Esat Ülkü Temmuz 2020’de Aydın Tabip Odası Başkanlığı’na seçildi. Severek ve şevkle başladığı görevine çok kısa bir süre devam edebildi. 13 Ekim 2020’de tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.
Esat Ülkü, büyüdüğü ve çok sevdiği Nazilli’de görevine devam etti. Emeklilik sürecinden sonra muayenehanesinde hastalarını görmeye devam etti. Bir eş, bir baba ve fotoğrafa tutkuyla bağlı iyi bir hekimdi. Ardından “Nazilli Esat Ülkü’ye ağlıyor,” haberleri yazıldı.
Aydın Tabip Odası Başkanı Dr. Esat Ülkü’nün hikâyesini kendisi de hekim olan kızı Müge Bozkurt’tan dinliyoruz.
Kızı Müge Bozkurt Anlatıyor
“Türkiye iyi yetişmiş bir hekimi kaybetti. Memleketi seven, onun için uğraşan cesur bir insanı kaybetti. İyi bir fotoğrafçıyı kaybetti. Daha çok dostları ve onun tanıdıkları esas kaybı yaşayanlar ama. Onlar sofralarında tatlı bir sohbeti kaybetti, belki fikir alacakları bir abiyi kaybetti, bizler çok yakınımızdaki bir desteği kaybettik. Babamı tanıyan herkesin masasında bir boş sandalye kaldı.”
Birinin kaybından sonra onu anlatmak çok zor, ne söylerseniz eksik kalıyor. Ve o kişinin anlattıklarınızı tamamlama imkânı da yok. Bunu bilerek anlatmak çok zor.
Babamı anlatmak bence çok daha zor. Çünkü hayatta çok rolü bir insandı. Benim babamdı, bir eşti, bir hekimdi, birilerinin iyi bir dostuydu, bir fotoğrafçıydı, dedeydi. Ama belki babamın hayatta nelere değer verdiğini anlatmak onu da anlatmak gibi olur.
Görsel: Esat Ülkü torunuyla
Babamın hayatının merkezinde hep insan vardı. İnsanlara çok değer verirdi. Ailesine, dostlarına, hastalarına... Bizim için onun kaybı geride çok boşluk bıraktı.
Dert edinirdi
Çok iyi yetişmişti. Neşeli bir insandı, çok espriliydi. İnsanları bir araya getirmeyi çok severdi. Yemeyi, yedirmeyi, içmeyi, gezmeyi, edebiyatı, müziği ve fotoğrafı çok severdi.
Görsel: 1975 yazı Aarhus Danimarka Preclinical Medical Summer School. En sağdaki Esat Ülkü.
Mesleğini çok severdi. Hastalarına çok kıymet verirdi.Emeğe çok değer verirdi. Kendimi bildim bileli hep çok çalışmıştı babam. İyi bir vatanseverdi, memleketini çok severdi. Şey derler ya “Kendi halinde yaşayıp giden bir insandı,” babam hiç kendi halinde yaşayıp giden bir insan olmadı.
Hem yakınındaki insanlara çok yakın davranırdı, onların dertlerini kendine dert edinirdi; hem de etrafında olup biteni çözmek için ne yapabileceğini düşünürdü her zaman. Meslektaşlarının danıştığı, herkese yardım eden, yenilikleri takip eden bir hekimdi aynı zamanda.
Hekimliği
Babam Nazilli’de büyüyor; ama ilkokuldan sonra Bornova Anadolu Lisesi’ni kazanıyor. Ardından Ankara Fen Lisesi’ni ve Ankara Tıp Fakültesi’ni kazanıyor. Ege Üniversitesi’nde uzmanlığını tamamlayarak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı oluyor.
Görsel: Esat Ülkü 1971 Ankara Fen Lisesi TÜBİTAK yarışmasında
O sırada annemle evleniyor ve mecburi hizmetini tamamlamak için Şanlıurfa’ya gidiyor. Ardından Nazilli’ye dönmeye karar veriyorlar. Aslında o dönem ihtisasını yaptığı Ege Üniversitesi’ne dönmesi söz konusu oluyor; ama hem ekonomik hem de sosyal şartlar nedeniyle oraya gitmiyor.
Nazilli’ye dönerek hem devlet hastanesinde hem de muayenehanesinde çalışmaya devam ediyor. Zaman zaman bundan pişmanlık duyardı. Bence çok da iyi bir üniversite hocası olurdu babam.
Okumayı, öğretmeyi, anlatmayı çok severdi çünkü. Belki bir son on yılda buna dair pişmanlığını da dile getirmiştir. Ölümüne kadar Nazilli’de yaşamaya devam etti ama.
Nazilli’de babamın altmış yıldır görüştüğü dostları vardı. Orada kurduğu bağlar onun için çok kıymetliydi.
Görsel: Esat Ülkü dostlarıyla
“Nazilli Esat Ülkü’ye ağlıyor”
Kaybından sonra şöyle haberler çıktı: “Nazilli Esat Ülkü’ye ağlıyor”. Bunlar bana çok abartılı gelirdi ama gerçekten öyleydi. Herkes çok üzgündü. Hastaları bizi yolda görüp durdurdu. Kaybı hakikaten ailesi dışındaki insanları da üzdü.
Babam hekimliği boyunca Tabip Odası’nda aktifti. Onur kurulunda görev yapmıştı. Bu sefer Aydın Tabip Odası Başkanı seçildi. Çok da keyiflenmişti. Ben aslında biraz endişelenmiştim, salgının ortasında böyle bir görevi üstlenmek bence riskli bir işti.
Ama kendisi çok keyifle ve isteyerek üstlenmişti bu görevi. Maalesef çok bir şey yapabilmesi mümkün olmadı, çünkü ekim ayında kaybettik babamı. Belki iki-üç ay, belki o kadar bile başkanlık yapamadı aslında.
Özellikle Covid nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanları hakkında, hastalanan sağlık çalışanları hakkında bilgileri takip etti bu süreçte ve bununla ilgili ne yapabileceğini düşündü.
O dönem biraz kısıtlı bilgilendirmelerin yapıldığı bir dönemdi. Doğru bilgilerin aktarılabilmesi için ne yapabileceğini düşündü. Toplantılara katıldı. Eminim ki aklında daha pek çok şey vardı. Bu kararlar konusunda da cesur bir adamdı çünkü babam.
Fotoğraf tutkusu
Hayatının en önemli kısmı fotoğraftı. Fotoğraflarından oluşturduğu bir sunum vardı, onun başında yazdığı bir şeyi okumuştu, şöyle diyordu: “Hep bir müzik aleti çalmak istemiştim ama bir türlü olmadı. İmdadıma fotoğraf ve Nazilli’deki fotoğraf dostlarım yetişti.”
Görsel: Esat Ülkü'nün objektifinden Küba
Fotoğrafa çok emek verirdi, özenirdi. Zaten kolay beğenen bir insan da değildi. Bir fotoğrafı çeker, onun üzerinde sürekli oynardı. Çekmek için de çok uğraşırdı.
Ama mesela tek başına fotoğraf çekmekle yetinmemiş ve kendisi gibi fotoğraf çeken arkadaşlarıyla birlikte bir dernek kurmaya karar verip NAFOD’u (Nazilli Fotoğraf ve Plastik Sanatlar Amatörleri Derneği) kurmuşlar. Burada sergiler ve geziler düzenlediler, eğitimler verdiler.
Ciddi bir fotoğrafçıydı aslında bakarsanız. Fotoğraflarında hep insan ve emek ya da emekçi insanlar vardı.
Görsel: Esat Ülkü'nün objektifinden bir emekçi
Gurur duyduğum bir baba
Sevgi dolu bir babaydı. Şefkatliydi. Bu yaşımda hâlâ desteğini arkamda hissettiğim bir babaydı. Onunla gurur duyduğum bir babaydı. Hatta Aydın Tabip Odası Başkanı seçildiğinde “Hâlâ seninle hava atabiliyorum baba,” demiştim.
Görsel: Esat Ülkü Aydın Tabip Odası'nda
Çocukluk dönemlerimden hatırladığım kadarıyla, hastaya çağrıldığında gece-gündüz demeden giden ve çok çalışan bir babaydı. Örneğin bir hastasının doğumu yaklaşırsa torununun doğum gününe gelmezdi.
“O gün doğurursa yüzüstü bırakamam hastamı,” derdi. Etik bir şekilde sahip çıkardı hastalarına. Yarı yoldan döndüğümüz tatiller olurdu.
İz bırakmak
Herkesle konuşacak bir şeyler bulurdu babam. Herkesle saatlerce konuşabilirdi. Her yaştan, her eğitim düzeyinden insanla. Ve kendinizi değerli hissederdiniz gerçekten onunla konuşurken.
Görsel: Esat Ülkü ailesiyle
Karşıt bir fikir varsa bile kolay kolay kızmazdı, sabırla dinlerdi, anlatırdı. Memleketini de çok severdi ve onunla ilgili meseleleri kendisine dert edinirdi.
Genel olarak şöyleydi bence babam.
Tek başına fotoğraf çekmek yerine fotoğrafçılık derneği kurmuştu, tek başına muayenehanesinde bir hekim olmak yerine Tabip Odası’nda çalışıyordu. Siyasette de rol almıştı; ama burada da muhalefetin de muhalefetiydi. Böyle bir yapısı vardı. İnsanları bir araya getirmek, bir şeyleri değiştirmek, bir iz bırakmaktı belki de çabası.
Covid-19
Babamın hastalık haberini şöyle aldım. Bir gece ailemizde üç kişi aynı anda ateşlenmişti. Bunu duyunca ben zaten eyvah, dedim. Üç kişi aynı anda ateşlenecek ne olabilir, tam da Covid-19 salgının başında.
Kendisi çok ihtimal vermedi Covid-19 olduğuna ama sonrasında test yapıldı ve Covid-19 saptandı.
Akciğer tutulumu vardı, o yüzden hastaneye yatışı yapıldı o gün. Önce Nazilli Devlet Hastanesi’nde izlendi, sonra böbrek fonksiyonlarında bozukluk meydana gelince Ege Üniversitesi’ne sevk edildi.
Zaten orada kaybettik babamı. Tanı konuldu ve kaybına kadar sadece on iki gün geçti. Çok hızlı seyretti. En başından beri takipçisiydik, meslektaşları hep yanındaydı; ama sonucu değiştirmek mümkün olmadı ne yazık ki.
Görsel: Tıp Fakültesinden mezuniyet
Yas
Babamın cenaze törenini yapabildik. Çok insan katılmak istedi ama mümkün olmadı. Çoğu arkadaşı gelemedi, babaannem karantinadaydı örneğin o dahi gelemedi. Akrabalarımız gelemedi.
Neyse ki en azından bir cenaze töreni yapabildik.
Sonrasında birbirimizden çok uzak kaldık. Bu hastalığın bence en zor yanı da bu. Hastanızdan uzak kalıyorsunuz, hastanız sizden uzak kalıyor. Kayıptan sonra kimse kimseye destek olamıyor. Kayıp ve hastalık bu kadar yakınınıza gelince hem hastalanmaktan hem hastalandırmaktan korkuyorsunuz.
Çok uzun süre yalnız kalmak zorunda olduğumuz bir süreçti. Bu tabii yasın yaralarını sarmayı da zorlaştırıyor aslında. Ama bize iyi gelen şeyler de oldu.
Babamın Tabip Odası’ndaki dostları, NAFOD’daki dostları çok destek oldular. Kaybından sonra fotoğraf sergileri açıldı örneğin ve sanki o fotoğraf sergileri yapılamayan ritüellerin kapanması gibiydi. Eksik kalan kısmın tamamlanması gibiydi bizim için. Çok minnettarız onlara.
Yaşayamaz mıydı?
Tedavi sürecinde herkes elinden geleni yaptı. Her tedavi denendi; ama çok kısa bir süre içinde kaybettik babamı. Bu biraz hastalığın özelliğinden sanırım.
Bazı insanlar ne yaparsanız yapın toparlayamıyor, ne yazık ki babam da onlardan biri oldu. Hiç hastalığa yakalanmasaydı hayatta olabilirdi babam.
Bu olabilir miydi? Bence olabilirdi.
Çünkü çok daha az kayıpla atlatan ve çok daha iyi önlemler alan ülkeler oldu bu süreç içerisinde. Ama babamın hastalandığı dönem tam da ikinci zirvenin başlangıcıydı (Ekim 2020). Vaka sayılarının verilmediği, hasta sayısı altında bir takım garip sayıların verildiği ya da önlemlerin gevşetildiği bir dönemdi.
Önlemler devam ettiriliyor olsaydı, gerçek vakalar verilseydi toplumdaki bulaş azalacağı gibi babama da bir bulaş olmayacaktı ve bugün hayatta olacaktı. Aynı babam hastalandığından beri hayatını kaybeden diğer insanlar gibi.
Babamı kaybettiğimizde aşı henüz yoktu; ama aşı daha erken gelseydi en azından diğer kayıpların önüne geçilebilirdi. Herhalde diyorum, bir ülkenin gelişmişlik düzeyi gerçekten bu kadar ölüm-kalım meselesi olmamıştır. Ya da o anlardan bir tanesiydi bu da.
Görsel: Esat Ülkü'nün objektifinden Küba'da yaz yağmuru
İlliyet bağı
Böyle bir kayıp yaşamak hakikaten çok zor. Böyle bir kaybı yaşayan insanları bir de illiyet bağı ile uğraştırmak o kadar akıl almaz bir durum ki. “Hastanede hastalandıklarını nereden bilelim, dışarıda da kapmış olabilir,” diyorlar.
Ama Covid servisine giren insanlardan bahsediyoruz. Çalışmak zorunda kalan çok insan vardı salgın sürecinde; ama Covid olduğunu bile bile o hastayla temas etmek zorunda olanlar sadece sağlık çalışanlarıydı.
Bu kadar büyük bir riski alan ve buna ses çıkarmayan insanlara, yakınlarına bir de bu bir meslek hastalığı değildir, illiyet bağını kanıtlamanız gerekir demek gerçekten o kadar değersiz hissettiriyor ki.
Boşalan sandalye
Her gün rakamlar veriliyor ama, o rakamların hepsinin babam gibi bir hikâyesi var. O rakamların içinde herkesin dostları, ailesi var; bir kahkaha, bir renk, boşalan bir sandalye var.
Keşke herkesin hikâyesini dinlemek mümkün olsa; ama ben teşekkür ediyorum biraz olsun bu yükü azalttığınız için. Kıymet verdiğiniz için.
Esat ÜlküKadın hastalıkları ve doğum uzmanı, Aydın Tabip Odası Başkanı (Temmuz 2020- Ekim 2020). Nazilli Fotoğraf ve Plastik Sanatlar Amatörleri Derneği (NAFOD) kurucularından, iki dönem başkanı. Bornova Anadolu Lisesi, Ankara Fen Lisesi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Uzmanlığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden. 13 Ekim 2020’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesi’nde Covid-19 enfeksiyonu nedeniyle yaşamını yitirdi. 1953, Nazilli'de doğdu. |
(TY/APK/YK)
Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden
sağlıkçıların yakınları anlatıyor
YAŞAYAMAZLAR MIYDI?
Video-Söyleşiler: Tuğçe Yılmaz
Hangi politikalar sağlıkçıların Covid-19'dan ölmesini önler(di)?/ Tuğçe Yılmaz
Soruyoruz; sağlıkçı Covid-19'u hastanede kaptığını nasıl belgeler?/ Hüsnü Yıldırım
Pandemide çalışma yaşamı için “Unutulanlar”/ Onur Hamzaoğlu
TTB Başkanı Prof. Dr. Korur-Fincancı yanıtlıyor: Yaşayamazlar mıydı?
Hakkâri’nin Mehmet Dayısı: Sağlık çalışanı Mehmet Mollamahmutoğlu
Hatay'ı yasa boğan kayıp Dr. Adnan Ezelsoy
Emektar eczacı Taki Türkyılmaz
Çocukların amcası: Dr. Nebil Emir
Bir Göç Hikâyesi: Dr. Mohammad Şamaa
Hematolojide deha: Melih Aktan
Nazilli’nin Profesörü: Esat Ülkü
Dilek Tahtalı 33 yaşında gitti, Köpük ondan armağan
Hocaların Hocası: Cemil Taşçıoğlu