Zaman zaman Kolombiya barışıyla ilgili gelişmeleri elden geldiğince özetleyerek sizlere aktarmaya çalışıyorum. Ama bu gidişle savaşın güncesini yazmaya başlarsam şaşırmayın. Bunun nedeni başlıktaki soruyla doğrudan ilintili. Çünkü Kolombiya oligarşisi ve ABD emperyalizmi bir kez daha siyasetteki “ustalıklarını” gösterdi. Belki dünyada birçok insan Kolombiya’da 1948’den bu yana devam eden iç savaşın sonlanması için atılan adımlardan umutlandılar. Fakat “eksik barış” bütün kıtanın başına çökebilecek bir heyula doğurdu desek yeridir.
Mesele geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Meğer 2009’dan bu yana Kolombiya NATO üyeliği için yanıp tutuşasıymış ve geçen hafta da tam üyelik için yeşil ışık yakıldı. Daha önce bu konu yine gündeme gelmiş 2015’te Kolombiya Anayasa Mahkemesi aleyhte bir karar alarak üyelik girişimine karşı çıkmıştı.
Neden böyle bir gelişme olduğu sorusuna yanıt arayacak olursak, tabii bu meselede Kolombiya’dan önce karar verici olanın ABD yönetimi olduğu açık. Bildiğiniz üzere ABD’nin küresel hegemonya araçlarından biri NATO. Obama’nın son döneminde Güney Amerika-Pasifik hattına ilişkin, (Trump’ın karşı çıktığı) Tras Pasifik Anlaşması(TPP) adı altında bölge halklarını kendi egemenlik alanlarına dahil etmeyi önüne koyan bir strateji geliştirildi. Zaten hali hazırda askeri ve ekonomik olarak ABD peyki ülkeleri kapsayan Pasifik Birliği(AP) var. Birlik Şili, Peru, Kolombiya ve Meksika’dan oluşuyor. Son zamanlarda yönetim değişikliği ile birlikte Arjantin de üyeliğe aday. Ayrıca ABD’nin Peru, Kolombiya ve Paraguay’da askeri üsleri var. Peki bütün bunlar varken NATO nereden çıktı derseniz, bunun en önemli gerekçesi bölgede artan Çin ve Rusya etkisi olarak değerlendirilebilir.(1)
Bir diğeri ise elbette solumsu iktidarların varlığı. ABD son dönemde önemli ölçüde “sol”u (tabii bu solumsu iktidarların katkılarıyla da) geriletmeyi becerdi. Fakat biz beğenmesek de Bolivarcı diye niteleyebileceğimiz sol, Güney Amerika’da geniş halk kesimlerini etkilemeye devam ediyor. Tabii bu durum küresel hegemonyası giderek dünyanın sağında solunda önemli ölçüde zafiyete uğrayan ABD için tahammül edilmez bir hal olsa gerek.
Bugün niye? Sorusuna verilebilecek yanıtlardan biri de NATO konusunda sıkıntılı olduğunu görülen Trump’ın olası hamlelerine karşı bir ön alma girişimi olarak da değerlendirilebilir. Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması öncesi, birçok alanda Pentagon merkezli müesses nizamın ipleri eline aldığı düşünülürse, bu olasılık bütünüyle bir kenara atılamaz.
Kolombiya’nın silahlı gücünün bölgede en kalabalık (yaklaşık 450 bin kişi) olduğu ve ortada herhangi bir sınır anlaşmazlığı da yokken (Kolombiya son olarak 1930’larda Peru ile yaşamış) NATO Kolombiya’yı neye ve kime karşı “koruyacak”? Yoksa bunun yerine en başta Venezuela olmak üzere, bölge ülkelerine karşı saldırgan bir güç odağı olarak mı kullanılacak? Ya da NATO üyeliği “eksik barış”ın bir ikramiyesi mi?(2)
NATO’nun her ne niyetle hareket ederse etsin, doğasına uygun davranıp, kıtayı daha fazla militarize edeceği, çeşitli yeni çatışma alanları icat edip, silah satışlarını artıracağı, sağı ve sömürüyü güçlendireceği, isyan edenlerin karşısında set olacağı ise geçmişi ve bugünü itibarıyla sabit. Zaten bunu ilk elden görenlerden biri olarak FARC lideri Rodrigo Londoño bu konuda bir değerlendirme yaparak, NATO’ya üyelik meselesine karşı direniş çağrısı yaptı. Venezuela Devlet Başkanı Maduro da daha hukuki bir dille bu durumu kabullenmeyeceklerini belirtti. Sonuçta NATO daha adımını atmadan ciddi gerginliklerin sebebi olmayı başardı, gerisi elbette mücadelenin seyrine bağlı.
Af yasası
İkinci barış anlaşması kapsamında yürürlüğe girmesi gereken af yasası geçen hafta içinden parlamentodan onay aldı. Af yasasından insanlığa karşı suçlar işlememiş olması kaydıyla 16 bin 600 (milisler dahil) FARC üyesi yararlanacak. Ama meşum referandumun bir zokası olarak 24 bin 400 asker, polis vb. resmi görevlinin yanı sıra çoğunluğu paramiliterlerden oluşan 12 bin 500 “sivil” de bu yasa kapsamına alındı.
FARC, “katil sürüsü” diye niteleyebileceğimiz resmi ve sivil unsurların affedilmesine sesini pek çıkarmıyor. Bu konuda sadece ahı gitmiş vahı kalmış BM devrede. En azından BM, af yasasının uygulama ve yargılanma süreçlerinin uluslararası insan hakları kaidelerine uygun olup olmadığını denetleyeceğini açıkladı. Bu konuda oluşacak toplumsal muhalefetle birlikte umarız BM’nin çabaları başarılı olur. Yoksa herhangi bir toplumsal hesaplaşmaya dönüşmeyen barışın kalıcılığı mümkün olmadığı gibi, 1948’den bu yana devam etmekte olan iç savaşın failleri (başta Kolombiya oligarşisi ve ABD olmak üzere) aklanmış olacaklar.
FARC gerillalarının uyum kamplarına geçişinin tamamlanmasında ise aksama yaşandı. Normalde geçişin bitirilmesi için bugün yani yılsonu hedeflenirken, 10 Ocak son tarih olarak gösterildi. Bunun nedeni kamplarla ilgili hükümetin yeterince hazırlık yapmaması gösterildi.
Videoda [İspanyolca] geçtiğimiz hafta içinde FARC ve hükümet yetkililerinin görüşmelerini izleyebilirsiniz:
Bu arada “barış”a rağmen ülkede paramiliter şiddet sürüyor, hedefte yine çiftçi ve insan hakları direnişçileri var. FARC adına da gasp gibi işlerin yapıldığı haberleri Kolombiya medyasında yer alırken, FARC bu eylemleri kınadıklarını ve kendileriyle bir ilgisi olmadığını, yapanların provokasyon peşinde olduklarını açıkladı.
ELN ile barış olacak mı?
Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile hükümet arasındaki görüşmelerin başlangıcının 10 Ocak’a ertelendiğini daha önce söylemiştik. Taraflar arasında çatışmalar sürüyor, büyük sayılarla olmamakla birlikte karşılıklı kayıplar yaşandığı haberleri basına yansıyor.
ELN hafta içinde bir açıklama ile Kolombiya halkının yeni yılını kutlarken “anti demokratik dayatmalar olmadan yapılacak bir barışa hazırız” açıklamasında bulundu. Ayrıca karşılıklı ateşkes isteğini yineledi.
Kolombiya’ya gerçekten barış gelecek mi, şimdilik karamsar olmayalım derim ama gelecek, dünyanın genelinde olduğu gibi burada da pek parlak gözükmüyor. Yine de umarım bütün dünyanın yeni yılı güzel ve mutlu olur… (AS/AS)
(1) Son yıllarda Çin’in başta hammadde ihtiyacını karşılama doğrultusunda olmak üzere, yaygın ve çok yönlü bir biçimde Güney ve Orta Amerika’da ekonomik faaliyetlerini artırdığı gözlemleniyor. Ayrıca Nikaragua üzerinden Pasifik-Atlantik arasına yeni kanal açma girişimi, yine iki okyanusu birbirine bağlamaya dönük Brezilya-Peru demir yolu hattı ve Küba’nın bölgede ticaret merkezi olmaya aday Mariel Limanı’nın genişletilmesi, ABD’nin bölgedeki üstünlüğünü zorlayabilecek girişimler.
(2) Tarihin bir cilvesi olsa gerek, Kolombiya ve Türkiye, Kore Savaşı’nda ABD safında yer alıp, “binlerce insanın kanına girme bahtiyarlığına” erişmiş ülkeler. Bugünse adeta birisi “barış” yaptığı için NATO’ya alınma yolunda diğeri ise yapamadığı için atılma.