Nazım Hikmet’in 1954 yılında Sovyet Rusya’da rejime olan inancını hiç kaybetmeden, bir uyarı gibi yazdığı oyun, Petrof’un özünde bir halk insanı olduğundan hiç şüphe etmeden, güç sahibi olmanın ve etraftaki dalkavukların da etkisiyle insanın egosunun nasıl büyüyebileceğinin ve nasıl başka bir adama dönüşebileceğinin hikâyesi.
Öyle ki; bu güç ve iktidar zehirlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz hal, sevdiği kadını bile tanımasına, hatırlamasına engel. Yani öyle korkunç öyle insanı insanlıktan çıkaran bir hal.
Sergey Kostantinoviç Petrof sıradan bir tesviyeci iken yaşadığı kasabanın amiri olur. İlk zamanlar işe erken gelen, insanlara kâğıtlardan daha çok inanan, onların sorunlarıyla ilgilenen, bürokrasi ve statüye önem vermeyen bir insan iken zamanla büyük koltuklu gerçek amire dönüşür. Oyun onu bu hale getirenin peşine düşer. Sistem, bürokrasi ve her insanın içinde olan ego ve benzeri mekanizmalar Sergey’i tipik bir bürokrata dönüştürmüş olabilir mi?
Tiyatroadam onuncu sezonunda kendisi için seçtiği politik tiyatro yaklaşımını Nazım Hikmet’in “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” oyununu sahneye taşıyarak sürdürüyor. Fakat bu sefer eleştiren değil anlayan bir yerde durarak iktidar sahiplerine ve mekanizmaya bir soru soruyor.
Oyun epik diyebileceğimiz bir göstermeci yapı üzerine oturuyor. Oyunun sahnelenme biçimi her şeyiyle buna çok uygun. Bilindiği gibi epik tiyatro anlattığı meseleyi tarihselleştirip seyirciden uzaklaştırarak seyircinin büyük resmi görmesini sağlamayı amaçlar. Başka bir deyişle, anlatılan o çok iyi bildiğimiz şey, tanınmayacak kadar uzak mesafede yer almalıdır ki, ana mesele açığa çıksın. Bu bağlamda oyun bu amacı büyük oranda yerine getiriyor. Ta ki, o malum şahsa Petrof’un kimliğinden oldukça görünür bir gönderme yapılana kadar.
Petrof’u o çok yakından bildiğimiz kişiye dönüşmüş olarak gördüğümüzde o ana kadar kurulan bütün göstermeci yapı ve uzaklık çöküyor. Bir anda kendimizi bugünün Türkiye'sinde hep dertlendiğimiz bir meselenin içinde buluyoruz. Oyunun ana derdi olan bürokrasi bir anda yerini güncel bir figüre bırakıyor, oyunun ana iletisi bozuluyor. Sanki mesele güncelleştirmek istenirken bir nevi aklama faaliyetine dönüşüyor. Seyirci yakından tanıdığı o kişinin saçmalama halini görünce çok eğleniyor. Kahkahalar havada uçuşuyor. Ama sırf bu kahkaha için tüm oyun feda edilmeli mi, bilemiyorum.
Oyunun en önemli karakteri ve aynı zamanda buluşu bir kadeh. Elden ele gezen, eline alan kişiye söz hakkı veren, ürettiği sesle hipnoz yaratan bir kadeh. Adeta varlığı tüm oyunun sebebi. İlk anda seyircide garip bir yadırgama duygusu uyandırsa da bunun iktidar sarhoşluğunun bir temsili olduğu düşüncesini bulduğunuzda biraz daha oyunun içine yerleşip, oturuyor.
Oyunun müziklerinin de kadehin kenarına ıslak parmak gezdirilerek üretilen o sesten yola çıkarak oluşturulması yaratıcı bir başka buluş. Bu hipnotik sesler ve müzik, yoğun kullanılan mavi ışık ve yer yer sislenen sahne her şeyin bir hipnoz altında gerçekleştiğine işaret ediyor. Tüm bunlar oyun için etkileyici ve sürükleyici bir atmosfer oluşturuyor.
Tiyatroadam hep yaptığı gibi nefis bir ekip çalışması ile yeni bir dramaturji ve yeni bir yapı kurmuş oyun için. Nazım’ın oyununda yer alan kimi kaba sayılabilecek yerler çıkarılarak oyun kısaltılmış daha dinamik bir hale getirilmiş. Epik göstermeci yapı korunmuş, sahne hem bu göstermeci tavra uygun hem de bürokrasiyi ve onun karmaşık kalabalığını gösterecek bir biçimde tasarlanmış. Oyuncular hep sahnedeler ve ışık düzeni bize oyun akışında yol gösterir bir tasarımla nereyi izleyeceğimizi işaret ediyor.
Dekor tasarımı sahnedeki yoğunluğu ve hareketi destekleyecek şekilde son derece kullanışlı ve etkileyici. Çeşitli biçim ve amaç için kullanılabilen kutular ve metal profiller göstermeci biçime hizmet ederken oyunun temposunu da hep canlı tutuyor. Sahnede sürekli yer ve biçim değiştiren bu eşyalar kimi zaman bir masa kimi zaman kapı ya da kürsüye dönüşebiliyor. Büyüyen koltuk, büyüyen kapılar, masalar Sergey’in değişim yolculuğunu görsel olarak da takip etmemizi sağlıyor.
Oyunculuklar oyunun en güçlü yanı. Oyunculukları izlemek bile başlı başına oyunu izlemek için iyi bir neden. İyi oyuncularla ve ekip olarak tiyatro yapmanın gücü ve etkisi burada iyice görünür oluyor. Ayrıca oyunun ruhuna uyan koreografiyi de unutmamak lazım. Her olayın sahnede gerçekleştiği oyunda kesintili görüntüler ve donuk imgeler yaratan bu kurgu oyunu daha da ilgi çekici kılıyor. (NK/YY)
İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? |
Yazan: Nazım Hikmet Yöneten: Emrah Eren Oynayanlar: Aşkın Şenol, Baransel Gürsoy, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ, Pınar Tuncegil Dekor- Kostüm Tasarımı: Barış Dinçel Işık Tasarım: Yüksel Aymaz Hareket Düzeni: Esra Yurttut Afiş/ Görsel Tasarım: Elif Ergür |