Hrant Dink’in, yaşamı boyunca insanlık adına savunduğu tüm görüşleri yazılı metinler halinde bir araya getirdiği İki Yakın Halk İki Uzak Komşu’ya kendisinin yazdığı ithaftaki gibi bir sonla “yaşadığı topraktan ‘haince’ kopartarak yaşamla ilişkisini kesenleri protesto etmek, ona olan borcumuzu ödemek, insanlık adına hala bu davanın arkasındayız demek için ve tabii ki adalet için 7 Temmuz Pazartesi günü saat 09.30’da herkesi Beşiktaş İskele Meydanı’na bekliyoruz.
Hrant Dink’i yaşatabilmek için, davasını sonuca ve adalete kavuşturmak için... Yaşam da ölüm de ziyan olmasın diye… Vicdanı ve yüreği daha temiz bir ülke isteyen herkesi duruşmayı desteklemeye bekliyoruz…
AGOS gazetesinin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in aramızdan hazin bir şekilde ayrılmasından önce TESEV Dış Politika Programı’nın bir projesi olarak hazırladığı çalışması “İki Yakın Halk İki Uzak Komşu”, Uluslarası Hrant Dink Vakfı Yayınları’nın Hrant Dink Kitapları dizisinden Haziran 2008’de yayınlandı.
Bir ilk kitap olma özelliğini taşıyan bu eser, hayattayken hiç kitabı olmayan Hrant Dink’in bir eylem insanı olduğunu göstermesi açısından çok önemli bir çalışma.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecine olan katkısı tartışmasız olan kitap, Dink’in Türk- Ermeni ilişkileri üzerine söylemleri ile Türkiye- Ermenistan’a dair kurguladığı ortak gelecekte geçmişin yaralarını onarmak adına nasıl bir çözüm getirdiğine yer veriyor.
Yazıldığı dönemde yayınlanamayan eserin girişine yazdığı önsözde Etyen Mahçupyan, Hrant Dink’in neden bir fikir insanı değil de bir ‘eylem’ insanı olduğunu şöyle açıklıyor:
“Hrant ‘fikir adamı’ kategorisinde ele alınacak biri değildi… Bir dizi kitabı ve makalesi yoktu. İlle de bir ‘fikir adamı’ olma isteğine de zaten hiç şahit olmadım. Çünkü bundan çok daha fazlasıydı… Hrant sesi ve sözü olan, düşünen ve düşüncesini hayata katan bir eylem adamıydı.”
Bu, Dink’in neden bugüne kadar yazdıklarını bir kitap halinde bir araya getirmediğini de açıklıyor. Eser yazılırken Dink’in yazma sürecine tanıklık eden Mahçupyan, TESEV program direktörü Mensur Akgün’ün kitaptan beklentisi olan Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin çözümüne yönelik dengeli ve monografik bir metnin aksine, Dink’in metne uğraştığı diğer konularla birlikte bir coşku yüklediği andan itibaren bu kitabın anlamlı gözükmeye başladığını belirtiyor.
Ancak sonuçta, kitap bittiğinde Hrant Dink’in istenilen mesafeli duruştan uzaklaştığı fark edilince tekrar bir iç hesaplaşma anının gelmesine karar veriliyor kitabın basılması için.
Mahçupyan’ın da dediği gibi “o an hiçbir zaman gelmiyor…”
Bir kalleşlik Hrant Dink’i aramızdan alıyor. Kitap ise, TESEV arşivine el değmeden bekletilmeye kaldırılıyor. Tabii korkunç hadise yaşandıktan sonra, kitabın basılmasına karar veren TESEV direktörü Akgün, eseri Uluslarası Hrant Dink Vakfı’nın yayınlamasının yakışacağını söylüyor.
Böylelikle kitap Etyen Mahçupyan’a bir kaybın hediyesi gibi geri geliyor ve yayına hazırlanma sorumluluğunu üstleniyor. Hemen hemen Hrant Dink’in orijinal metnini koruyarak hazırladığı çalışmayı Mahçupyan, insanlığa bir davet olarak algılıyor.
İnsanlığa, yüreğe, vicdana ve sevgiye bir davet… Ayrıca, “Hrant bu! Böyle suya çatlak mı dayanır?” diyerek kitabın, Hrant Dink’i hiç tanımayan ve tanımak isteyen insanlar için nasıl bir yoldaşlık edeceğini de anlatıyor.
Onu tanıma fırsatı bulamayan insanlar için, gerçekten çok önemli bir eser. Hayatına koyduğu coşkuyu, kitaba koyarak ‘bir cehennemi cennete çevirmeyi’ başarmış bir Anadolu Ermeni’si, insan ve yürekli bir insan olan Hrant Dink’in değişime, geçmişin yaralarının sarılabileceğine ve düzeltilebileceğine olan inancını, tüm samimiyetiyle gösteren ek metinlerin de yer aldığı bu kitap onu tanımak için çok önemli.
Kitapta, Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin ‘ilişkisizliğinin yakın tarihi’ resmi ve sivil alandaki temas çabaları, ‘ilişkisizliği besleyen nedenler’ ve ‘yapılacak- yapılamayacak şeyler’ başlıklı bölümler yer alıyor.
İlişki kurmanın temelinde sınırın açılması ve diplomatik ilişki kurulmasının önemine değinen kitap, ortak çıkar alanlarının her iki taraf için kilitlenmiş tarihi aşmada nasıl bir rol oynayacağını da ifade ediyor.
Kitapta yer alan önemli ilave metinlerden biri ise, Hrant Dink’in de katıldığı ve tartışmalarından ne olduğunun anlaşılmasına imkân verilmeyen Eylül 2005 Türkiye Ermeni Konferansı’nda yaptığı ünlü “Ermeni Kimliğinin yeni cümleleri veya… Su çatlağını bulanda” konuşmasının tam metni.
Ayrıca, Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan’ın Nisan 2005’te Yerevan’da düzenlenen uluslarası 90. Anma Konferansı’nda Türkiye’ye yaptığı çağrının tam metni ile Hrant Dink’in Nisan 2005’te TBMM’de, TBMM AB Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu’nun ortaklaşa gerçekleştirdiği ve Ermeni Sorunu’nun ele alındığı toplantıda yaptığı konuşmanın tam metni de yer alıyor. Özellikle “su çatlağını bulanda” metni Dink’i tanımak ve tüm kitabı bu metin üzerinden okumak adına çok önemli.
Bir de tabii acı bir gerçek var ki, bu geç basılan kitap, eklenen meclis ve konferans konuşmaları Hrant Dink’in adım adım yaklaşan sinsi ölümünün kronolojisini de açıkça gösteriyor.
Bu açıdan onun ilk ve tek kitabı, ölümüyle açtığı yolda ilerleyen herkes için çok ama çok değerli; kitaba kendisinin yazdığı ithafta belirttiği herkes için:
“…o acı dolu yıllarda yaşadıkları topraklardan koparılarak, yaşamla ve yarattıkları uygarlıkla ilişkileri kesilen Ermeni halkına ve o dönemde yaşamını yitiren Ermeni, Türk ya da Kürt tüm masum Anadolu insanının anısına ithaf ediyorum.
Hrant Dink 5 Kasım 2005. (YK/EZÖ)