Cihatçıların saldırılarıyla altüst olan Mali'nin Kuzey bölgelerinden kaçarak sürgünde yaşamak zorunda kalanlar için gerçek bir ümit ışığı olarak MÜZİK.
2012 yılında bir Tuareg mücadelesi olarak başlayan ve Azavad Ulusal Kurtuluş Hareketinin (MNLA) de destek verdiği isyan, radikal İslamcıların estirdiği dehşet sebebiyle içinden çıkılmaz hale gelmişti.
Kanlarında müziğin aktığını, şarkı söylemenin ve dans etmenin birincil ihtiyaçları olduğunu belirten yöre halkı için müzik yayınının yasaklanması ve müziğe şeytan işi yaftasının yapıştırılması kabul edilebilir bir durum değil.
Afrika'nın müzik dünyasındaki başlıca aktörlerinden Mali'ye eğilen They Have to Kill Us First (Önce Bizi Öldürmeleri Gerek) adlı belgesel şeriat kanunlarına karşı, kadınların ön saflarda yer aldığı bir başkaldırı niteliği taşıyor.
Mali'de köktendinciler
Para için her şeyi yapabilecek kişiler olarak görülen cihat yanlıları bölge halkı tarafından silah ve uyuşturucu taciri olarak kabul ediliyor; üstelik içki içtikleri ve uyuşturucu kullandıkları da görülmüş. Tarihi tapınakların yıkılışına, insanların katledilişine, kadınlara tecavüz edilmesine tanık olan Kuzey Mali sürgünleri acılarını unutabilmek ve direnmek için müziğe ve enstrümanlarına sarılıyorlar. Başkent Bamako veya komşu ülkelerden Burkina Faso'daki mülteci kamplarında uzun süre gurbette yaşamak zorunda kalanlar, müziğe duygularını, düşüncelerini, bilgilerini aktarıp birbirleriyle paylaşıyorlar.
Bölgede uzun yıllardan beri sürmekte olan huzursuzluk ortamının iyice artmasıyla Tuaregler kullanıldıklarını düşünüyorlar.
Ünlü şarkıcı Khaira Arby, Timbuktu'da eskiden tamamıyla hür bir kadın olduğunu, bu durumu fazlasıyla özlediğini ve serbestliği tekrar yaşamak için elinden geleni yapacağını söylüyor.
Gençliğinde Madonna'nın Holiday şarkısının eşliğindeki dansıyla ödül alan ve sonrasında ülke çapında ünlenen Disco lakaplı Fadimata da konuştuğu, düşüncelerini ifade ettiği veya şarkı söylediği için köktendinciler tarafından dilinin kesilme tehlikesinden bahsediyor. Yüreğinde Müslüman olduğunu ama zorla örtünmek istememesine rağmen çarşaf giymek durumunda bırakıldığını belirtiyor.
Bu arada, sınırları ortadan kaldıran bir olgu olarak kabul edilen müzik, sürgündeki müzisyenlerden kurulu Songhoy Blues' grubunu Londra'ya taşıyor. Damon Albarn'ın da desteklediği genç Malililer için İngiltere turnesi unutulmaz bir tecrübe haline dönüşüyor.
Umut ışığı
ABD doğumlu olup Birleşik Krallık'ta faaliyetlerini sürdüren kadın yönetmen Johanna Schwartz için, ilk uzun metrajlı belgeselinden alnının akıyla çıkıyor denilebilir. Televizyon haberciliğinden gelen Johanna birbirinden estetik çekimlerle bezediği 105 dakikalık yapımda şiddet içeren bazı görüntüleri de mümkün olduğunca yumuşatarak aktarmaya çalışıyor. Belgeselin kadın mücadelesine katkısının alkışlanacak bir hareket olduğu kesin.
Temposunda düşüklükler olup, müzik konusunda seyirciyi yeterince doyuramasa da yapım Kuzey Mali ahalisinin yaşadıkları ve duyguları hakkında epey fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Fransız askeri birliklerinin klişelerle sunulan müdahalesi için ise, bana biraz idealize edilmiş gibi geldiğini söylesem yalan olmaz.
13-21 Mart 2015 tarihleri arasında Austin'de düzenlenmiş olan SXSW festivalinde boy gösteren belgeselin sonunda gerilim ve kreşendo tabii ki var: Khaira'nın teşebbüsüyle düzenlenen Timbuktu'daki konser güvenlik zaafları yüzünden katılımcıları tereddüt içinde bırakmıştır. İslamcıların işgal ettiği bölgede uzun süre sonra ilk defa sahneye çıkacak Khaira ve Disco, müziksiz yaşamanın ne olduğunu bölge ahalisine hatırlatıp kulaklarını okşayacak, barış ve birlik mesajı verecektir. Sürgündekilere geri dönün çağrısı yaparken, sesleriyle insanlara acılarını unutturup umut aşılayacak ve farkındalıklarını arttıracaklardır…
2015 yılının Mart ayında bölgede ateşkes ilan edilmiş olmasına rağmen kararın sonuçları tarafları tatmin etmemiş, hatta kızdırmıştı. Bağımsızlık veya otonomi gibi seçenekler tartışılırken, Tuaregleri ve bölge halkını bir şekilde mutlu edecek çözüme bir an önce ulaşılması dileğiyle… (MT/AS)