kurumsal düzeyde Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak sahibi olunduğundan kuşku yok. Bu anlayışla bütün tabip odalarının o duruşmada temsil edileceğini biliyoruz. En az onun kadar sahibi olmamız gereken güncel bir başka sorumluluğumuzla birlikte: Soma!
13 Haziran Soma'nın birinci ayı. "Taşeron sorununa çözüm" olacağı propaganda edilen gündemdeki son kanun taslağıyla tüm hizmetlerin taşerona devrine ilişkin hazırlık yapıldığı anlaşılıyor. Dün temizlik işçileri, sonra madenciler ve Soma ve yarın hepimiz.
“Gezi” birinci yılı, ikinci yılı vb anmalara dönüştürülemeyecek, dönüştürülmemesi gereken, özgürlüklerin kısıtlandığı, eşitsizliğin yaşandığı, mağduriyet, baskı, haksızlıklarla malul, kamuyu yok eden her gündemde kendini var edecek özgürlükten, eşitlikten, kamudan yana, çok renkli, kapsayıcı, birleştirici bir devrimci rüzgar. Kimi zaman esinti olacak, kimi zaman “işçiden işçiden yana” esen bir kasırga olarak önüne çıkanları süpürecek.
Artık Türkiye'nin gündemi taşeron cumhuriyetine dönüşen ülkede 12 Haziran'da Gezi'nin birleşik gücüyle 13'ünde taşerona karşı gücü birleştirmekte.
"3 ağaç"tan 301 erkek, eş, kardeş, arkadaş, abi, baba.. 301 yitirdiğimiz cana.
Tabip Odaları'nın çok işi var orada: Yaşam için, doğa için, sağlık için, taşeronu durdurmak için.
Sağlıklı ve güvenceli bir yaşam için. (EB/EKN)