2007 yılından bugüne 70 bin kişinin hayatına mal olan Meksika'daki uyuşturucu savaşı, kartellerin pay kapma yarışı sürdükçe bitmeyecek gibi duruyor.
Uyuşturucu baronlarının imajlarını perçinlemek üzere narkotik dünyasını öven şarkılar sipariş ettiği ülkede şiddet, haraç ve cinayet yüceltilerek sıradan bir şeymiş gibi pazarlanıyor.
Sundance ve Berlin Film Festivallerinde boy göstermiş olan Narco Cultura adlı belgesel bölgede insan hayatının ne kadar ucuzladığını gözümüze sokarken suç fetişizminin tehlikelerine de dikkat çekiyor.
ABD'nin muhtelif güvenlik birimlerinin Meksika'daki muadilleriyle uyuşturucuya karşı yıllardır süren işbirliği başarıya ulaşmamış gibi göründüğünden ülkenin çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto'nun Obama'yla hafta içi gerçekleşen görüşmesinde öncelik ekonomik konulara tanındı.
Narco Cultura
103 dakikalık belgeselde Amerika Birleşik Devletleri - Meksika sınırındaki Juárez kasabasının kasvetine dalıyoruz; her gece ortalama 12 cinayetin işlendiği yerleşimde insanlar korku içinde yaşıyor, haraç veremeyenlerin iş yerleri peş peşe kapanıyor, tehdit, işsizlik ve çaresizlikten göç arttıkça nüfusu hızla azalan Juárez hayalet kasabaya dönüşüyor; oysa tel örgünün öte tarafındaki El Paso ABD'nin en güvenli ikinci şehriymiş.
Gazete fotoğrafçılığından gelen İsrail doğumlu Shaul Schwarz'ın yönettiği yapımda Meksika'nın güvenlik kuvvetlerinin de bu kanlı karabasandan payını aldığını görüyoruz; belgeselin çekimi sırasında kartellerin işine burnunu fazla soktuğu mazeretiyle katledilen bir polisin cenazesi fazlasıyla manidar. Özel hayatlarını saklanarak sürdürmek zorunda kalan polis memurları göstermelik bir güvenliğin figüranları gibi sahneye itiliyorlar sanki, sistemin üst katmanlarındaki çürümüşlüğün bedelini ödemek üzere…
Zaten memlekette kanun ve ceza, uyuşturucu baronlarıyla tetikçilerinin tekelindeymiş gibi durduğundan vahşet dozu her geçen gün artıyor, insanlar öldürülürken uygulanan metotlar insanlığın canavarlığını bir kez daha gözler önüne seriyor; belgeselin en çarpıcı anlarından biri oğlu hunharca öldürülen bir annenin isyan dolu feryadının görüntüleri.
Fakat tüm bu vahşetten beslenen bir kültürün yeşermesi daha da endişe verici: Narcocorrido adlı şarkılar geleneksel müzikal altyapıyı uyuşturucu ticareti, silah, haraç ve cinayetleri yücelten sözlerle harmanladığı gibi arkasından geniş bir hayran kitlesini de sürükleyebiliyor; Movimento Alterado (Bozulmuş Hareket) olarak adlandırılan akımın müziğiyle hem Meksika, hem de ABD'deki gece kulüplerinde coşarak eğlenenler adeta kendilerinden geçiyorlar.
Ceketi silah motifleriyle bezenmiş bir şarkıcı uyuşturucu baronlarının kendisine şarkı ısmarlayışını anlatırken çok özel partilere katıldığını itiraf etmekten geri durmuyor; onun kameralar karşısında bile sık sık kullandığı maddelerin etkisi sürerken, ortalıkta dolanmasına şahit oluyoruz.
Aklıma 31.İstanbul Film Festivalinde gösterilen Fahişelere Güzelleme (Whores' Glory) adlı bir diğer belgesel geliyor. Başarısı ödüllerle perçinlenmiş Avusturyalı yönetmen Michael Glawogger'ın 2011 yılı yapımında Bangladeşli kadınların içler acısı durumu bir yana özellikle Meksika'daki seks işçilerinin uyşturucu/uyarıcılarla geldikleri haller ibretiâlemlikti.
Obama'nın Meksika ziyareti
Narco Cultura belgeselinde teyit edildiği kadarıyla ABD'nin de suç fetişizminde payı yüksek. Narcocorrida'ların en fiyakalı kayıtları Amerika Birleşik Devletlerindeki ses stüdyolarında yapılabiliyor, her ne kadar sonradan satışı yasaklanmış olsa da CD'ler Walmart en başta olmak üzere ülkenin en popüler marketlerinde peynir ekmek gibi satılabiliyordu. Aynı alışveriş merkezlerinde çok satan bir diğer ürün cinsi de, yine narkotik dünyasını yücelten gerçek olaylardan esinlenerek çekilmiş bazı ucuz filmlerin DVD'leri.
Ayda ortalama 1.000 kişinin öldürüldüğü, işkencenin sürdüğü ve binlerce insanın kaybedildiği ülkenin bazı bölgelerinde gazeteciler de görevlerini yerine getiremez halde; silah kaçakçılığı dışında Güney Amerika kıtasından ABD'ye girmek isteyen çoğu göçmenin zorlu zemini Meksika olunca katı güvenlik kuralları durmadan kurbanlar alıyor. Bir zamanlar sefahat turizminin gözbebeği olan Acapulco gibi merkezlerde bile turistlerin başına korkunç olaylar gelebiliyor.
Zaten Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Meksika ziyareti öncesi Obama'yı önceki Cumhurbaşkanı Calderon'un politikalarına vermiş olduğu kayıtsız şartsız destek ve ülkedeki hak ihlalleri konusunda uyarmıştı.
Görüşmeler sonrasında 2 Mayıs Perşembe günü iki ülkenin liderleri yaptıkları ortak açıklamada dikkati iktisadi yönlere çekmeyi tercih etti, çünkü geçtiğimiz günlerde yeni lider Enrique Peña Nieto müdahale yetkileri yüksek boyutlara ulaşmış olan ABD'li güvenlik kuvvetlerinin varlığına artık ihtiyaç duymadıklarını ilan etmişti. Uyuşturucuyla bağlantılı şiddetin tek elden kontrol edilebilmesi için alınmış gibi görünen kararla Peña Nieto'nun yönetime geldiği ilk dört ay boyunca organize suç örgütleriyle bağlantılı cinayetlerdeki yüzde 14'lük düşüşün hızla artmasını beklemek iyimserlik mi olur acaba?
Liderlerin yaptığı açıklamada güvenliğin altı çizilmiş olsa da, uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı suçlara karşı ortak bir stratejiden bahsedilmemesi kaçan bir fırsat olarak değerlendirildi, Obama'nın ikiyüzlü göçmenlik politikası da başkentte protestolara sebep oldu.
ABD'nin bölgedeki karakollarından Meksika'da halkın dizginleri bir an önce ele alması ve öngörülen eşitlikçi iktisadi düzenle gezegenin en sıcak bölgelerinden birine huzurun gelmesi dileğiyle… (MT/ÇT)