Doğrusu belki de “Nasıl okumalıyız?” sorusu yerine “kime, ya da hangisine inanmalıyız?” olmalıydı. Dilerseniz önce okumayı yapmakta yarar var.
İlk okumamız ABD’den. Başbakan Recep Tayip Erdoğan New York’ta iken Four Seasons Restoranda onuruna verilen yemekte Coca Cola’nın İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent bir konuşma yapmış. Aynen şöyle diyor: “Türk halkı Erdoğan’a ve partisine seçimlerde tam güven vermiştir. Türkiye laik, demokratik ve yatırıma dönük parlak bir ülkedir”. (Milliyet.25.Eylül.2007.Muhtar Kent: Türkiye, laik, demokratik ve parlayan bir örnek.)
Aynı gün binlerce kilometre uzakta, İtalya’da bir başka Türkiyeli, ama bu şahsiyet bir işadamı değil. Aydın ve yazar: Yaşar Kemal. Milano’da La Scala Tiyatrosunda 50 yıl önce yazdığı "Teneke" adlı romanının operaya uyarlanmış halinin izlenmesinden sonra bir gazeteciye röportaj vermiş. Bakın ne demiş ünlü yazar: “Türkiye’de işler her bakımdan kötü. Demokrasiyi arıyoruz ama, demokrasiye bir türlü yaklaşamıyoruz. Bugüne kadar, Türkiye’de demokrasiye yaklaşabilmemiz bile mümkün olmadı. Nereye varacak bu işin sonu?”. (ntvmsnbc.com. 24.eylül.2007. Yaşar Kemal: Türkiye demokrasiye uzak.)
1990-98 yılları arasında Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği ve yönetim kurulu ile meclis üyelikleri ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Kurul delegeliği yaptım. Hoş bizim o görevlerde bulunduğumuz dönemlerde muhalif kimliğimiz bir şekilde yaptıklarımıza yansıyordu da. Yine de ifade etmem makul karşılansın.
Oldum olası iş dünyasının siyaseten söylemlerinin çok da gerçekçi ve inandırıcı olduğuna inananlardan değilim. Çünkü biliyorum ki iş dünyasının derdi, bütün mevzuu siyasal iktidarlara bir şekilde yaranmak üzere bina edilmiştir. Asıl gaye bir şekilde rantın paylaşımının kaba halidir. Bu kararım ve kararlılığım bir dönem hasbelkader yaptığım işin gereği yukarıda adını andığım meslek kuruluşunda çalıştığım dönemin gözlem ve araştırmaları ile de ilintilidir.
İhale, rant...
Şimdi dönüyoruz yaşananlara. Daha düne kadar Doğan grubundan tutun da bilumum sanayici ve işadamları örgütleri, yani SİAD’lara varıncaya kadar Erdoğan ve ekibine “hürmette kusur etmeyenler” bir bakıyorsunuz ki günlük değişken politikalara rücu ediyorlar. Gözetilen ya bir ihale, ya rant değeri yüksek bir kent arazisi, veya gayrimenkulu, ya da herhangi bir yasada lehlerine değiştirilmesini önemsedikleri bir yasa maddesi olabiliyor.
Elbette merkezde örgütlenen iş dünyası örgütlenmelerinin perspektifi CocaCola’cı gibi olunca, merkeze göre uzaktakilerin de hali pür melali maalesef farklı ol(a)mıyor(du).
Diyarbakır'lı iş dünyasından Ankara'nın nabzına göre şerbet
Yine bir örnek; Bir kez daha anımsatmakta yarar var. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, kendilerine (Demokratip Toplum Parti'lilere Belediyelere) yönelik “ayrımcılık” yapıldığına dair bir açıklama yapmıştı yakın zamanda.
Konu üzerine bir yazı da ben yazmıştım, “Osman Baydemir Farkı” başlığıyla. Akabinde Baydemir’e yönelik alışıldık “infaz” memuru kabilli çıkışları da yaşamıştık. Ama kanımca en ilginci bu ayrımcılığın birebir tanıkları olmalarına rağmen Diyarbakırlı kimi iş dünyası örgütlenmelerinin Ankara merkezli siyasal iradeye yaranma gayretlerinin “Aman ortam gerilmesin” manasındaki kentte yaşanan beyanlarının görüntüsüydü.
Benden söylemesi! Siz siz olun, bugünlerde sesleri pek gür duyulmasa da, hatta hemen hiç duyulmasa da emeğin temsilcilerinin, emek dünyasının sesine kulak kabartmakta fayda var.
Tabi bir de yüreği asıl yanan, bu ülkenin asıl sesi, soluğu olduklarına inandığım aydınlarının sözlerine ses katmakta fayda var. Yani ez cümle aslolan Yaşar Kemal’in Milano’dan gürleyen babayani sesidir: “Demokrasiyi arıyoruz. Ama demokrasiye bir türlü yaklaşamıyoruz.”
Yalan mı! Bin defa doğru. Hani şu Anayasa, sivil muhabbet filan feşmekan diyorlar ya! Newyork’ta onursal yemek ikramında bulunanlara değil de, halkının dili olanların sesine kulak verilse ya! (ŞD/NZ)